Bir tartışmayı daha çığırından çıkarmayı başardık; Twitter kamuoyu Fahrettinciler ve Canancılar olarak ikiye bölündü.
Boğaziçi Öngörünüm Bölgesi’ndeyseniz, izinsiz çivi bile çaktırmaz belediye. Kamu görevlisi ya da tanınmış biriyseniz, haber de olursunuz. Bunda bir gariplik yok.
Ertuğrul Özkök’ün yazlık evinin deniz iskelesi kaçak diye, poster gibi fotoğrafı basıldı. Yıllardır konuşulur.
Zafer Mutlu’nun balkon tadilatı korsan diye, resmiyle afişe edildi, yıllarca dilden düşmedi.
Gazeteciler, sivrilmiş meslektaşlarına da, hele yöneticiliğe kadar çıkmışsa hiç acımazlar. Kaçak yapı haberlerini dile dolamayı özellikle severler, affettikleri de görülmemiştir.
Bunun altında kumpas, komplo, adeta terör örgütlerine hedef gösterme maksadı aramak abes.
Ama siyasi takıntı haline getirmek, iktidara muhalefetin ana meselesiymiş gibi suyunu çıkarmak da abestir.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un evi etrafındaki kutuplaşmaya gelince...
İki taraf da habbeyi kubbe, pireyi deve yapacak kadar kaptırdı kendini. Abartılı tepkiler veriyorlar.
CHP Üsküdar ilçe başkanının, kaçak yapı denetimi için evin bahçesine bakmaya gitmesiyle de zıvanadan çıktı iş.
İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, ilçe başkanının fahri kontrolörlüğe soyunmasını sahipleniyor.
Altun taraftarları, işin evde oturan aileyi tacize ve güvenliğini tehlikeye atmaya vardığını söylemekle yetinmeyip milli güvenlik sorunu gibi bir dokunulmazlığa da sokuyorlar.
Toz duman ortalık...
İki tarafın haklı ve haksız oldukları noktalar var. Ama abartılar, iki tarafın da haklılıklarına gölge düşürecek boyutlara ulaştı.
Fahrettincilerle Canancıların takışmasını hayretle izlerken şunu fark ettim. En çok da bu sürtüşmeyi saçma bulup kendilerinden yana taraf olmayanlara deliriyorlar.
Yakında ikisi bir olup, bertaraf etmek üzere taraf tutmayı reddedenlere dalarsa şaşırmayın.
23 Nisan’dan 23 Nisan’a değişen roller
Meclis’in 89. kuruluş yıldönümüydü, sene 2009. Radikal’deydim, iki gün sonrasında bir 23 Nisan yazısı kaleme almıştım.
“Bana demedik şey bırakmadılar ama herhalde CHP’li de demezler” rahatlığıyla söyleniyordum.
Artık o rahatlığı da bırakmadılar.
O yıldönümünden bu yıldönümüne roller değişti. AK Parti’yle CHP külahları değişti. Hatta kullananlar yer değiştirdi ama kavga klişeleri değişmedi. Aynı sloganik kısır çekişme şablonları havada uçuşuyor.
Buyurun hatırlayalım:
DTP (o günkü HDP) katılıyor diye, Meclis’teki 23 Nisan oturumunu boykot eden Genelkurmay Başkanı’nı eleştirirdin. Olurdun asker düşmanı.
DTP’lilerin Meclis’teki oturma eylemini desteklerdin, barışçıl ve demokratik diye...Derlerdi bölücü.
Org. Başbuğ’un Şırnak’taki teyzeyle Kürtçe muhabbetini severdin. Olurdun askerci, postalcı.
DTP’ye, terör ve şiddeti dışlama çağrısı yapardın. Derlerdi Kürt düşmanı, inkarcı.
Hakkari’de polis dipçiğiyle bir Kürt çocuğunun dövülmesine isyan ederdin. Olurdun polis düşmanı, Kürtçü.
Görevi kötüye kullananlara soruşturma açmak yetmez. İçişleri Bakanı neden çıkıp ses vermiyor demeye gör. Bu kez olurdun dönek.
‘Çocukların ellerine taş verip polise saldırtmak demokrasiye de, insanlığa da sığmaz’ lafın yeterdi. Ne faşistliğin kalırdı, ne devletçiliğin.
Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’in ildeki 23 Nisan törenine gelmeyişini eleştirirdin; Meclis’e, Millet Egemenliği’ne saygısızlık diye...İşte o zaman hak ederdin ‘satılmış’lı küfrü, hem de okkalısından.
Türkan Saylan’a yapılan hataydı diye uyarmaya kalkardın. ‘Sen de mi Brütüs’lüğünden başlarlardı.
Uymayın Fazıl Say’a; “Hukuka karşı Cumhuriyet mitingi olmaz” demek isterdin. Yekten yerdin AK Partici damgasını.
Obama’nın söylemesine ne gerek...”Türkiye zaten laiktir, laik kalacak” diye çıkışırdın, takiyyecilikle suçlarlardı.
Bu yıldönümündeki beklenmedik yenilik, Kılıçdaroğlu’nun dün Cumhuriyet’te çıkan 23 Nisan yazısı.
Meclis’i yedirmemeye, ‘kimsesizlerin kimsesi Cumhuriyet’ ilkesini canlandırmaya, farklı siyasi tercihleri demokratlık paydasında birleşmeye ve ortak mücadeleye çağıran, araya ‘laiklik elden gidiyor’ kılçığı da atmayan bir metin...
Yazan CHP lideri, manşetten yayınlayan Cumhuriyet. Umar mıydınız?