Türkiye’de ve dünyada “İslam – Müslüman”, “İslam – Toplum” ilişkilerinde birçok problemli alan var.
Teröre yönelik yapılanmalar, tasavvufi alandaki sapmalar, toplumu etkileyen ve bazen dinin asli ölçülerinden öne geçen hurafeler, “kayıt dışı” din alanındaki problemler, “resmi din” alanındaki problemler, din – siyaset ilişkisinde dinin gölgelenmesi, ekranlara yansıyan din tartışmaları, “yanmayan kefen” satışları türünden din istismarcılığı ve bütün bunların genç nesillerin din algısında oluşturduğu tahribat, bir anlamda dine ödettiği bedel… bütün bunlar din konusunda duyarlı insanların üzerinde durması ve sağlıklı çözümler araması gereken hususlar.
Bunların yanında fıkhî tartışmalar var, kelâmî tartışmalar var. İslam’ın yaşanması ile ilgili fıkhi konular da zaman zaman gerilime yol açsa bile, inanç konularındaki farklılıklar üzerinde yürüyen kelami tartışmaların insanın İslam’la ilişkilerini tayin cihetiyle daha sert geçtiği söylenebilir.
Fıkhi konularda kişinin eksikleri olabilir. Belki her insanın eksikleri olur. İnsandır çünkü.
İnanç alanı ise, kesin bağlılığın arandığı alandır. İnsanın arayışı olmaz mı, soruları olmaz mı, olur kuşkusuz. Belki bunları da kendi içinde yaşamak, başkalarında çoğaltmamak da dini hassasiyet gereğidir. Çünkü sizin tahammül ettiğiniz sorular bir başkasında kalbi çöküşe sebep olabilir.
Aslında iman kalb olayıdır. Kimse de kimsenin kalbini yarıp bakamaz. Onun için peşin olarak kimsenin kimseyi inançsız diye suçlaması kabul edilemez.
Ancak kişi, inanç alanlarıyla ilgili kendi duruşunu kamu ile paylaşıyorsa ve o duruş, ana çizgi diye bilinen görüşlerden çok farklı ise o zaman karşıt değerlendirmeleri de bekliyor demektir.
Tabii ki ana çizgi denen alan da tartışılabilir, onun ana çizgi olamayacağı da söylenebilir, ama o takdirde de sizin görüşünüzün, kendi içinde tutarlı olması beklenir.
Mustafa Öztürk’le ilgili tartışma… Biliyorum böyle zamanlarda gül atsanız, taştan yaralayıcı olabilir. Onun için sürece dahil olan öfkeleri vs’yi kenara bırakarak birkaç şey söylemek istiyorum.
Dün Karar’da çıkan yazısında şu ifadeler dikkatimi çekti:
“…..videodaki konuşmam sırasında karşımdaki bazı zevatın “nato kafa nato mermer” denebilecek tarzda ve aynı zamanda kışkırtıcı şekilde itirazda diretmelerinden dolayı adeta çileden çıkıp meramımı konunun mehabetine yakışmayacak bir üslupla anlatma hatamı kabulleniyorum; fakat sonuçta ben de bir insanım kışkırtmalar karşısında ben de dil ve üslup muvazenemi kaybedebilirim.”
Bir bu.
Bir de “iç dünyamdaki maneviyata halel gelmesin…” notu.
Bir kere bir insanın “iç dünyasındaki maneviyata halel gelmemesi” duyarlılığına sahip olmasını önemsiyorum. Bence herkes Mustafa Öztürk’e yönelik yargılamalar yaparken bu hassasiyeti önemsemeli. Gelişmelerin bu hassasiyet çerçevesinde olması için dua etmeli.
Kanaatimce Mustafa Hoca da, videoya yansıyan ve tepkilere yol açan ve iman alanına tealluk eden konularda çileden çıkıp, meramını konunun mehabetine yakışmayacak, dil ve üslup muvazenesini kaybetmeyecek şekilde ifade etmeye hassasiyet göstermelidir.
Kuran’ın Hazreti Peygamber’in (s.a.v.) kalbine indirildiğine dair ayetler var, evet. (Bakara 97, Şuara 192, Furkan 32) Ama buradan yola çıkıp, “Kur’an’ın lafzının Peygamber tarafından seslendirildiği, onun da bazı tarihi ve yerel olayları, belki kendi öfkelerini Kur’an’a kattığı, böyle, sonradan katılanların Allah’ın söylemeyeceği şeyler olduğu….” tarzında bir yaklaşımın temel inançlarla ilgili pek çok şeyi allak bullak ettiğini en iyi bilecek olanlardan birisi Mustafa Hoca olmalıdır. Halen elimizde bulunan Kuran’daki bir ayete bakıp “Allah bunu söyler mi?” sorusunu sorduğunuz zaman Kur’an’ı ayıklamaya başlıyorsunuz demektir. Acaba hangi ayetler Allah kelamıdır hangisi-hangileri bir başka el tarafından sokulmuştur? Sonra Allah neyi söyler, neyi söylemezin tarifi nasıl yapılacaktır? Peygamber Kuran’a aslında Allah’ın söylemediği bir şeyi sokmuşsa -haşa- Peygamber nasıl güvenilir bir insan olacak, nasıl Peygamber olacaktır?
Mustafa Hoca meal, tefsir yazan bir insan. Kuran üzerine pek çok çalışması var. Şu anlaşılabilir: Şu ayetler şöyle tefsir edilmiştir ama şöyle anlamak daha doğrudur, denebilir. Ama “Allah böyle söyler mi?” dediğinizde ortada Kuran bırakmazsınız.
Ben İslami hiçbir birikimi olmayan bir insan olarak Mustafa Hoca’ya başvursam bana Kur’an’ı böyle ameliyat masasına yatırılacak bir kitap olarak sunmazdı, sanırım.
Hoca gençlerin soruları ve inanç sancıları konusunda duyarlı. Bu önemli. Elbette tüm o sorular önemsenmeli. Ama sanıyorum o sorulara cevap verme çabası da kendisinden beklenebilecek bir insan Mustafa Bey. O sorular zaten cevapsız, alın benden de o kadar soru tarzında bir yaklaşım, gençlerin maneviyatına da iyi olmaz, kendi maneviyatımıza da…
Her türlü sağlık afiyet diliyorum.