Topaloğlu Hoca göçtü bu dünyadan
Ne televizyon ekranlarında rastlarsınız onlara, ne gazete sayfalarında. Car car konuşmazlar. ‘Artist’ değillerdir. Oraya buraya saldırmazlar.
Kendi halinde, mütevazı adamlardır.
Sizden ihtiram istemezler, onlarla irtibat halinde olduğunuzda, medeni olun, her insan için geçerli olan adab-ı muaşerete riayet edin, bu onlar için yeterlidir. Ayaklarını ovmanıza, yelpazelemenize lüzum yoktur.
Sizi herhangi bir şeye mecbur etmezler. Sizin, kendi mes’uliyetinizi almanızı, kendinizi taşımanızı tercih ederler.
Ne kalabalık takipçileri vardır, ne de onlar birisini takip ederler. Fakat, ilim sahibidirler. Bunda hiç şüphe yoktur. Mü’mindirler, bunda da hiç şüphe yoktur.
Onlarla konuştuğunuzda ilmin büyük bir kıymeti ve emsalsiz bir lezzeti olduğunu anlarsınız. Ben şu cümleyi hangi kitapta okuduğumu unuttum. Fakat, çok kıymetli buldum. Hazret-i Ali’den naklediliyor.
“İlim de rızıktır.”
Bu söz, ilmin de bir servet, bir zenginlik olduğuna işaret olmalı. ‘Men lem yezuk, bilmez yazuk.’
‘Kim ki tatmaz, yazık, bilmez.’
İlmin, mal ile, mülk ile değişilemeyecek bir zenginlik olduğunu, ‘tatmayanlara’ anlatmak fuzuli bir çaba. Tadanlar ise, çoktan anlamıştır.
Nereden icap etti bu ilim ve alim bahsi?
Dün, gazeteye geldiğimde, Bekir Topaloğlu Hoca’nın Rahmet’e gittiğini öğrendim.Hoca’nın siması gözümün önüne geldi. Ve işte, şu yukarıdaki cümleler, birbiri ardına sıralandı. Sonra düşündüm, nasıl yetişiyor bu adamlar?
Kur’an’ı hıfzediyorlar.
Bunun nasıl bir irade ve nasıl yoğun bir çalışma gerektirdiğini, dışarıdan bilemezsiniz. Hele, bir işi yapmak, bir şeyi öğrenmek için, güçlerini, kapasitelerini zorlamamış olanlar, ekmek elden su gölden yaşayanlar hiç bilemez.
Sonra Arapça’yı, Akaid’i, buldukları imkanlara göre, Tefsir’i, Siyer’i, Fıkıh’ı, Kelam’ı, çoğu kez bir klasik eserden, o eserin yazıldığı dilde, okuyarak öğrenirler.
‘Az öğrendim, çok öğrendim’ yoktur o eğitimde. ‘Dört buçuktan beş’ alıp geçmek yoktur. Hocanın huzurunda tamamını ikmal etmedikçe icazet alamazsın. Öyle öğrenirler.
Çocuk sayılacak çağlarında, ortalama bir profesörün sahip olduğundan daha esaslı bir ilme sahip olurlar.Bekir Topaloğlu Hoca da, bu yoldan geçti.
Biyografisine baktım. 1988’de İslam Felsefesi profesörü olmuş, 1993’te de Kelam profesörü. Neden bu kadar geç? Tembellikten mi?
Haşa!
Türkiye’deki eğitim sistemi, Özal zamanına kadar dini alanlarda akademik unvan vermekten hoşlanmıyordu. Zannediyorum bundan. Kimisi tercüme, çoğu telif 20’den fazla kitabı var. (Bazılarını Hayrettin Karaman Hoca’yla birlikte hazırladılar.) Akaid, kelam, Arap Dili ve fıkhi meseleler üzerine önemli eserler.
İmam Matüridi’nin ‘Kitabü’t Tevhid’inin tercümesi bunlardan biri.
Sadece bu çeviriyi yapmak dahi, büyük bir ilmi birikim gerektirir.
Hal böyle iken, sağa sola bakın, internette dolaşın, bir yığın sataşma, bir yığın saldırı görürsünüz, Topaloğlu aleyhinde.
Öyle seviyesiz, Müslüman terbiyesinden öyle yoksun... Saldıranların çoğu, elifi görse mertek sanır. İmam Matüridi’nin Kitabü’t Tevhid’ini okumaya bile takatleri yetmez.
Umulur ki, o saldırılar, Ruz-i Ceza’da Bekir Topaloğlu Hoca’nın işini kolaylaştırır. Cenazesine gitmeyi çok istiyordum. Fakat gitseydim, bu yazıyı yetiştiremeyebilirdim. Resimlere baktım, Topaloğlu’nun namazını Hayrettin Karaman Hoca kıldırıyor. Bu hüzünlü fotoğrafı, o anın kıymetini en iyi Hayrettin Hoca bilir.
Onlar, çok yakın iki dosttular. Saldırılara da yıllarca birlikte göğüs gerdiler.
Allah, Topaloğlu Hoca’ya rahmet etsin.
Allah, İslam’ı anlamak, öğrenmek, öğretmek için uğraşan ilim sahiplerini kem nazarlardan, kem lisanlardan korusun.
(Birkaç gün önce Ahmet Yaşar Hoca da dar-ı bekaya gitti. Ahmet Yaşar Hoca’nın Trabzon üzerinde büyük emeği, hakkı vardır. Allah rahmet eylesin.)