Sevdim bu müphemliği
Korona günleri’nde çoluk çocuğumuzla iletişimimiz arttı. Bizim ev Allaha şükür kalabalık. İftar sofrasına oturduğumuzda 7 kişi oluyoruz ve bu güzel ve bereketli bir şey.
Önceki Ramazanlarda evde ettiğim iftar sayısı iki elin parmaklarına ulaşmıyordu ve bunların çok azında 7 sayısını bulabiliyorduk. Zira iki oğlum ve bir kızım hafta içi karşıda, okullarına yakın bir evde yaşıyorlardı.
(Gerçi, torun torba bir araya geldiğimiz 15-16 kişilik geniş iftarlarımız da vardı.)
Bir başka güzel şey, kitap okuma yoğunluğumuzun bariz bir şekilde artması.
Yani benimki öyle oldu.
Birkaç kitabı yan yana okuyorum. Salondaki sehpada birkaç kitap, yatak odasındaki sehpada birkaç kitap, gazetedeki masamda birkaç kitap.
S. Frederick Starr’ın Orta Asya’nın bilim ve medeniyet tarihini güçlü bir şekilde nasıl etkilediğini anlatan ‘Kayıp Aydınlanma’sı gazetedeki masamda. (Kronik.)
Ben Orta Asya’yı bilmez değildim.
Semarkand’ı, Buhara’yı, Kaşgar’ı, Taşkent’i gidemediysem bile okumuşumdur.
(Yine de, Asya’nın eski tarihine dair bir şeyler okurken karanlıkta yürüyormuş hissine kapılırım.)
Bildiklerim çok eksikmiş. Bu kitabı okuyunca sanki Orta Asya zihnimde daha bir yerli yerine oturdu.
Enzo Traverso’nun “Geçmişi Kullanma Kılavuzu” çok güzel. (İletişim.)
Gerçi Traverso bir İtalyan ve konuya haklı olarak Avrupa merkezli bakmış.
Ama kitabın isminin çağrışımları, kitabın içeriğine nispetle çok zengin.
İsteyen kitabın kapsamını zihninde geliştirebilir.
Hiç kimsenin, yani hiçbir devletin, hiçbir ideolojinin, hiçbir siyasetçinin, hiçbir muktedirin, kullanamayacağı, istifade edemeyeceği tarihi sevmediğini dair kendi örneklerini hatırlayabilir.
Tarihte, gerçekte ne olduğu değil, ne olursa bugün benim işime yarayacağıdır önemli olan.
Eğer yeterince güçlüysen, kendi tarih siparişini verebilir, fason olarak ürettirebilir ve tepe tepe kullanabilirsin.
Bu merak memleketi fason tarihçiler cennetine çevirdi maşallah, elini sallasan tarihçi!
Bir kitap daha okuyorum bugünlerde.
Yavaşlattım okumayı. Çünkü biterse yerine koyacak kitabım yok.
Thomas Bauer’in, Müphemlik Kültürü ve İslam’ı. (İletişim.)
Kitap elime geçeli belki altı ay oluyor.
Unuttum nereden aldığımı.
İsmi D ve R harflerinin İngilizce okunuşundan teşekkül eden kitap, kaset ve oyuncak dükkanlarına gitmiyorum. (D ili R’nin arasına konulan işareti klavyemde bulamadım, ondan böyle ifade ettim.)
O halde, Remzi’den veya Fatih’ten almış olabilirim.
Aldıktan sonra başlamıştım okumaya.
40-50 sayfa okudum, güzel gidiyordu.
Sonra elimin altından kayboldu. Ben de başka kitaplara saptım.
Beni tekrar uyandıran, arkadaşım, bizim ekonomi yazarımız Mehmet Ali Verçin oldu.
Mehmet Ali uyandırınca, yokladım etrafı, kitabı buldum, tekrar sehpadaki yerine koydum.
Kitabın alt başlığı, ‘Farklı Bir İslam Tarihi Okuması.’
İlim tarihine ve siyasi tarihe müphemlik kavramını merkeze alarak bakmış.
Prof. Bauer anlaşılacağı üzere bir Alman.
Arap ve İslam kültürüne, İslam ilimlerine dair ıstılahlara şaşılacak kadar iyi nüfuz etmiş.
‘Adam profesör, niye şaşıyorsun’ diyebilirsiniz.
Ben, düz yolda yürüyemeyen ‘yerli’ ve ‘yapma’ profesörler de biliyorum. O yüzden şaşıyorum.
Kitabı Tanıl Bora tercüme etmiş.
Doğrusu başarılı bir çeviri.
Arap gramerindeki ‘ezdad’ bahsi gibi insanın önüne nadiren çıkan meselelerde veya kıraat ilmiyle, ‘aşere’ ile ilgili hususi terimler ihtiva eden bir çok bahiste hemen hemen hiç boşluğa düşmemiş.
Halbuki bunlar, bir çok orta halli ilahiyatçının bile bocaladığı konular.
Bu kitapla ilgilenmek istiyorum.
Biraz, kitabın temel kavramı olan ‘müphemlik’ hoşuma gittiği için.
Ama daha çok da kitabın tezine yakınlık duyduğum için.
Devam ederiz inşallah.