Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye Yüzyılı tanıtımında demişti ki:
"Ülkemizdeki her bir ferdin, şahsımı ve siyasetimi takdir etmeme hakkı elbette vardır."
Hatırlatma sebebim, öyleyse fırıncı Kolivar'ın niye Silivri'de olduğunu sormak değil.
Erdoğan'ın, "ben" yerine kendisinden "şahsım" diye bahsettiği son örneklerden olduğu için buraya aldım.
Önceki gün, Rusya'nın tahıl koridoru anlaşmasına nasıl geri döndüğünü cevaplıyordu. Şahsi rolünü, "şahsım" tabirini kullanmadan anlattı halbuki.
Şöyle:
"Bu bir lider siyasetidir. Sayın Putin'le gereğini yaptık. Birbirimize olan özgüven olmasa bu adımı atamayız. Bugüne kadar böyle yürüdü."
Görüldüğü üzere şahsileştiriyor, kişisel ilişkiyle bunu sağladığını söylüyor. Fakat "şahsım" demeden.
Putin; Rus gemisini Ukrayna vurduğu için çekildiği anlaşmaya, şahsi hatıra binaen dönmüş.
Diyebilirsiniz ki; madem Putin o kadar hatır sayıyor, dostunu kırmamak için öfkesini, gururunu bir kenara bırakıp can kayıplarını bile sineye çekiyor. Tahıl anlaşmasına dönmesi, blöfü tutmadığından ya da başka hesaptan değil...
Öyleyse iktidarın, Rusya'yla borç ertelemesi ve indirim görüşmeleri niye uzadıkça uzadı? Aynı hatırı, kendisi için de araya koyup doğal gazda istediğini alsa ya?
Hem faturalarda indirim ve 2024'e erteleme müjdesi, vatandaşa da çoktan yansıtılırdı. Halk kışı, iktidarsa 2023 seçimlerini rahat geçirirdi.
Hayır, tamamen ayrı konu, saptırmayalım.
Kaldı ki, Putin de Erdoğan'ın şahsi ve büyük başarısı olarak almamız için elinden geleni yapıyor.
Rus medyasında; doğal gaz hatlarının sabote edildiği, bu yüzden Putin'in de Türkiye'yi dağıtım merkezi yapmak istediği yazdırılıyor. Çünkü Rusya ve Putin'den korkmayan bazı güçler, Erdoğan'ı kızdırmayı göze alamazmış.
Yani Rusya; kendi gücüyle koruyamadığı boru hatlarını, bizim koruyabileceğimize inanmamızı istiyor.
'Gerçekten istediği bu mu, korumalık yaptırmak mı' diye sormayacaksınızdır herhalde.
Dikkatimizi dağıtmayalım. "Şahsım, şahsı" kalıbına hiç başvurmadan kurulan kişisel motivasyon cümlelerine odaklanalım yeter.
Bir örnek de Putin'in, Erdoğan'ı öve öve bitiremediği şu Valdai konuşmasından.
Hani "Cumhurbaşkanı Erdoğan, güçlü ve sağlam bir lider. Türk halkının ekonomisi ve Türkiye'nin çıkarları doğrultusunda hareket ediyor" gibi methiyeler düzmüştü.
Yapmayın! Yok; Putin bir hayırsever mi, Erdoğan'ı sanki Allah için mi seviyor? Yok, ülkesinin çıkarlarını Rusya'ya karşı tavizsiz savunuyor diye mi filan...
Unutmayın, tüm dikkatimizi seçilen dile veriyoruz. Ne söylendiğine takılmadan, nasıl söylendiğine yoğunlaşıyoruz bu yazıda.
Örnekler neyi gösteriyor peki?
Devletler arası ilişkiler, "şahıs" kelimesi geçirilmeden de çok şahsi bir düzlemde ele alınabiliyormuş demek. Milyonların kaderi, kişisel ilişkilerin kimyasına başka dille de indirgenebiliyormuş.
O halde AK Partili siyasetçi ve bürokratların, kendilerinden sürekli "şahsım" diye bahsetmesi farklı nedenden.
Liderleri başlattı, onlar taklit ediyor ama hızla yaygınlaştı ve AK Parti devrinin moda ağzı haline geldi. "Ben" yok, "şahsım" var artık.
"Ben" ile "şahsım" arasındaki temel fark, şöyle göze çarpıyor:
"Şahsım"; kendinizden üçüncü kişi, üstün ve yüce bir başkası, ulu alter egonuz, öbür ulvi kişiliğiniz gibi söz etmenize yarıyor.
"Ben" gibi acıkan, uyuyan, kaşınan, diğer beşeri ihtiyaçlarını gideren sıradan bir faninin teki olmaktan çıkarıyor sizi.
Şu iki anahtar sözcüğün de yardımıyla tabii: Adeta ve zat-ı devletleri.
"Adeta"; başına geldiği en haklı eylemi, korkunç bir suça dönüştürme gücünde. "İktidarı sandıkta devirmeye çalışarak adeta dış düşmanlar, darbeciler, ajanlar ve terör örgütleriyle amaç birliği ediyor" misali.
"Zat-ı devletleri" de devlet gibi zatı, bizzat devlet yerine koyma sihrine sahip. Öyle etkili.
"Kul, köleniz" anlamındaki "bendeniz"; maddi kudreti malikanelere sığmasa da adeta bir bendehanede, çocukları bendezadelerle yaşardı.
"Bu fakir"; fakirhane insanıydı. Varlık içinde yüzüp kaşanelerde de kalsa, adeta fakirzadeleriyle mütevazı bir hayat sürerdi.
Hiçbiri, beyzade kardeşleri "şahsım"ın mertebesine yükselecek şans ve ayrıcalığa kavuşamadı.
Her "şahsım", adeta bir zat-ı devletleridir. Gösteriş ve dokunulmazlık makamı.
"Şahsım" diliyle konuşan günümüz devlet yöneticilerinin zatına, bundan bir şey söylenemiyor. Devlet, üstüne alınıyor hemen; adeta kendine söylenmiş sayıyor. Söyleyen; polisi, jandarmayı tevekkeli bulmuyor karşısında.
Zat-ı şahanelerini, adeta devletin ta kendisine çeviren tılsımlı paroladır "şahsım" tabiri.
İlahisi, adeta Yunus'tan: "Bir ben vardır bende, benden içeri".
Türküsü ise Neşet Ertaş'tan: "Dane dane benleri var".