Sınav değil eğitim konuşmalıyız
Bugün Milli Eğitim Bakanımız TEOG yerine getirilen yeni sistemin sınav kısmının ayrıntılarını anlattı. Şu kadar soru şu kadar dakika, derslerin soru dağılımı gibi konular. Önemsiz diyemiyorum ama bir ülke işi gücü bırakıp iki ay sadece sınav konuşursa o ülke eğitimi konuşuyor olamaz. Çünkü TEOG’un kalkmasını isteyen irade Finlandiya modeline “Bu ülkede neden olmasın?” diyen iradedir. Sanırım o iradenin tartışılmasını istediği eğitim kavramı sınavlar değil ‘geleceğin insanının’ iyi yetiştirilmesidir. Ama bunu konuşan bir Allah’ın kulu maalesef yok.
***
Maalesef eğitimciler, eğitim yazarları da aynı konuları konuşuyor. Kimse gerçek eğitimi konuşmuyor, konuşmak da istemiyor. O kadar sakat bir bakış açısı ki sormayın gitsin. Ülkedeki eğitimciler hiçbir özelliği olmayan sadece sınava öğrenci hazırlayan ‘dershane’ liseleri kutsuyor. Şunu unutmamalısınız, bu okulların varoluş amacı ülkeyi geleceğe taşıyacak mezunlar yetiştirmek, yani ‘bu liselerin mezunları 43 yıldır ÖSYS’de şampiyon oluyor da ne oluyor?’ diye sormak lazım. 43 yılda ilk bine giren 43 bin ‘dahi’ peki sonuç ne oldu? Memleket daha fazla patent mi üretti?, daha fazla marka mı üretti? veya memleketin milli geliri bu sayede iki katına mı çıktı? Bütün soruların yanıtı kocaman bir HAYIR. Peki o zaman neden bu okullardan yeni ürünler istemiyoruz da aynı çamurda yuvarlanmayı seçiyoruz. Sanırım ben bu soruyu sormaktan birileri de duymamaktan vazgeçmeyecek ama soracağım. Geçmişten bugüne kadar sordum yine soracağım; eğitim sistemimiz ne yetiştiriyor, KPSS için sınav adamı mı? Girişimci mi? Yoksa kendi de ne yetiştirdiğini bilmiyor mu?
Türkiye’de ilköğretim problemi yıllardır çözüme kavuşmadı. Liselerde de durum farklı değil. Dünyadan, gelecekten, üretmekten ve girişimcilikten bihaber öğrenciler mezun ediyoruz. İlköğretim sert bir adım olsa da, 17-18 yaşlarında bir Türk gencinin kesinlikle girişimci ruhla tanışmış olması gerekiyor. İngiltere’den 40, ABD’den 34 yıl geriden gelen bir girişimcilik temelli eğitim sisteminden bahsediyoruz. Türkiye’deki iktisat fakülteleri bankacı, mühendislik fakülteleri ise masa başı ‘özel sektör memuru’ yetiştiriyor.
Bazı vakıf okulları ve birkaç devlet üniversitesi haricinde girişimciliğe yeterince önem veren yüksek öğrenim kurumları çok az sayıda. Hatta bazı üniversitelerin mühendislik ve iktisadi idari bilimler fakültelerinde ‘Girişimcilik Kulüpleri’ dahi bulunmuyor.
***
Son dönemlerde gördük ki eğitim sisteminde tepeden inme radikal çözümler fayda getirmiyor. Bunun için eğitim bilimciler, başarılı girişimciler ve yurtdışında eğitim görmüş Türk vatandaşları ile bir ekip kurularak, yeni eğitim politikası planlanmalı. Ayrıca Türkiye, 2023 ve 2071 vizyonları için oluşturduğu iktisadi politikaya girişimciliği ve girişimcilik eğitimine ayıracağı bütçeyi de şimdiden konuşmalı.
* İktisat Fakülteleri bankacı değil ekonomist yetiştirmeli, işletme fakülteleri ise yönetici yetiştirmeli. Kurumiçi girişimciliğin de altını çizmeli. Dünya devi şirketleri yöneten Türklerin tek farkı, çoğunun Türkiye’de eğitim görmemiş olmaları.
* Aşama aşama ilköğretim ve lise seviyesinde temel ekonomi, temel girişimcilik dersleri eklenmeli. Değerler eğitimi içerisinde iş ahlâkına da yer verilmeli. Girişimci yetiştireceğiz diye yerli sömürgecilere karşı önlem alınmalı.
* Türkiye’de girişimci olmanın -maalesef hala- bir işsizlik ya da iş bulamadığı için yapılan bir ‘’oyalanma süreci’’ olduğu algısının yıkılması için daha çok etkinlik, eğitim kurumlarında daha çok konferans, daha çok teşvik gerekiyor.
* “Büyüyünce girişimci olacağım!” diyen çocuklar yetiştirilmeli. Bunun için ise girişimci öğretmenler. Bir nesil yetiştirmekten daha büyük bir girişim olabilir mi?
Ama bence bunların hepsinden daha önemlisi milyonlarca öğrencinin “Bu bölümde okursam iş bulabilir miyim?” sorusunun ortadan kalkmasıdır. 17-18 yaşında gençlerin hayal kurmasını bile kısıtlamış durumdayız. Unutmayın başaranlar hep farklı olanlardır. Çocuklarımıza öğreteceğimiz tek şey başarabilmeleri için deneme yapmaları ve bundan korkmamalarını öğütlemektir. İşte bu yüzden sayın eğitim yöneticileri “Neden Finlandiya sistemi bizde olmasın ki?” soru değil bir düşünce ve çocuklarımıza hak ettiğini vermektir. Ama zaten en baştan çocuklarımıza inanmaktan vazgeçtiğiniz için işimiz çok ama çok zor.