Cuma günü... Başbakan Davutoğlu’nun kendi tanımıyla ‘Türkiye’nin 28 artı 1 formatındaki 3. zirvesini’ izlemek üzere ben de Brüksel’deydim.
Deyim yerindeyse, mülteci sorununda ve Türkiye’nin vizesiz Avrupa’da gezebilmesi hususunda AB ve Türkiye el sıkıştı, kahvesini içip, tatlısını yiyip, gün bitmeden, bu müjdeli haberi paylaşmak üzere ülkemize doğru yola çıktık.
Bizim gazetemiz haberi “Avrupa kapısını açan beş saat’ manşetiyle dün sizlerle paylaştı. Yurtdışı ziyaretlerinin geleneği olarak Başbakan Davutoğlu, Brüksel dönüşünde sorularımızı yanıtladı. Mülakatımızı gerçekleştirdik.
Ancak ben bununla yetinmedim elbette.
Perşembe akşamı Brüksel’e gideceğimiz andan itibaren ‘arka planda neler yaşanıyor, neler oluyor’un peşine düştüm.
Bu merakım, Brüksel’deki AB Konseyi binasının koridorlarında da devam etti.
İşte Başbakanlık uçağının, Ankara’dan kalkmasıyla başlayan not defterime yazdıklarım...
Başbakanlık’tan telefonlarımıza gelen mesajda, uçağımızın Brüksel’e kalkış saati 18.50 olarak verildi. Ancak, uçağımız 22.00 sularında kalktı.
Bunu bir kenara yazalım.
Brüksel’de açılan PKK çadırı haberlerini biliyorsunuz. Biz gittiğimizde PKK çadırları kalkmış, çadırlarda sallanan PKK bayrakları indirilmiş, çadırların içi boşaltılmıştı.
Türkiye, “Brüksel’deki PKK çadırlarının görüntülerinden haberdar olunca” perşembe günü, Brüksel’e ‘Biz inmeden, PKK çadırları oradan kaldırılacak, üzerlerinde sallanan paçavralar indirilecek ve çadırların içleri boşaltılacak’ ikazı iletiliyor.
Brüksel önce durumun farkına varmıyor. Uçağımızın 22.00 sularında kalkmasını bir kenara yazın dememin sebebi bu. Gecikme bu sebeple mi oldu bilmiyorum. Ancak Başbakanlık uçağı, Ankara’dan kalkıp Brüksel’e gitmek üzere havalandığında, Brüksel hükümeti PKK çadırlarını kaldırmış, üzerinde sallanan bayraklar indirilmiş ve çadırlar boşaltılmış. Türkiye, bunu teyit ettikten sonra Başbakanlık uçağı hareket etmiş. Etmişiz daha doğrusu.
Brüksel’e indiğimizde Türkiye saati ile gün ertesine evrileli bir saat olmuştu. Saat 01.00 idi. Brüksel havaalanında, Başbakanlık uçağında, Başbakan, Dışişleri Bakanı, Avrupa Bakanı ve AB nezdinde T.C daimi temsilcimiz Selim Yenel ile yaklaşık 45 dakika süren bir toplantı gerçekleşti.
Neler konuşulduğuna ulaşamadım. Edinebildiğim tek bilgi, sabah 10.00’da Türkiye AB devlet ve hükümet başkanları ile AB Konsey binasında gerçekleşecek kahvaltılı toplantı öncesinde, bir iki ikili görüşme kararının verilmesi oldu. İkili görüşme sadece Fransa Cumhurbaşkanı Hollande ile gerçekleşti.
***
Türkiye, Mülteci Zirvesi’ne olası her hamle düşünülmüş, çıkabilecek, çıkma ihtimali olan her soru çalışılmış olarak yani tam teşekküllü bir heyetle gitti.
