Salgın günlerinde okuduğum kitaplardan birisi de Nevzat Kösoğlu’nun “Şehit Enver Paşa”sı oldu. 640 sayfalık büyük boy bir kitap bu.(*)
Enver Paşa’nın şahsında 100 yıl önce yaşanan mücadeleleri, idealizmi - realizmi, stratejik hesap yapmayı ya da adanmışlığı, Osmanlı’yı, İslam dünyasını, Hilafeti, Balkanlar’ı, Afrika’yı
- Trablusgarb’ı, Asya’yı, Ceditçileri
– Kadimcileri, halkı
– aydınları, Rus
– İngiliz
– Alman hesapları içinde verilen mücadeleyi, satışa gelmeleri gözlemliyorsunuz.
100 yıl önceden bugünlere bakma imkanı ediniyorsunuz. Geçen 100 yılı bir “Parantez” dönemi olarak niteleyenlerden iseniz ve bugün Türkiye’nin - İslam dünyasının bu “Parantez”den çıkma mücadelesi verdiği ve bu çerçevede “7 Düvel” ile karşı karşıya gelme pahasına bu çıkışın eşiğinde olduğumuz duyguları yaşıyorsanız bu kitabı okumalısınız. Bütün bu konuların farkında bir fikir adamının perspektifi içinde ama adeta roman akıcılığında bir eser bu. Aslında Enver Paşa’nın hayatı böyle bir roman.
Kelle koltukta bir adanmış adam Enver Paşa. “Damad-ı Halifetül müslimîn” diye imza atan birisi. Bu vasfın o günkü İslam dünyasında ayrı bir karizması var.
İttihatçı. Osmanlı subayı. Gözlerinin önünde eriyen ve her gün bir uzvuna bir akbabanın çöktüğü ve nihai planda akbabaların miras paylaşımı için görüşmeler yaptığı bir devlet var. Balkanlar, Afrika kıpır kıpır. Dar’ül Hilafe (İstanbul) sancılar içinde. Saray sancılar içinde, Bab-ı Ali (Hükümet) sancılar içinde, Ordu sancılar içinde. Herkes birbirinin kuyusunu kazıyor.
Bu süreçte Birinci Dünya Savaşı’na giriyorsunuz ve müttefiklerinizle birlikte kaybedenler içinde yer alıyorsunuz.
“Şark meselesinin çözümü” masaya yatırılıyor ve Anadolu dahil tüm İslam dünyası istila ediliyor.
Enver Paşa ve İttihatçılar, Osmanlı’nın içine sürüklendiği bir savaşın karar merkezindeler. Paylarına yurt dışına çıkmak (kaçmak) düşüyor. İttihatçı liderlerden her birinin yurt dışı macerası sonu ölümle biten bir sürüklenişten ibaret.
Enver Paşa “İdealist bir mücadele”ye soyunuyor. “Şehit Enver Paşa” Paşa’nın genç, bugüne göre nerede ise çocuk yaştaki eşini geride bırakarak, Balkanlar’dan başlayan, Trablus’ta devam eden ve nihayet Asya’daki soydaşların kurtuluş mücadelesinden İslam dünyası için yeni bir hamle üretmeye soyunan ve sonu şehadetle biten adanmışlığının hikayesi…
Paşa namazlarını siperlerde kılan bir insan. Hamaylısının içinde Kur’an taşıyan, yufka yürekli, gerektiğinde ağlayabilen, aile hasretini yüreğinde saklayan bir İslam mücahidi. Bakın konuşmalarına, bugünün değme mücahidi o cümleleri kuramaz.
Paşa şunları söylüyor: “Akideleri uğrunda hakiki bir imanla çalışan kırk sahabi nasıl elli senede… harikalar göstererek dört yüz milyon halkı kurtuluşa götürdülerse, biz de şimdi bu dört yüz milyon Müslümanın kendisini bilmesini ve kurtarmasını istiyoruz. … Bu halkların, özellikle gençliğin bu bilgi ve imanla silahlanıp boynundaki esaret zincirlerini silkip atmasını istiyoruz.”
Enver Paşa bunları istiyor, “kendisinin büyük görevler için yaratıldığına inanıyor” (s. 505) ama sancılar var. Öncelikle Anadolu’da mesafe var Paşa’ya karşı. Rezerv var. Mustafa Kemal Paşa Enver’in hareketinin pan -islamist – pan türkist olarak algılanmasından ve Ruslar’ın – İngilizler’in karşı durmasından endişe ediyor, Enver’in Türkiye’ye gelmesine karşı mesafeli.
Enver Paşa’nın Asya’daki çalışmaları bir cangılın ortasında yürümek gibi. Rus nüfuz alanında çalışıyor ve Ruslar onu tehdit olarak görüyor. Ruslar fitne - fesat içinde farklı Türk boylarını kullanıyor. Her gün hangi Türk boyunun kiminle beraber olacağını tahmin zorlaşıyor. “Rusların eli kazak beyleri içindedir…. Ruslar kah birini, kah ötekini tutarak sürtüşmeyi artırır, bir yandan da Kazak topraklarına asker sokarlar.” (s. 452) Yanında duran, onu heyecanla kucaklayanlar vardır, ama “Abdülhamid’i İttihatçılar devirdi” propagandasının etkilediği çevreler de vardır. Şevket Süreyya’ya göre “Aydınlardan hiç biri Enver Paşa’ya ilgi göstermiyor…… Enver Paşa da ancak savaşarak bir şeyler yapmaya karar verdiğine göre, ona okumuş, gerçekçi aydınlar değil, savaşacak insanlar gerekiyor.” (s. 506)
Zeki Velidi Togan şöyle diyor: “Bu zatın büyük bir idealist olduğunu, hatta hayatla ve olaylarla da pek hesaplaşmadığını, Türkistan’ın coğrafya ve istatistiğine ait Avrupa ve Rus yayınlarından haberdar olmadığını o gün öğrendim.” (s. 510) …..
Enver Paşa’dan bugüne… Nasıl bir dünya var? Güçler nasıl sıralanmış durumda? Nasıl bir İslam dünyası var? Türkiye’nin İslam dünyası içindeki merkezi konumu hangi nitelikte? Bugün hangi söylemler “Enver paşa misyonu”nu hatırlatıyor? Enver Paşa’ya o gün diyelim Ruslara karşı birlikte hareket edeceği dost kuvvetler – İslam toplulukları lazımdı. Ne kadarını buldu? Bugün dost kuvvetler ne kadardır?
Yoksa “Gerekirse can veririz” idealizmi ile yürümek mi gerekiyor? Ya da ne? ……..
*Nevzat Kösoğlu, Şehit Enver Paşa, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2008