Erdoğan; başbakanlığı sırasında bile CHP ve MHP tarafından ülkesini Batı’ya şikayet etmekle, ABD ve AB’den medet ummakla, demokrasi, hak ve özgürlük standartlarını dünyaya kötülemekle suçlanmıyor muydu?
Askeri müdahaleler, kapatma davası ve vesayet düzeninin aşılmasında Batı, sonuna kadar AK Parti ve Erdoğan’ın yanında yer almamış mıydı?
Erdoğan, daha yasağı kalkmadan Washington’da, Brüksel’de el üstünde tutulmaya başlamamış mıydı? Bu demokratik dayanışmayı, gururla sahiplenmemiş miydi? Ve daha sonra BOP Eşbaşkanlığını, övünçle üstlenmemiş miydi?
Dahası var. CHP’yi; Avrupa karşıtı diye AB Sosyalistlerine şikayet eden, Amerikan karşıtı olmakla suçlayan, Erdoğan ve AK Parti’den başkası mıydı?
Fakat daha 10 yıl öncesine kadar böyle değilmiş gibi anlatılıyor. Bilmesek, içinde yaşamasak sadece dünümüzün değil, bugünümüzün de boyasını değiştirerek, başka bir şeymiş gibi yutturacaklar.
İlahiyat hocası Hayrettin Karaman, 27 Ağustos pazar günü Yeni Şafak’ta böyle bir girişimde bulundu.
“Batı, İslam ve Müslümanlar” başlığıyla döktürdüğü şu incilere ne buyurulur:
“Müslümanlar kendileri olur, kimlik ve kişiliklerini bulur, öz kültür ve medeniyetlerine sahip çıkarlarsa dünyanın güç dengesi bozulacak, güdülen koyunlar çoban olacak, piyonlar şahlığa, vezirliğe soyunacaklar, ‘biz de varız’ diyeceklerdir. Böyle bir oluşum bütün düzenleri altüst eder, düzenbazların oyunlarını bozar. Şu halde Batı ne edip edecek, İslâm Doğuya karşı uygulamakta olduğu planı engelleyecek her teşebbüsün, her gelişmenin önüne geçecek, bütün yolları deneyerek buna mani olacaktır.”
“Sömürgeci Batı’ya göre AK Parti’ye/Erdoğan’a iktidar olma şansı baştan verilmemeli idi. Madem bu engellenemedi, devamı engellenmelidir. Onun iktidara gelmesi, Türkiye’deki laik rejimin çökmenin eşiğine gelmesi ve Türkiye’nin Batı lehine olan ilişkilerinin tehlikeye girmesi anlamına gelir. Bu yüzden Türkiye’deki seküler güçler, (Türkiye İslam’a dönmemelidir diye) İslâm tehlikesine karşı birleşmek zorundadırlar.”
“Batı için tehlikeli olan, sistemden (sömürü aracı olan dünya düzeninden) çıkmaktır, bu düzene karşı alternatif oluşturmaktır, bu düzenin bozucu, çürütücü, yozlaştırıcı plan ve eylemlerine karşı direnmektir.”
“Bütün bu olupbitenler karşısında bu ülkenin Müslümanları, hedefin belli bir parti değil, İslâm olduğunu, ülkeyi adım adım İslâm’a götürecek her örgüt, program ve eylemin Batı için tehlike oluşturduğunu, bugün Erdoğan’a karşı Batıcıları birleşmeye çağıran Batı’nın yarın İmam-Hatiplere, cemaat ve dernek faaliyetlerine, hâsılı her çeşit İslâmî hizmet faaliyetine karşı çıkacaklarını ve zinde güçlerini bunlara karşı kışkırtacaklarını -halen de gizli açık bunu yapmakta olduklarını- anlamayacak, hâlâ birbirleri ile uğraşmaya ve yekdiğerini çelmelemeye devam edecekler mi?
Müslümanlar bu tefrika içinde güç harcarken atı alan Üsküdar’ı geçerse Allah onlardan bunun hesabını sormayacak mı?”
“Safları sıklaştıralım, küfrün -İslâm’a karşı- tek millet olduğunu unutmayalım, sen ben davasını bırakalım, düşmanın oyununa gelmeyelim.
Bütün insanların tabii haklarını elde etmeleri ve adaletin hâkim olduğu bir dünyada yaşamaları, dünya düzenini, gerçek ve kâmil Müslümanların kontrol etmelerine bağlıdır.”
Nasıl muhakeme ama, aklı sıra sağlam saptırıyor, taş gibi maşallah. Hani neyin ne olduğunu bilmeseniz bu çarpıtmalara inanacaksınız!
SEN MÜSLÜMANSIN MİLLETİ BÖLENLERE UYMA!
"Biz hep birlikte Türkiye’yiz”, “Sen Türkiye’sin, büyük düşün”den “sen Müslümansın, büyük düşün” ayrı gayrılığına dönülmüş.
Türkiye’de partilerle seçmenleri, Müslümanlar ve kafirler diye ayıracaksınız... Ama hain, düşman, bölücü, fitneci, yalancı, müfteri, münafık başkası olacak...
Bu kafa varken dış güçlere ne hâcet!
Seçim, küffarla Müslümanlar arasında geçiyor yani. Hepsi ülkenin Müslüman evladı olan iktidar ve muhalefet siyasetçileri arasında değil.
Kriter de kimin daha iyi yöneteceği, AK Parti’nin kötü yönetip yönetmediği değil.
Davayı sorarsanız; o da iktidar değil din davası, Allah hesap sorar.
Değişim isteyenlerin hedefiyse Erdoğan değil İslam.
Geçen şu zıpır cübbeli de atıştığı siyasetçinin muhatabının kendisi değil Allah olduğunu ve Allah’ın galip geleceğine inanmayanın dinden çıkacağını tebliğ ediyordu.
Hocaların hocası Hayrettin Hoca’nın seçmene çağrısındaki mantıktan farkı ne?
Bizi bozan, çürüten, yozlaştıran; dünya düzeniymiş. Kendi mevcut düzenimiz değil. Dolayısıyla kendi düzenimize değil dünya düzenine direnmek için oy kullanmalı, Müslümanların dünyayı yönetmesi için safları sıklaştırmalıymışız.
Diyeceğimi, başlıkta dedim.