AFAD Başkanı Fuat Oktay, Sahil Güvenlik Komutanı Hakan Üstem, Göç İdaresi Başkanı Atilla Toros, Dışişleri Bakanlığı ekibi, Avrupa Birliği Bakanı ve heyeti... Herkes oradaydı.Hatta şu kadarını söyleyebilirim. Göç İdaresi Başkanı,
4 Nisan’da AB ülkelerinin Türkiye’den alabileceği 25 bin kişilik mülteci listesini dahi hazırlayıp cebine koymuş.
Varın gerisini siz düşünün.
***
AB Konseyi binası koridorlarına yansıyan manzara şuydu: Konsey’in en eli rahat ülkesi Türkiye, Konsey’in kendinden emin, özgüveni tam lideri Başbakan Davutoğlu. Bu zirveden diyelim ki hiçbir şey çıkmadı.
Türkiye’nin kaybedeceği hiçbir şey yoktu. Vize muafiyeti zaten 4 ay sonra sağlanacak.
Mülteciler için zaten 3 milyar mali yardım anlaşması yapılmış.
Ancak AB ülkeleri için durum hiç de sanıldığı kadar kolay olmadığı, bunun tedirginliğini gizlemelerinin pek de mümkün olmadığı anlaşılıyordu.
Schengen’in dağılması riskiyle karşı karşıya olan AB ülkelerinin tedirgin olmamaları mümkün mü?
Elbette bu AB ülkelerinin yine de şanslarını denemeyecekleri anlamına gelmiyor.
Nitekim denemeye
çalışmışlar da.
Başbakan Davutoğlu’nun önüne, ‘Türkiye 4 Nisan’da mültecileri almaya başlasın, bir süre sonrada Avrupa Birliği ülkeleri Türkiye’den mülteci almaya başlayacak” gibi ne olduğu belli olmayan ‘muğlak ifadelerin yer aldığı’ bir anlaşma metni getiriliyor.
Başbakan Davutoğlu saniye dahi düşünmeden ‘Türkiye
4 Nisan’da mültecileri almaya başlayacaksa, sizler de 4 Nisan’da mültecileri almaya başlayacaksınız’ diyerek metni geri gönderiyor. Kural şöyle işliyor, ‘Türkiye hangi saatte alacaksa, anlaşma sizin için de o saatte işlemeye başlayacak, anlaşma hiçbir muğlaklığa yer vermeyecek.”
Sizin anlayacağınız bizim Başbakan, Kayseri usülü pazarlığı hem sevmiş hem de faydasını görmüş.
***
Cumhurbaşkanıyla, hükümet başkanıyla, AB ülkelerinin liderleri ne düşündüler bilmiyorum. ‘Ne kadar tartışsak boşuna mı’ dediler, ‘Başka şansımız yok, Türkiye haklı, biz haksızız mı?’ diye düşündüler...
Öyle saatler süren bir toplantı olmadı.
Bizim Başbakan, “Siz başbaşa kalın, aranızdaki ihtilafları giderin, Türkiye’nin ne istediğini, şartlarını biliyorsunuz. Anlaşmayı yapın, uzlaşın, bana da haber verin, geleyim’ diyerek Brüksel’de kaldığı The Otel’e döndü.
45 dakika sonra AB liderleri ‘bizim Başbakanı’ Konsey binasına davet ettiler, ‘Biz tamamız, gelin imzalayalım.’
***
Heyw gidi günler değil mi? Uzun, altmışlı yıllardan bu yana değişik yollardan geçerek geldiğimiz AB serüvenimizde...
Eşikleri aşa aşa yürüyoruz.
Söz “Bizim Başkabakanın”, namı diğer Hoca’nın...
AB her krizden bir ders çıkartarak büyüyen bir birlik. Bu krizden de Türkiye’yi tanıyarak, keşfederek çıktı. AB ilişkilerinde en önemli eşiği aşmış bulunuyoruz. Psikolojik eşik aşıldı,
AB ilişkileri artık yeni bir
boyut kazandı.