SEDAT PALUT
Multimedya sanatçısı ve çizer Özge Samancı’nın ‘Dare to Disappoint: Growing Up in Turkey’ adıyla, Amerika’da Farrar Straus and Giroux tarafından yayımlanan otobiyografik grafik romanı ‘Bırak Üzülsünler’ Karakarga Yayınları tarafından Türkçeye aktarıldı. 1980’lerde İzmir’de büyüyen Samancı, romanda içini döküyor. Türkiye’de büyüyen orta sınıftan bir kız çocuğunun okul ve yaşam hikâyesini içten bir şekilde anlatarak, farklı olmanın, ayakta kalmanın hararetli hatıralarını keyifli çizgilerle okura aktarıyor. Samancı ile KARAR okurları için konuştuk.
Özge Hanım, ‘Bırak Üzülsünler’ kitabınızda 80’li ve 90’lı yıllarda geçen çocukluğunuzu grafik roman tarzında anlatmışsınız. Günümüzde o yıllar çok popüler... O dönemlerin popüler olmasını siz neye bağlıyorsunuz?
Kitabı 2010 yılında Kaliforniya’nın Berkeley şehrinde tasarladım. 13 yıl önce. 2010’larda seksenli ve doksanlı yıllar popüler değildi diye hatırlıyorum. Derdim de seksenleri ve doksanları anlatmak değildi. 1975’de doğduğum için büyüme hikâyem, 80’ler ve 90’lara denk geliyor. Hem geçmişe hem de kendi ülkeme uzak bir mesafeden bakıyordum.
Acılı kısımları unutunca insanların akıllarına daha yüz yüze zaman geçirilen, daha naif bir dönem geliyor herhâlde. En önemlisi siyasetin bu kadar çamurlaşmadığı, umutsuz olsa da bu kadar da umutsuz olmadığı bir dönem belki de.
Kitabınızda eğitim sisteminin milliyetçi tavrına eleştirel bir yaklaşımınız var. Bu günümüzde de devam ediyor, son seçimlerde de milliyetçi dalga yükseldi. Bu siyasi yaklaşımın eğitim sistemi ile değişebileceğini düşünüyor musunuz?
İktidarın ideolojisi her zaman eğitim sistemine yansıyor. Dolayısıyla eğitim sistemi başka bir ideolojinin iktidara gelmesi ile değişebilir, o da pek mümkün görünmüyor.
Eğitim hayatınızda aldığınız kararları daha çok ailenize göre almışsınız. Yaş aldıkça bu kararların bazılarından vazgeçiyorsunuz. Ailenize ve çevrenize karşı bu vazgeçişlerinizde kadın olmanın zorluklarını yaşadınız mı?
Türkiye’de kadın olmanın ne kadar zor olduğunu yirmili yaşlarımın sonunda Amerika’ya yüksek lisans yapmaya geldiğimde anladım. En basitinden Türkiye istediğimizi giyip, rahatsız edilmeden yürüyemediğimiz bir memleket. Aldığım kararlarda, içimden geleni yapma ve ekonomik özgürlüğümü kazanma kaygısı vardı. Hem sanatçı olayım, kimseye de muhtaç olmayım durumu. Söylemesi kolay yapması zor. Zaten sanatçı olmak istediğimi anlayana kadar yıllar geçti. İnsan ne istediğini tüm o baskıların altında anlayamıyor.
Aslında kadın olmanın zorluklarını ‘Bırak Üzülsünler’ kitabımda pek anlatmadım. Çünkü başlı başına bir konu, diğer konuları baskılardı. O meseleyi 2024 Mart ayında Amerika’da ‘Uncivilized Books’ yayınevinden çıkacak kurmaca kitabımda ‘Evil Eyes Sea’ (Kem Gözler Denizi) çizgi kitabımda anlatıyorum. 280 sayfa. Çok diyeceklerim varmış demek ki.
Elalem ne der endişesi ümmetçi toplumlarda ağır basıyor. Ama kadınlar bu baskıyı daha da çok hissediyor. Herhalde o baskıyı ülkemizde çok yoğun hissettiğim için, hayatta ne yapmak istediğimi bulmam bir hayli dolambaçlı oldu.
‘BİR TANECİK HAYATIM VAR HARCAMAYAYIM DEDİM’
Kendi geçmişinizi, büyüme hikayenizi yazmışsınız. Oldukça zor bir büyüme olmuş. Geçmişe baktığınızda kızgınlık mı yoksa nostalji mi duygu olarak siz de daha yoğun?
Bana büyüme hikayem zor gibi gelmiyor. Türkiye’de her büyüme hikayesi sancılı. Geçmişe bakışım pek çok duygunun ve temanın karışımı: Arkadaşlık, minnet, kendine karşı dürüst olma arzusu, abla kardeş ilişkisi, kendine has bir hayat yaşama çabası, sevdiklerimi üzmemeyeyim kaygısı, bir tanecik hayatım var harcamamayım derdi. Ne kızgınlık, ne de nostalji.