Kürt kalmak mı Kürtleşmek mi?
Bizim Kürt köylerinde (aslında bütün ülkede) ilkokul, modern bir hayat tarzına açılan kapıdır. Oraya adım attığınız andan itibaren başka bir şey olmanız istenir sizden. Mesela sadece Kürt köylerine özgü olmak üzere başka bir dil konuşmanız istenir (aslında Türk köyleri için de bu durum bir yönüyle geçerlidir. Anadolunun nice şirin Türkçe şive ve lehçeleri İstanbul şivesine kurban edilmiştir. Bu yüzden Anadolu’nun farklı şive ve lehçeleri Türk kalmanın, İstanbul şivesi de Türkleşmenin sembolüdür). Benim durumum biraz farklıydı. Ben hemen hemen aynı yıllarda geleneksel medreseye de başladım. Orada ise zaten olduğum, ailemden edindiğim değerlerin pekiştirilmesi üzerine bina edilmiş bir eğitim veriliyordu. Medresede, neysem (elbette derinleştirerek, geliştirerek) o kalmam için kurgulanmış bir eğitim sistemi, okulda ise başka bir şey-leşmem esasına dayalı bir eğitim sistemi söz konusuydu. Çoğu insanı yanıltan ve herhangi bir değişiklik söz konusu olmadığı zehabına kapılmasına yol açan şey, kavramların ve isimlerin olduğu gibi kullanılıyor olmasıdır. Türk, Kürt, İslam…gibi isimler her iki düzlemde de geçerlidir ve yanılgı da burada başlıyor zaten. Birinde Türk, Kürt, İslam…kalman esas alınırken birinde Türk-Kürt-İslam…
Bundan yaklaşık yüz yıl önce Ziya Gökalp her şeyi özetlemişti “Türkleşmek-İsla
Kürtler birinci dünya savaşının sonundaki paylaşım masasında bu yüzden statüsüz kaldılar. Çünkü o günlerde temsilcileri olarak sahneye sürdükleri bütün figürler ağa, şeyh, mela, seyyid gibi geleneksel figürlerdi. Şeyh Said, Seyyid Rıza, Simko Ağa ve farklı bir düzlemde de olsa Said Kürdi (Said Kürdi, sadece Kürtlerin değil Türklerin de kendileri kalmaları için sivil bir mücadele yürütüyordu) gibi. Yani Kürtler sahneye sürdükleri liderler aracılığıyla kendileri kalma kararlılığını gösteriyorlardı. Bu yüzden herhangi bir statü verilmedi onlara. Buna karşılık komşuları Türklerin, Arapların ve Farsların modern hayat tarzını özümsemiş batıda okumuş ya da batılı eğitim sistemi çerçevesinde yetiştirilmiş önderlik kadroları vardı. Bunlar Arapları, Türkleri ve Farsları rahatlıkla Araplaştırma, Türkleştirme ve Farslaştırma sürecini yürütebildiler (onlarda da kendileri kalma azminde kesimler vardı, ama verilen statü doğrudan onların adıyla gerçekleştiği için zaman içinde dirençleri kırıldı). Bu yüzden figüran da olsa çağdaşlık sahnesinde yer bulabildiler. O günden bugüne geçen süreç, Kürtler açısından Kürtleşmeyip Kürt kalmaya inat etmeleri yüzünden neleri kaybettiklerini anlamalarına yönelikti. Arap Ülkelerinde Baas rejimlerinin, Türkiye’de tek parti CHP’sinin rahle-i tedrisinden geçirilerek Kürt kalmaktan vazgeçip Kürt-leşmelerini
Şimdi Kürt sorunu bağlamında gördüğümüz şey, bu eğitim sürecinin başarılı olduğudur. Kürtlerin Kürt-leşmelerini üstlenecek bir liderlik kadrosu yetişmiştir artık. Yani Türklerin Türkleşmesi için kurulan sistemin Türkleri getirdiği aşamanın bir benzeri biraz gecikmeli de olsa artık Kürtler açısından da mümkün hale gelmiş bulunuyor. Bunu Kürtlerin kendisi istemedi. Ama Kürt kalmakta ısrar ettikleri süreçte çektikleri acılar yüzünden gönüllü olarak Kürtleşme sürecine katkı sunma aşamasına gelmiş bulunuyorlar.
Kürtleri bekleyen en büyük tehlike de budur. Komşularının yüz yıl önce düştükleri tuzağa gönüllü olarak düşmek. Diğer bir ifadeyle Kürt kalırken sahip oldukları bütün değerleri bir kuru ad uğruna heba etmek. Arapların, özellikle Türklerin bin pişman olduğu ve kurtulmak için var güçleriyle uğraştıkları bu tuzağa Kürtlerin göz göre göre düşmesi ümmetin geneli açısından beklenen öze dönüşün, yani yeniden kendi olmanın bir zaman daha gecikmesi anlamına da geleceğini de unutmamak gerekir.