İtalya'nın eski ve renkli başbakanı, ardında nice skandallar bırakarak 87 yaşında göçtü.
Trump'tan daha zengin ve en az onun kadar muhafazakâr siyasetçiydi. Ve ancak Trump ne kadar ahlâklıysa o kadar ahlâklıydı, daha fazla değil.
Üstüne bir de medya imparatoruydu.
Yüzünde yaşını saklayan bir makyaj maskesiyle dolaşıyordu ama Trump gibi, yalanların arkasına saklanmıyordu.
Sardunya'daki çılgın partilerinden biri, çıplak fotoğraflarla medyaya sızınca şöyle demişti:
“Onlar, masum kareler... Siz, banyoya ceket-kıravatla mı girersiniz?”
Özelini teşhir edip dillerine dolayanların ikiyüzlü ahlâkçılığını, yüzlerine vuruyordu.
2009'daydı. O sıra Türkiye'de de siyaseti, yatak odası kasetleriyle dizayna kalkanlar türemişti.
Berlusconi'nin bu çıkışını, "arsızlık ve cesaret" başlığıyla Radikal'de yazmış, örnek gösterniştim. Bel altı siyasi şantajların nasıl boşa çıkarılabileceğine, sıkı bir örnekti.
Montaj, kurgu diyerek yalanlayabilirdi. ‘O çıplak adam ben değilim, misafirlerimden biri’ deyip arkadaşını da satabilirdi.
Çünkü jakuzi keyfinde paparazziye yakalanan kişi, aslında Çek Başbakanı'ydı. Dahası, Topolanek de Berlusconi'nin ardına gizlenmedi, ortaya çıkıp ‘o benim’ diye üstüne aldı.
İkisi de suçu, sorumluluğu, ayıbı, günahı üstlenmeme, başkasına yıkma alışkanlığı edinmemişlerdi.
Onlara bakıp; Avrupa'da muhafazakârlık, ar değil riya perdesini yırtıyor, demiştim.
Yatak odası ya da banyodaki hali çekilip 'özel değil genel' diye kampanya afişi yapılsa, kim utanmazdı?
Avrupa muhafazakar siyasetinin, bel altı saldırılarla çalkalandığı bir dönemdi.
Ve arsızlıkla mertlik arasındaki çizgi, yeniden çiziliyordu. Siyasi şantajlar, bu sayede geri de tepiyordu.
Fransa'da Sarkozy, eşi Carla Bruni’nin erotik pozlarıyla vurulmuştu zaten.
Almanya'da Merkel’in, plajda mayo değişirken çekilen resmi de basılmıştı.
Berlusconi’nin Sardunya’daki yazlığından o çılgın parti fotoğrafları ise hâlâ tazeydi.
Çek eski Başbakanı Topolanek’in anadan üryan görüntüsü, ağır darbe sayılırdı.
Oralarda medya, belden aşağısıyla rahat uğraşsa da siyasetçiler, rakiplerinin özel hayat fotoğraflarının üstünde tepinecek kadar düşmedi.
Elinde muazzam bir medya ve iktidar gücü tutuyordu ama Berlusconi, rakiplerini daha ahlâksız göstererek kendini aklamaya da çalışmadı.
Dejenere miydi? Hâza dejenere bir siyasetçiydi.
Yoz muydu? Evet, yozlaşmıştı.
Fakat Berlusconi, dinsizin hakkından gelen imansızdı aynı zamanda.
Hayasızlık, utanmazlık, pişkinlik, arsızlık; asıl o gizli fotoğrafları ifşa etmekteydi, yalan söyleyerek veya suçu başkasına atarak kendini kurtarmaktaydı. Bunu, arsızların yüzüne çarptı.
Hani, yatak odasından çıkamayan sözüm ona din vaizleri var ya... Şu, 'erkekle erkek tokalaşırken birbirine meyledebilir', 'karı-koca besmelesiz yakınlaşırsa araya şeytan girer' gibi cinsel safsataları; vaaz kürsülerinden din diye pazarlayan cübbeli, cübbesiz röntgenciler işte! Berlusconi'den alacakları ders çok, onların yanında ahlâk abidesiydi.