'Tek belirleyici’ler tarafından yönetilen ülkeler için en problemli olan şey nedir, diye sorulursa, “Bilmemek” diye cevap verilebilir. Bilmeden biliyormuş gibi tek başına kararlar vererek yönetmek her ülkeye ciddi bedeller ödetir çünkü. “Daha problemlisi nedir=” diye sorulduğunda ise cevabı, “Bilmediğini bilmemek” olur, “Daha da problemlisi nedir?” sorusunun cevabı, “Ona bilmediğini söyleyecek insanların bulunmaması, öyle olanların laf dinlemiyor diye uzaklaştırılması’’” denebilir. Daha daha problemli olan ise, Etraf’ın “Tek belirleyici”ye, “Siz en iyisini biliyorsunuz efendim” diyenlerce oluşturulmasıdır. Bu durumda da yanlıştan kısa sürede dönme, dolayısıyla ülkeye büyük bedeller ödetme tehlikesinden korunma ihtimali zorlaşır çünkü.
Türkiye böyle bir durumda mı?
İnsanlarda böyle bir kaygının, yani “Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete” gibi bir kaygının oluştuğunu söylemek mümkün. Soru şu: Acaba ülkeyi yönetenler nereye doğru gittiğimizi gerçekten biliyorlar mı?
“Model” deniyor ya mesela, başına “Yeni” gibi parlak kelimeler eklenerek…
“Model falan olmaz, diyor gelinen dünyayı okuyanlar, binlerce unsurun devreye girdiği bir dünya vasatında, tek başınıza kararlar veremezsiniz” diyorlar.
“Çin modeli” imiş. “Hadi uygulayın bakalım Çin modelini… “ diyorlar.
Bir hafta içinde akaryakıta iki defa zam yapıyorsunuz, devlet eliyle. Anlaşılan mazotun, benzinin 10 liranın üstüne çıkması sizi endişelendirmiyor. Darmadağınık bir karar süreci işliyor belli ki. Elektriğe zam, vergiye zam, cezalara zam… Ne oluyor, devlet kendisini garantiye alıyor.
Ne yapsın mazotu, benzini , elektriği kullanan? Hadi kontrol edin navlun fiyatlarını, çiftçinin ürettiği malın fiyatını kontrol edin…
Marketlerde bir kısım görevli sürekli etiket yenilemekle meşgul. Firmalar mal satmıyor, yarın gelecek ürünün fiyatını bilmediği için.
Vatandaş panik içinde ”Yarın bu fiyata alamam” diye bir an önce bütün kışlık yiyeceğini depolamaya mı baksın yoksa, “Yarın başıma ne gelir bilinmez, onun için harcamalarımı kısayım” korkularına mı dalsın?
Dövizin yükselmesi sizi korkutmuyorsa, Merkez Bankanız niye piyasaya döviz satıyor?
Vatandaş döviz çılgınlığı karşısında ne yapsın? Ne diyor piyasayı gözleyenler “İnsanlar döviz kurlarında daha ileri rakamları satın almaya başladılar.” Yani diyelim Dolar’ın 15 lirayı görmesini… Merkez Bankasının döviz satması, kafasında durulması gereken bir fiyat bulunmasından mı? Hani “Döviz yükselir, düşer” deniyor, rahat görüntüler veriliyordu en tepelerden…
Vatandaş cebindeki paranın saat saat eridiğini hissetmenin telaşını nasıl telafi etsin? “Memleket aşkına bozdurun” çağrısına uyup, 5-6 liradan dolar bozduranlar, 13-14 liralık dolar karşısında ne hissetsin.?
Açlık sınırının altında çalışan asgari ücretlinin paniği belli ki görüldü. Görüldü çünkü, çalışanların yarısı asgari ücret ve ona yakın seviyelerde ücret alıyor, bu da, çok çok geniş bir toplum kitlesinin gayrı memnunlar arasına katılması, yani seçim sonuçlarını tehlikeye atması anlamına geliyor.
“Öyleyse asgari ücrette bir şeyler yapalım.”
Peki ya gerisi?
Şu anda sadece asgari ücretli değil, bir eli yağda bir eli balda olmayan, devletin hatırlı alanlarında cevelan edip üç-beş maaş almayan, maaşıyla geçinen, hele evine tek maaş giren herkes her gün biraz daha fakirleşmenin paniği içinde.
Doktorlar niye Almanca çalışıyor harıl harıl? Niye insanlar bir biçimde dışarıya gidip dövizle çalışır hale gelmek için planlar yapıyor?
Asgari ücretin Dolar karşılığının gün gün eridiğine dair haberler yapılıyor da, devlet üniversitelerinde profesör maaşı kaç dolar ediyor bir soran var mı? Eğer yoksa ev almayı, araba almayı düşünebilir mi bir profesör maaşıyla… Yurt dışına bilimsel toplantılara gitmek hayal dünyasına çoktan taşındı. Öğrencilerin Erasmus programları sağlıklı işlemiyor döviz sıkıntısı yüzünden… İnsan sermayesinin kalitesi “Model”in neresine düşüyor?
“Tek belirleyici” roller dünyaya güven vermiyor, en tepeden yargı kararları verildiği, insanların keyfi tutuklamalar / mahkumiyetler yaşadığı ortama yatırım gelmiyor, sisli ortam var, göz gözü görmüyor diye, yarın hangi kural gelir, hangi ihale yasası değişir, diye…
”Model”in yargı ayağı işliyor mu, bunu mesele edinen var mı? İçişleri Bakanımız o konudaki hassasiyet sebebiyle mi yargısız infazdan hukuka dönüş yaptı?
Her iş kolunda göçmen işçi çalıştırılsa ne iyi olurdu değil mi? Ne sigorta ne vergi. Ne de iş güvenliği. Yerli işçi çok pahalı canım çoook. Bir de vasıflı işçi olsaydı göçmenler, ne iyi olurdu ama… Tam “Çin işi”ne girerdik.
Ama gel gör ki, yurdum insanı da var bu memlekette ve iş istiyor, aş istiyor, bebeler süt istiyor.
Bazen insanları “Tek belirleyicilerin rahatlığı” rahatsız eder. Rahatsız eder çünkü, memleketin derdinin oralarda anlaşılmadığı, oralara feryatların uzanmadığı gibi bir kanaate yol açar. Bence bu iç kanamadan endişe etmek lazım. Hem de sadece siyasi kaygıyla değil.