Neden TEOG değil PISA’yı konuşmalıyız?
Maalesef eğitimde son zamanlarda ana problemleri konuşmak yerine günlük problemleri konuşmak moda oldu. TEOG ile yatıp, öğretmen ataması ile kalkıyoruz, olmayan başarılarımızı konuşup, bir türlü genel problemleri konuşamıyoruz. Bunun iki sebebi var birincisi bu işi iyi yapan ülkeleri takip edemediğimiz için pes etmiş olabiliriz. İkincisi ise kendi yaptığımızı iyi sanıyor olabiliriz. Örneğin Milli Eğitim bakanımız dahil Fen liselerimizi çok başarılı sanıyor. Bu yüzden bence biz ikinci hezeyana kapılmış olabiliriz. Bundan çıkış nasıl olur sorusunun cevabı net ve tek; dünyayı ve son gelişmeleri korkmadan çekinmeden, yüksünmeden konuşmak zorundayız. Bunu yapmalıyız çünkü geleceğimiz, kalkınmamız, refahımız kısaca her şeyimiz eğitime bağlı, bu yüzden daha çok ve daha yüksek sesle eğitimimizi konuşmalıyız ama konuşurken TEOG değil PISA, “puan” değil “sonuç” konuşmalıyız. Peki neden? Nedeni basit aslında; 1400’lü yıllarda Avrupa Rönesans hareketlerini yaşarken ve bunun sonucunda keşifler, yeni ticaret yolları, ürünleri, üretimi bize matbaanın gelişiyle yani tam 250 yıl sonra aksetti. Fransız devrimi ile başlayan sanayi devrimi bize 1900 yıllarda yani 110 yıl sonra geldi. 1950’li yıllarda bilgi çağının başlangıcı olan internet ABD’de ortaya çıktı bize gelişi 1988 yani 38 yıl sonra. Kısaca her şeyi ıskaladık. Şimdi endüstri 4.0 yani yeni ekonomi çağı geliyor ama biz yine bunun gerekliliklerinin farkında değiliz. Korkarım yine ıskalıyoruz.
Bunu ıskalamamak ve dünyada söz sahibi olmak için tek çaremiz eğitim ve onun ürünleridir. Bu kavramı biraz açacak olursam; Endüstri 4.0, terimi ilk olarak 2011 yılında 4. Sanayi Devrimi önerisi olarak Alman Hükümeti’ne sunulmuştur. Endüstri 4.0 terimi, üretim sektöründeki önemli endüstriyel devrimler sonrası ülkeler ve şirketler küresel boyutta yaşanan bu değişimlere ayak uydurmak zorunda kalmış ve artan rekabet koşulları arasında rekabet üstünlüklerini devam ettirebilmek amacıyla bazı stratejiler geliştirmişlerdir.
İçerik olarak; endüstri 4.0 temel olarak Bilişim Teknolojileri ile Endüstriyi bir araya getirmeyi hedefliyor. Ana bileşenlerinden ilki Yeni Nesil Yazılım ve Donanım, yani bugünün klâsik donanımlarından farklı olarak düşük maliyetli, az yer kaplayan, az enerji harcayan, az ısı üreten, ancak bir o kadar da yüksek güvenilirlikte çalışan donanımlar ve bu donanımları çalıştıracak işletim ve yazılım sistemlerinin kaynak ve bellek kullanımı açısından tutumlu olması hedefidir. İkinci ve belki de en önemli bileşen ise Cihaz Tabanlı İnternet (İng.İnternet of Things), yeryüzündeki tüm cihazların birbiriyle bilgi ve veri alışverişi için kullanıldığı Siber-Fiziksel Sistemler de diyebiliriz. Üretim sürecinde fabrikalardaki makinelerde siber-fiziksel sistemlerin kullanılması demek insanlardan neredeyse bağımsız olarak kendi kendilerini koordine ve optimize ederek üretim yapabilecek ‘akıllı fabrikalar’ demektir.
***
Şimdi bunun eğitimle ne alakası var diyebilirsiniz. Ya da bunun neresi hayati diyebilirsiniz. Bakın günümüzde ülkelerin gelişmişliği yüksek teknoloji üretimi ve bu teknolojiyi patent altına alıp pazarlaması ile ilgilidir. Size bir rakam vereyim; 2013 yılında yüksek teknoloji ihracatı Türkiye’nin 2,2 milyar dolar iken G. Kore’nin 130 milyar dolar, Çin’in 560 milyar dolardır. İşte tam bahsettiğimiz bu eğer Türkiye olarak yeni bir üretim şekline, yeni bir hikayeye başlamazsak maalesef küresel olarak söz sahibi olmamız mükün görünmüyor.
İşte bu yüzden eğitim diyoruz PISA diyoruz. Eğitim derken yukarıdaki sisteme göre düşünecek, üretecek, yaratacak bireylerin yetiştirilmesinden bahsediyorum. Bugünkü eğitim sistemimizin bunu yapma ihtimali var mı? mümkün değil. İşte biz yukarıda tanımladığımız endüstri 4.0’ı ıskalamamak adına eğitimimizde herşeyi yeniden yapmak zorundayız.
Peki eğitim 2.0 nedir? Bunun cevabı çok basit, bugün ne yapıyorsak onların tersini yaptığımızda doğruyu yapmış olacağız. Beceri temelli, yazılım yapan, kodlama bilen, araç yapabilen, üretim odaklı düşünen, yaratıcı, girişimci gençler yaratmamız gerekiyor. Bunun için STEM odaklı düşünebilen, üreten çocukları yetiştiren sisteme ihtiyacımız var. Ha bir de bu nasıl olacak diyorsanız; önce TEOG’u ve üniversite sınavlarını, öğretmen atamasını konuşmak yerine gerçekten eğitim konuşun. Sonra gidin Türkiye’nin tek STEM ve eğitim 2.0 okulu Bahçeşehir Fen ve Teknoloji lisesine bakın ne dediğimi anlarsınız.