12 Eylül 1980 askeri darbesinin yıl dönümünde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Cumhurbaşkanlığı ve AK Parti yetkililerinin gündemi, sivil Anayasa ihtiyacı.
"Türkiye Yüzyılı'nı taçlandıracak, başlayan şahlanışımıza yakışacak" bir Anayasa yapmak istiyorlar.
12 Eylül Anayasa'sı, bugüne kadar 24 kez değişti.
2017'de, yönetim sistemimiz bile bir Anayasa referandumuyla değiştirildi. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçirildik.
Hatta yürürlükteki Anayasa askıya alınarak, önce fiilen eski sistemden çıkarıldık. İstim yani Anayasa, arkadan yetiştirildi.
Bu değişikliklerin hepsi sivillerce yapıldı. Meclis'te, gerektiğinde de halk oylamasıyla onaylatıldı.
Ama Anayasa'mız hâlâ veseayetçiymiş, hâlâ sivilleşememiş.
AK Parti, 2004'teki değişiklikle AİHM kararlarını, iç hukukun üstüne koydurdu. 12 Eylül 2010 referandumuyla da Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı getirdi.
AİHM'in, AYM'nin adil yargılanmama ve hak ihlali kararlarına uymak, Anayasa'ya göre zorunlu.
Fakat Anayasa emrine rağmen, beğenilmeyen yargı kararlarına sanki uyuluyormuş da Anayasa yetmiyormuş gibi konuşuluyor şimdi.
Bağlayıcı, açık hükümleri yeri gelince tanımayan başkası sanırsınız.
AK Parti, Anayasa'yı demokratik, sivil ve özgürlükçü yapma vaadiyle tarihi reformlara imza attı.
Kendi reformları, hoşuna gitmediğinde de kendisini bağlıyor mu ki...
İstendiğinde uyulmayabilen bir Anayasa, Türkiye Yüzyılı'na nasıl dar geliyorsa...
Yine Anayasa'yı sivilleştirme, vesayetçilikten kurtarma damarları tuttu.
En son 2017 Anayasa değişikliğiyle vesayetçilik, betona gömülmüştü. O devir kapanmıştı. Cumhurbaşkanlığı Sistemine, bu iddiayla oy toplandı.
Yeniden nasıl hortladı ki, Anayasa'yı bir kez daha vesayetçilikten kurtarmamız gerekiyor?
Mevcuduna harfiyen uyuluyor, dışına çıkılmıyormuş da dar geldiğinden Anayasa'nın yenisi mi şart olmuş?
Dün X'ten sormuştum: Öncelikli talep ve ihtiyacının yeni bir Anayasa olduğundan, yeni bir Anayasa'yla içinde bulunduğu şu Türkiye Yüzyılı'nı taçlandırmak istediğinden milletin de haberi var mı?
Çünkü anketlerde halkın böyle bir sorunu görünmüyor.
PanoramaTR, ağustos araştırmasında 'öncelikli sorununuz ne' diye sormuş.
Ekonomi, açık ara bir numaralı sorun. Yüzde 79 da Türkiye'nin kötüye gittiğini düşünüyor.
İkinci sıradaysa göçmenler var.
Sonra adaletten şikâyetlerle hükümeti sorun görenler geliyor.
Onları eğitim izliyor.
Terör bile sonlarda, yüzde 5'in altında.
Öncelikli sorunlar arasında çevre dahi sıralamaya giriyor da Anayasa girmiyor.
Halkın öyle bir gündemi yok.
Mevcut Anayasa'ya uyulsa adaletsizliğin çoğu çözülecek zaten. Sorun, Anayasa'dan çok uygulamada.
Ekonomi, yoksullaşma, barınma, asayiş, göçmen, eğitim sorunları Anayasa'yla düzelmeyeceğine göre önce şunlar halledilse olmaz mı? Türkiye Yüzyılı dört dörtlük, her şeyi tastamam da bir yeni Anayasa mı eksik kaldı, acelesi ne?
SUÇU SEZGİN TANRIKULU OLMASI MI?
Darbe geçmişimizle yüzleşme, hesaplaşma iddiasında bir parti var iktidarda.
Dün de yıl dönümü vesilesiyle devletliler, 12 Eylül darbesinin bütün günahlarını sayıp döktüler.
Darbecilerin, muhtıracıların, cuntacıların ne 'kanlar döktüğü'ne, 'halka namlu doğrultup ne acılar çektirdiği'ne, 'milli iradeyi nasıl çiğnediği'ne, ülkeye ne karanlık dönemler yaşatıp ne 'korkunç işkenceler yaptığı'na dair mesajlardan geçilmiyordu.
Gözaltında kayıpları, faili meçhul cinayetleri aydınlatmak, üstüne gidip hesabını sormak, yetkisini kötüye kullanan ve hukuk dışına çıkan derin devlet çeteleriyle mücadele etmek de AK Parti'nin boynunun borcuydu.
1990'da, CHP'nin Kürt Sorunu raporunda bile terörün ekmeğine yağ süren yanlışlardan, sivil halka baskı ve 'devlet terörü'nden söz ediliyordu.
1991'de, Refah İl Başkanı Erdoğan'ın hazırlattığı raporda da halka dışkı yedirilmesi ve 'devlet terörü' gibi terörle mücadele yanlışları eleştirilmişti.
1997 28 Şubat'ı askeriyesine tepkileri, 28 Şubat Davası'ndan hâlâ içeride yatırılan yaşı geçkin ve hasta generalleri, Ergenekon ve Balyoz suçlamaları-tutuklamalarıyla Genelkurmay'ın kozmik odasına girilirkenki antimilitarist edebiyatı hatırlatmaya gerek var mı?
CHP'li Sezgin Tanrıkulu; bir canlı yayın tartışmasında 1994'teki olaydan, helikopterden atılan köylülerden, AİHM kararıyla da doğrulanan gözaltında kayıplardan, TSK'nın üstünden bu tür şaibelerin kalkması için sormaktan, TSK'nın her yaptığının eleştirilemez ve sorgulanamaz olmadığından bahsetmiş.
TSK'ya iftira diye kıyamet koparılıyor. Cezasız bırakılmayacakmış.
Pardon da suçu, adının Sezgin Tanrıkulu olması mı?