“Kalb yapmak” 14 Mayıs seçimlerine muhalefetin, yani Millet İttifakı’nın getirdiği bir sembol. Muhalefetin “benzemezler”i, “kalp yapmak”ta benzeşiyorlar. Liderler platformlarda, halkın önünde birbirine öğretmeye çalıştı ve sonunda hepsi öğrendi. Bu arada meydanlara toplanan on binlerce – yüzbinlerce insan da genci yaşlısı, kadını erkeği ile “kalp yapmak”ta yarıştılar.
Kötü mü oldu?
Bence iyi oldu. Sevimli oldu. İnsanlar bu manzarayı gördüğünde kaşlarını çatmadı, tebessüm etti.
Muhalefet çok açık ki “Barış dili” kullanıyor bu seçimlerde. “Bahar gelecek” diyor.
Kötü mü?
Bence iyi.
İktidarın, yani Cumhur İttifakı’nın diliyle çok bariz bir ayrışma var. İktidar ucu “Kitapsız, imansız, Allahsız, LGBT’ci”ye kadar varan, ucu “onların payına ya müebbet düşer ya da kurşun” diyecek kadar hırçın bir dil kullanıyor. Bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan yapıyor, Bahçeli yapıyor ve iktidar medyası yapıyor. Korkunç bir “Düşmanlaştırma - Ötekileştirme” dili. “Düşman kapıda ey millet, sandıktan düşman çıkabilir, sakın fırsat verme” tonunda bir dil.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Hava Limanında toplanan yüzbinlerin huzurunda bir “kalp yapsaydı” diyorum içimden… İnsanlar evlerine kalbin çağrıştırdığı duygularla dönseydi… Tayyip Erdoğan’a oy vermezler miydi o zaman? “Ben size aşıkım aşık” sözleri bile düşmanlaştırıcı dil yanında kaybolup gidiyor.
İçimden “kalp yapmak en çok muhafazakârlara yakışırdı”, diye geçiriyorum. Muhafazakarlığın içi bile şu seçim kampanyaları içinde öfke ve kinle dolduruldu toplumun öteki kesimlerine karşı.
6 Mayıs sabahı Cumhurbaşkanı Erdoğan adına bir tivit yayınlandı Külliye’den… Kampanya dilinden çok farklıydı. “Kalp yapma” sembolizmine benzer bir yapısı vardı. “Allah Allaaah” dedim okuyunca… Sanki bambaşka bir boyuta taşıyordu seçim sürecini… Herkesi kucaklayan bir dildi. Hadi okuyalım o tiviti:
“Tarihimizin en önemli seçimleri olan 14 Mayıs’tan Allah’ın izniyle yine zaferle çıkacağız.
Peki, bu seçimlerde kimler kazanacak?
Genciyle, yaşlısıyla, kadını ve erkeğiyle 85 milyonun her bir ferdi kazanacak.
Doğusu, batısı, kuzeyi ve güneyiyle 81 vilayetimizin tamamı kazanacak.
Türkler, Kürtler, Araplar, Sünniler, Alevilerle birlikte toplumumuzun tüm kesimleri, Türkiye’nin bütün renkleri kazanacak.
Hristiyan’ıyla, Musevi’siyle, Süryani’siyle farklı inançlara mensup tüm vatandaşlarımız kazanacak.”
“AK Parti ve Cumhur İttifakı kadar CHP’ye, İYİ Parti’ye, Saadet Partisi'ne ve diğer partilere gönül vermiş vatandaşlarımız da kazanacak.
Milletimizle birlikte “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” çağrımıza kulak veren Asya ve Afrika’daki yüz milyonlar kazanacak.
Ay yıldızlı al bayrağımızı görünce huzur bulan, kendini güvende hisseden soydaşlarımız kazanacak.
Ülkemizin ve dünyanın dört bir yanında Türkiye’nin başarısı için dua edenler kazanacak.
Yani hangi etnik kökene, mezhebe, dünya görüşüne sahip olursa olsun tüm Türkiye kazanacak; gönül coğrafyamızdaki kardeşlerimiz kazanacak, mazlum ve mağdurlar kazanacak.”
“14 Mayıs inşallah hepimizin bayramı, gurur günü, Türk demokrasisinin şöleni olacak.
Bunun için kimse karamsarlığa kapılmasın, kimse kendini dışlanmış hissetmesin.
Hiç ama hiç kimse ülkemizin aydınlık ve müreffeh yarınlarına dair inancını yitirmesin.”
“Siyasetin özünde var olan tatlı rekabetin siyasi husumete dönüştürülmesine lütfen fırsat vermeyelim.
Birliğimize, beraberliğimize, bu topraklardaki bin yıllık kardeşliğimize sıkı sıkıya sahip çıkalım.
Muhabbetimizi güçlendirelim, kırgınlıkları giderelim, bir gönüle daha girelim.”
Şimdi sorayım tüm muhafazakâr dostlara: Bir mitinge gidip geldiğinizde de içinizde “kardeşlik – muhabbet – gönüle girme” duyguları oluşuyor mu, yoksa memleketi tehdit eden ve sandıktan iktidar olarak çıkmaya çalışan birilerine karşı bilenmişlikle mi doluyorsunuz?
Whatsapp gruplarında dolaşan metinlere bakıyorum, cemaatlerin, stk’ların, hatta kendilerini “Alim” olarak tanımlayan grupların bildirilerine bakıyorum, ürküyorum. Bütün bu davranış kalıplarını “Din” ile gerekçelendiren bu arkadaşlar, muhalefetin kazandığı bir Türkiye’de insanlarla nasıl iletişim kuracaklar, kaygılanıyorum. Din ne hale gelecek bunların elinde, anlayamıyorum.
Kitlelerin öfke ile enfekte edildiği bir süreci yaşıyoruz. Yunus’un “Bir kez gönül yıktın ise - Bu kıldığın namaz değil - Yetmiş iki millet dahi - Elin yüzün yumaz değil” mısralarını okurduk hani. Sufilerimiz Molla Cami’nin “Kâbe Âzer’in oğlu Hz. İbrahim’in inşa ettiği taş bir yapıdır. Gönül ise ululuk ve celâl sahibi Allah’ın nazargâhıdır” anlamına gelen Farsça “Ka’be bunyâd-ı Halîl-i Âzer’est Dil nazargâh-ı Celîl-i ekberest” beytini okurlardı. Nerede onlar?
Cumhurbaşkanı’nın o tiviti 9.45’te atılmış. Kaç saniyelik ömrü oldu, bakan var mı? O tiviti hatırlayan var mı? O tivitten yola çıkıp meydanlardaki sözlerine ayar veren var mı? Yoksa o tivit yapay zeka chatGBT’de kendiliğinden üretilip mi kamuoyuna yansı? Ben o tivite sahiplenen bir Cumhur mensubu görmedim de…
Ne dersiniz Cumhurbaşkanı Erdoğan kalp yapabilir mi? Ne dersiniz kalp hassasiyeti Kılıçdaroğlu’na mı kaptırıldı yoksa?
???? ❤️