Bu büyüklükte, 7.7'yle 10 ili vuran depreme dünyanın hiçbir devleti yetişemez. Japonya'nın 9'luk depremi, yaşadığımızın yanında sinek vızıltısı. Görülmemiş bir felaket, altından nasıl kalkılsın da...
3 ay önce tek ilçede, 5.9'luk Düzce depreminde altından kalkılıp kalkılamadığını da biliyoruz.
AFAD'ın kendi raporu çıktı. Afet yönetiminin resmi karnesidir. Yine sınıfta kalınmış.
Düzce'de nasıl hazırlıksız yakalandıklarını, sahada niye organize olamadıklarını, afet nakliye grubunun dahi deprem bölgesine iki gün sonra girebildiğini, mühendislerle afet uzmanları yerine imamlarla öğretmenlerden ekip kurmak zorunda kaldıklarını, kimi görevlerde ekipteki 5 kişiden ancak birinin alanında uzman olduğunu, il ve ilçe birimleriyle koordinasyonun sağlanamadığını, arama kurtarmayla yardım dağıtımının hızlı ve doğru yönlendirilemediğini AFAD anlatıyor.
10 ilde afet olunca böyle de... Tek ilçeye müdahaledeki yetersizliklerin, koordinasyon bozukluklarının, gecikmelerin mazereti ne?
Belgesi mi olur, var. Sistem işlememiş. Planlama, bir ilçe depreminde dahi çökmüş.
Afet yönetimiyle ilgili eksiğini, gediğini tespit edip düzeltmemeyi, bu sefer ölçeği çok daha büyük diye mazur mu görelim?
Bir enkaz raporunun altında kaldı o mazeret. Fakat bizde mazeret bitmez, çılgın komplo teorileri ne güne duruyor!
Dünyanın öbür ucundaki ABD ile Avustralya'dan kapı komşularımız Irak Kürdistan'ı ile Yunanistan'a, 75 ülke imdada koşmuş.
Güya kötülüğümüzü istiyor, şahlanmamızı çekemiyor, Türkiye Yüzyılı'nı durdurmaya çalışıyorlardı. Hans'ından George'una yedi düvel, yardımımıza yetişmiş.
Milletin aklına deli gömleği giydirmekten geçinen tuzu kurulara söker mi!
Biri; "defol İngiliz uşağı" diye İmamoğlu'nu Kahramanmaraş'tan kovuyordu.
Oturduğu yerden enkaz altındakiler adına ahkâm kesen başka herzevekillerse ABD kurtarma ekibini, uçak gemisini ya da BM'yi, UNICEF'i deprem bölgesine sokmama kampanyası başlatıyordu.
Deprem bahanesiyle cennet vatanı işgal eder, çocuklarımızı kaçırırlarmış, sakın ha!
Birileri enkaz altından oy kurtarmaya çırpınırken İngiliz'i, Amerikalısı canımızı enkazdan kurtarmakla meşgul.
Süper güç, büyük devlet özgüvenimize uymasa da deli gömleği, deli gömleğidir. Giyen, giydiren oluyor.
Yetki paylaşımında kıskanç davranan, muhalefeti yanına dahi yaklaştırmayan, güçlerine ortak istemeyen iktidar propagandistlerinin, sorumluluğa gelince yaptığına bakın!
Birçok ortakla paylaşabiliyorlar sorumluluğu. Tokmak kendi ellerinde durduğu müddetçe davul kimlerin boynuna asılırsa asılsın, hiç umurları değil.
Zurnanın da zırvanın da zırt dediği yer, burası.
Oy kaybından çok can kaybından korktukları, karşıdan belli oluyor mu, iyi bakın!
Sonraki klişe mazeretleri, Elazığ depreminde yazdığım şekliyle şöyle sıralanıyor...
Binalar mı depreme dayanıksız! Bakıyorsunuz, yıkılanlar hep 99 öncesine ait. O çürüklerden eski vesayetçi zihniyet sorumlu, yenisi değil.
Kıyılar mı orman katliamı yapmak suretiyle yağmalanmış! Ah şu para yok mu para, nelere kadir.
Deprem toplanma alanları mı imara açılmış! Şehre ihanet mi edilmiş! İstanbul talana uğrayıp betonlaşmış mı! Hep aç gözlü müteahhitler yüzünden. Yediler yediler, imar yolsuzluğuna doymadılar. Kim, niye izin verdiyse...
ABD’nin gizli deprem silahı bundan sorumlu! Alaska’daki HAARP üssünden manyetik dalgalarla vurdular mı, hafazanallah yıkımı önleme şansınız mı var?
Velhasıl; alınmayan tedbirden, geciken yardımdan, ihmal ve kusurdan herkes sorumlu, dış güçler dahil. Hele muhalefet belediyeleri bir numaralı sanık. Ödevlerini yapmadıkları için, yıkılan her binanın altında onlar da kalır. Bir tek iktidar sorumlu tutulamaz.
Sistem imar affına müsait. Vatandaştan vergi ve yardımla belediyelerden yetki toplamaya müsait. Depremzedeleri koruyamazken gerçek sorumluları saklayıp korumaya da müsait. Ancak hesabını iktidardan sormaya müsait değil. O kadarına izin vermiyor. İhanet suçuna girer!