Kahrolun kininizden
Tarih ibret almak içindir” derler. “İbret” Arapçada “abere” kökünden gelir. Nehrin bir tarafından öbür tarafına geçmek (eskilerin deyimiyle ubur etmek) anlamına gelir. Tarihin herhangi bir zamanında meydana gelen bir hadiseyi bilmemiz yetmez, o zamanla bu zaman, o mekanla bu mekan arasında geçiş yapmamız, bağlantı kurmamız da gerekir ibret almış, ders çıkarmış sayılmamız için. Bir anlamda zaman ve mekan nehrinin bu tarafına geçmemiz gerekiyor.
Yakın tarihimiz bugünümüz açısından önemli dersler içeren ibretlik olaylarla doludur. İhsan Süreyya Sırma hocanın “Osmanlının Yıkılışında Yemen İsyanları” adlı eseri mesela bugüne dair çok şey anlatıyor. Yıpratıcı, içten içe tüketici, kemirici bir süreçten bahsediyor kitapta. O zamandan bu zamana “ubur” (geçiş) yapmamız gerekir diyorsun kitabı okuyunca.
***
Mesela üzerinden bin dört yüz yıldan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen hicretten önceki Yesrib’de yaşayan Evs ve Hazreç kabilelerinin durumu da bugüne bire bir denk düşmektedir. Yesrib Peygamberimizin hicretinden sonra Medine adını alan şehrin adıdır. Hicretten önce iki büyük Arap kabilesi olan Evs ve Hazreç ile birlikte üç de Yahudi kabilesi (Benu Kaynuka, Benu Kureyza ve Benu Nadr) yaşıyordu. Araplar toplamda çoğunluğu oluşturuyorlardı, ama aralarındaki bitmez tükenmez savaşlar yüzünden şehrin dini, siyasi, ekonomik hakimiyeti azınlıktaki üç Yahudi kabilesinin elindeydi. Onlar savaştıkça Yahudilerin hakimiyeti de pekişiyordu. Yahudi kabilelerin aralarındaki meslek bölüşmesi de ilginç. Mesela bunlardan biri sadece zırh üretimiyle, biri kılıç üretimiyle, biri de atlar için eğer ve dizgin üretimiyle meşgul oluyordu. Neredeyse sadece savaş malzemesi üretimiyle uğraşırlardı. Tabi bir de Yahudilerin değişmez meslekleri kuyumculuk söz konusuydu. Aralarında senede en az iki üç kere savaşa tutuşan Evs ve Hazreçliler de doğal olarak en sadık müşterileriydi.
Hicretten sonra bu durum tersine dönüştü. Evs ve Hazreç Müslümanlık şemsiyesi altında kardeş oldular ve Yahudilerin Arapların kanı üzerine yükselen iktidarları da son buldu.
***
Ben Türkiye’de Kürtleri ve Türkleri Evs ve Hazreç’e benzetirim. Seksen doksan yıllık Kemalist rejimin en büyük dayanağı, Kürtler ve Türkler adına yürütülen çatışmaydı. AK Parti bu süreci tersine çevirerek tarihsel bir misyon oynadı. Ama iktidarlarını (sadece siyasal iktidardan söz etmiyorum, sosyal, ekonomik, hatta eğitsel iktidardan da bahsediyorum) kolay kolay kaybetmek istemeyenler tarihimizin en hayırlı vakıalarından biri olan “çözüm süreci”ni PKK’nin eliyle bozdular. Hükümet de terörü bir daha belini doğrultamayacak şekilde ezmek üzere harekete geçti. Sonuna kadar haklı. Fakat bunun bir Kürt-Türk çatışmasına dönüşmesini isteyen çevreler boş durmuyor. Son aylarda Ankara ve İstanbul’da patlayan bombalar bu amaca yöneliktir.
Pazar günkü yazımda “Çözüm Süreci’ni başlatmanın zamanı…şimdi” derken PKK’ye karşı verilen mücadeleyi değil, bu sinsi süreci durdurmayı amaçlamıştım.
Her iki tarafa “urun aslanlarım, koman” diye gaz veren kripto “Kaynuka, Kureyza ve Nadr oğulları”nın amacı teröre karşı mücadelenin sürdürülmesinden çok çatışmanın bir an önce Kürt-Türk kavgasına dönüşmesini sağlamaktır.
Biz mi? Tarihin bize sunduğu bu fırsattan yararlanarak Kürt-Türk ittifakını sağlamak, Yavuz-İdris-i Bitlisi ruhunu yeniden ihya etmek için doğruları söylemeye devam edeceğiz. Anadolu’nun baldırı çıplak çocukları Kürtler ve Türkler olarak bizi bir daha Evs ve Hazreçleştirmelerine izin vermeyeceğiz.
Ayette dediği gibi: Qul: Mûtû
Bi Ğayzikum= De ki: Kahrolun
kininizden…