Üniversitelerde teknokentler neden var?
Üretmek lazım diyoruz, katma değeri yüksek ürünler ve sektörlere yatırım yapmak lazım diyoruz. Bunu derken de en önemli ayağın üniversiteler olduğunu hep ifade ediyoruz. Bu kapsamda son yıllarda devletin üniversiteler “lise” olmasın, üretsin diye verdiği çok büyük destekler de var. İşte bu anlamda en büyük alanlar teknopark veya teknokentler. Aslında çok iddialı ve çekici yerler teknokentler. Dünyada kuruluş tarihleri elli yılı bulan teknokenteler, 1989 yılından itibaren Türkiye’de de kurulmaya başlandı. Bugün sayıları 37’yi bulan teknoparkların bünyesindeki firmaların toplam ciroları 10 milyar lirayı geçiyor. Peki bu teknokentler kuruluş amacına uygun hizmet veriyor mu, yoksa yasaların sağladığı avantajları kullanan şirketlerin vergi ve buna benzer faydalarına mı hizmet ediyor? Daha da ötesi acaba teknokenteler üniversitelerin kira geliri elde ettikleri yerlere mi dönüşmüş durumda?
Bu konuda yazı yazmamın sebebi, geçtiğimiz hafta yaşadığım yer olan İstanbul’da gördüğüm üniversite ile uzaktan yakından ilgisi olmayan bir binanın teknokent olarak bir üniversite tarafından kullanılması oldu. Bir üniversite neden buraya teknokent açsın ki diye düşündüm. Öğrenciler buraya gelip gidemez, proje yürütülmesi için uygun şirket yok, peki o zaman neden diye düşündüm? Sonra içeri girip gezdiğimde orada bulunan firmaları görünce niyeti anladım. Hiç kimseyi zan altında bırakmak istemem, ama belli ki buradan üniversite iyi bir kira elde ediyor.
***
Türkiye’nin ilk teknokenti olan ODTÜ Teknokent en fazla ihracat ve ciro yapan yer durumunda. Ortadoğu Teknopark A.Ş. adıyla 1991’de kurulan ODTÜ Teknokent bugün 284 şirket ve toplam 4 bin çalışanla faaliyetlerini yürütüyor. Teknokentte yıllık 260 milyon dolarlık ihracat gerçekleştiriliyor. Tabi soru şu; buranın üniversite içinde olmasının anlamı ne? Burada öğrenciler faaliyet gösteriyor mu? Hangi bölümler burada üretim yapıyor? Üniversiteye ait kaç patent ve marka üretildi? Elbette en önemlisi bu alan ODTÜ’de öğrenci ve proje geliştirme için kullanılıyor mu?
Aslında olay basit; 4691 No’lu Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu ile teknokent bünyesinde faaliyet gösteren girişimci firmalara çeşitli alanlarda vergi ve KDV muafiyeti avantajı sağlanmakta. Bu teşvikler aracılığıyla, “ileri teknoloji üreten ve kullanan, ülke ekonomisine daha yüksek katma değer ve istihdam sağlayan, uluslararası rekabet gücü yüksek firmaların oluşumu desteklenmektedir. Bu kapsamda; bölgede çalışan firmaların bölgedeki yazılım ve Ar-Ge faaliyetlerinden elde ettikleri kazançları kurumlar vergisinden, bölgede çalışan araştırmacı, yazılımcı ve Ar-Ge personelinin bu görevleri ile ilgili ücretleri her türlü vergiden, Sigorta Primi Desteği olarak, ücreti gelir vergisinden istisnadır” deniliyor. Peki bu avantajlar neden veriliyor? Nedeni basit; memlekette girişimcilik, teknoloji üretimi, patent, buluş sayısı artsın diye. Peki arttı mı? Nerede o günler; 2011 yılında teknokentlerden çıkan patent sayısı 153, aynı yıl Japonya’da üniversitelerin ürettiği patent sayısı 197.594. Peki devlet bu avantajları verirken bu teknokentlerle üniversiteler çalışsın, birlikte üretim yapsın diye düşünmedi mi? Evet, düşündü. Peki sonuçta bugün ne yapılıyor? Ben kısa yoldan söyleyeyim; üniversitelerin çoğunluğu sadece kira geliri elde edip para kazanıyor. Peki bu kötü bir şey mi? Tabi ki hayır, ama amaç bu değil. Üniversiteler şirketlerle çalışmalı, para kazanmalı, hatta devlet bütçesinden para almamalı; bunu destekliyorum, ama öğrenciden ve üniversiteden bağımsız sadece şirketlere avantaj sağlamak için çalışan teknokentlerin bu ülkeye hiçbir faydası olmuyor ve olmayacak.
***
Önerim şudur; teknokentleri kurup destek vermek yerine tüm üniversite binalarını teknokent ilan edin ve üniversite içinde kurulacak tüm şirketlere bu avantajları verin. Böylece öğrenci de işin içine girecektir. Hem üniversiteler hem de öğrenciler işin içine girdiğinde işte o zaman patent, ürün ve yenilik üretimi artacaktır. Benden söylemesi...