Ben -sorunsal- kelimesini kullanmayı tercih etmem pek. Ama burada -mesele- de gitmiyor, problem bile hafif kalıyor. -Sorunsal- -sorun haline gelişi hepsinden daha vurgulu bir şekilde ifade ediyor. Tam Süleyman Soylu’nun şu andaki durumuna uygun.
Aslında Soylu hem kendi başına bir sorun haline gelmiş bulunuyor hem Ak Parti için, hem Erdoğan için, hem etkin iktidar ortağı olarak MHP için…
Bir kere, ağır suçlamalar var, Sedat Peker tarafından ifade edilen. Çıktı iki tv kanalına cevap verdi, cevap verme gereği duyacak kadar ağır suçlamalar söz konusuydu çünkü, ama o cevaplar kamuoyu tarafından tatmin edici bulunmadı, bir, suçlamalar sadece kendisinin verdiği cevapla ortadan kalkmaz, kesinlikle yargıda aklanmayı gerektirir iki.
Soylu Cumhurbaşkanlığı kabinesi içinde, onun için suçlamalar, bizzat o kabineyi oluşturan ve yöneten kişiyi ilgilendiriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın alıştığı ifadeyle “onun içişleri bakanı” Soylu. Soylu’ya yönelik iddiaları yok farz etmesi, bir hukuk devletinde mümkün değil. Ruhsar Pekcan’a da Soylu’ya da sahip çıktı Cumhurbaşkanı Erdoğan, ama bu “sorunsal”ı ortadan kaldırmıyor. “Göz yumulan bir dosya” haline geliyor Soylu dosyası.
Soylu, Ak Parti için bir “sorunsal”. Çünkü vatandaşlar, bütün Türkiye’de, Peker’in Soylu ile ilgili iddialarını soracaklar kendilerine. Milletvekillerine veya yerel teşkilatlara. Ortada taşınması zor bir yük var mı, var. Tamam, terörle mücadele diye bir olgu var ve orada Süleyman Soylu’nun iradesi etkili. Ama öte yanda vahim iddialar da var, ne yapmalı bu durumda? Beklenti şu mu? “Terörle mücadele hatırına Soylu ile ilgili diğer iddialar görmezden gelinmeli. “ Türkiye siyasetinde çarpık bir anlayış olduğu biliniyor: Çalıyorlar ama çalışıyorlar. Öyleyse çalışmak çalmayı tolere eder. Terörle mücadele de, dosyadaki iddiaları görmezden gelmeyi gerektirir. Bu mudur?
Belli ki Ak Parti bünyesi bu noktada savunma güçlüğü içinde.
İşin Cumhur İttifakı’nın işleyişi açısından sıkıntılı bir durumu var. Soylu Ak Parti’nin içinde ama, hükümetteki konumu ile ilgili sıkıntılı bir durum söz konusu olduğunda, ilk savunma hattını MHP lideri Bahçeli oluşturuyor. “Dokunanı yakarım” üslubunda sesler yükseliyor oradan. İlk istifa girişiminde de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sessizliğine mukabil ilk savunma nidası Bahçeli’den yükseldi, ve şimdi “Kimse Süleyman Soylu’yu yalnız zannetmesin” gibi bir feveranın sahibi Bahçeli oldu.
Bu ifadelerde belli ki “Soylu’nun öncelikle Ak Parti tarafından, ve tabii ki henüz vurgulu bir tavır alış sergilemeyen ve Soylunun bulunması gereken toplantılara davet etmediği gözlenen Cumhurbaşkanı tarafından yalnız bırakıldığı” gibi bir alt metin bulunuyor.
Bazı sorular var:
-Ak Parti zeminlerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan’a artık Soylu’nun savunulamaz, taşınamaz bir yük haline geldiği kanaatleri mi ulaşıyor?
-Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha önceki istifa olayında ve gelen tepkilerde de ortaya çıktığı gibi Soylu’nun parti bünyesinde “kritik bir konu” haline geldiğini mi düşünüyor?
-MHP liderinin önceki olaydaki çıkışı anlamlıydı. Şu son çıkışı daha da anlamlı vurgularla dolu. MHP, Hükümet’e herhangi bir bakanla katılmıyor. Bu da “memleketin selameti için her türlü fedakarlığa razı olma” yaklaşımıyla izah ediliyor. Soylu çıkışları ise “stratejik bir mahiyet” görüntüsü veriyor. Bu da, “Soylu, hükümetteki MHP hücresi mi?” sorusunu gündeme getiriyor. Cumhurbaşkanlığı nezdinde bu konu nasıl okunuyor, sorusu önemli.
-Bir diğer soru da, Soylu’nun iltisaklı bulunduğu dosyaların hem çok geniş bir çevreyi ilgilendirdiği, dolayısıyla üzerine gidildiği takdirde başka dosyaların ortaya çıkacağı, hem de bizzat Soylu’nun sahip olduğu “mahrem bilgiler”in tedirginliğe yol açması ihtimalinin tavırları nasıl etkiliyor olduğu ile ilgili. Bu noktada Soylu’nun tv programında “eski içişleri bakanının oğlunun para sayma makinesi”ni gündeme getirmesine dikkat çekiliyor. 17-25 Aralık’la ilgili Bahçeli’nin “saklı” tavrı da bu çerçevede hep akılda tutuluyor.
Gelinen noktada “Soylu sorunsalı” nasıl bir sonuç üretecek? Bahçeli’nin son konuşması çok kritikti. Soylu artık Ak Parti’den çok MHP’nin alanındadır. Bir istifa söz konusu olduğunda MHP’de politikaya devam eder mi, Ak Parti’den ne götürür, sorusunu da ben yabana atmıyorum.