Çözüm Süreci’ni başlatmanın zamanı... Şimdi
Öfkemiz had safhada. Ülkemizin bir bölgesinde çukur kazanların başımıza açtığı gaileyle uğraşıyoruz. Bir yandan da Ankara ve İstanbul gibi büyük kentlerde canlı bomba eylemleri peş peşe gerçekleşiyor. Birliğimize, kardeşliğimize, geleceğimize kast edildiği apaçık ortada. Öfkelenmekte yerden göğe kadar haklıyız. Bombaları patlatanların öfkemizin de patlamasını hedefledikleri tartışılmaz. Neticede bombalar sadece masum insanların bedenlerini parçalamakla kalmıyor. Sağduyu duvarımızın da çatladığını gözlemliyoruz.
Böyle bir durumda devletin en üst düzeyde güvenlik önlemlerini almasını, şiddeti en etkili biçimde devreye sokmasını beklemek kadar doğal bir şey yoktur. Devletin başta gelen görevi vatandaşlarının can güvenliğini sağlamaktır. Hükümet bu hususta bütün imkanlarını kullanıyor zaten.
Hükümet bu asli görevini ifa ederken bizim sivil insanlar, aydınlar olarak asıl görevimiz meselenin insani boyutunu hatırlatmaktır. Devlet aygıtı görevini yaparken, geleceğimizi karartacak, geleceğe acılı hikayeler miras bırakacak yanlışlara düşmesin diye, kullandığı meşru şiddeti her durumda adalet ve ahlak ilkeleriyle sınırlandırsın diye insani boyutu, meselenin vicdani yönünü vurgulamak bizim görevimiz. Vakıa hükümet özellikle “devrimci halk savaşı” adı altında yürütülen hendek sürecinde insani hassasiyeti azami ölçüde dikkate alıyor. Bu yüzden bombaların bir gayesi de hükümetin bu duyarlılığını yok etmektir. Eski Türkiye’de olduğu gibi devletin kör bir öfkeyle hareket etmesini adalet ve ahlak nosyonlarından yoksun kontrolsüz bir şiddeti devreye sokmasını sağlamaktır.
Televizyonlarda hendeklerin gerisinde mahsur kalan ailelerin askerler, polisler tarafından kurtarıldığına dair haberleri seyretmişsinizdir. Aslında bu manzara, her şeye rağmen hükümetin insani boyuta özen göstermeyi elden bırakmadığının delilidir. Yeni Türkiye’nin bir yansımasıdır. Eski Türkiye’de bu manzaranın tam tersi olurdu. Dersim katliamı ile ilgili bir hikaye anlatılır. Güvenlik kuvvetleri bir köyde bir eve sığınan kadın, çocuk ve yaşlıların etrafını sararlar. Sonunda evi yakmaya karar verirler. Alevleri gören bir kadın dokuz on yaşlarındaki erkek çocuğunu alevlerin dışına atar. O kurtulsun diye. Ama askerleri karşısında gören çocuk dönüp alevlerin içine atar kendini. Bu şiddetin, patlayan bu bombaların amacı, yeni Türkiye’nin tersine çevirdiği bu süreci yeniden yaşatmaktır. Devletin metanetini yitirip eksi Türkiye’nin reflekslerine dönmesini sağlamaktır. Askerleri karşısında gören Kürtlerin yeniden PKK cehenneminin alevlerine kendilerini atmalarını sağlamaktır.
Bu yüzden tehlike büyük. Verdiği zarar canımızı acıtıyor. Ocaklar sönüyor. Ama söylediğim gibi insani boyuta en üst düzeyde önem atfeden bir hükümetimizin olması da büyük bir şans. İşte tam da bu yüzden ülkemizin entelektüellerinin meselenin insani ve vicdani yönünü ön plana çıkaran bir dil tutturmaları gerekir. Bu şiddete karşı şiddeti en etkili biçimde kullanan hükümeti zaafa uğratmaz. Tam tersine elini güçlendirir.
Bizim devlete sürekli hatırlatmamız gereken bir husus da Barış Süreci’nin veya diğer adıyla Çözüm Süreci’nin, bu puslu havaya rağmen yeniden devreye sokmasıdır.
Peygamberimiz barış yapmak üzere beraberindekilerle Mekke’ye doğru yola çıkar ve Hudeybiye’de beklemeye koyulur. Silahsız gelmişler ve amaçları Kureyşle bir barış yapmaktır. Bir süre sonra Mekke’den Kureyşi temsilen bir adam gelir. Peygamberimiz gelenin kim olduğunu sorar. Gelen Sa’b’dir cevabını alınca “işimiz zor” cevabını verir. Sa’b Arapça’da zor anlamına gelir. Gerçekten Sa’b, geldikleri gibi geri dönmelerini, aksi takdirde Kureyşin kendilerini kılıçtan geçireceğini söyler ve arkasını dönüp gider. Bu tehdide ve Müslümanların silahsız oluşlarına rağmen Peygamberimiz beklemeye devam eder. Bir süre sonra Mekke’den birinin gelmekte olduğu görülür. Gelen kim diye sorar peygamberimiz, Süheyl’dir gelen cevabını alınca “İşimiz kolay olacak” der. Süheyl Arapça’da kolay anlamına gelir. Hakikaten Süheyl ile ünlü Hudeybiye Barış Anlaşması imzalanır.
PKK ve bileşenleri barışa ihanet ettiler. Çözüm Süreci’ni akamete uğrattılar. Ama bizim işimizi kolaylaştıracak muhataplarımız var. Kürtler.
Hendek sürecinde barışı yokuşa süren PKK ve bileşenlerini çukurların başında yalnız bırakan Kürtleri ödüllendirerek muhatap almamız Yeni Türkiye’nin geleceğini kurtarması anlamına gelir.