Kaynakları geleceğe kullanalım
Eğitimin temel amacı ülkelerin refah seviyesinin yükseltilmesi ve yaşanabilir bir dünya yaratmaktır. Bu amaçla eğitim çıktılarının iyi incelenmesi ve sonuçlarının yakından takip edilmesi gerekmektedir. Bu açıdan eğitimin girdilerinin ve çıktılarının ölçülmesi önemlidir. Türkiye olarak eğitim verilerinin ölçümlenmesi ve raporlanmasını pek önemsemiyoruz ama bizim dışımızdaki ülkeler bu konuya çok önem vermektedirler. Bakın OECD’nin yaptığı bir çalışmada ülkelere göre üniversite eğitimi maliyeti ve mezun olan birinin ülkeye katkısının hesaplandığı bir rapor bize neler söylüyor?
Bu rapora göre; ABD, üniversite öğrencileri için 41 bin dolar harcarken öğrencinin mezuniyet sonrası faydası 193 bin dolar. Almanya’da harcanan 44 bin dolar, mezun katkısı 168 bin dolar. Finlandiya 45 bin dolar harcarken mezun katkısı 100 bin dolar. Portekiz 18 bin dolar harcarken 89 bin dolar mezun geliri var. Norveç 48 bin dolar harcarken mezun olan öğrencinin katkısı 62 bin dolar. Türkiye ise 16 bin dolar para harcarken üniversite mezunlarının kişisel katkısı 21 bin dolardır. Yani hem harcadığımız az hem de getirisi az. OECD ülkeleri arasında hem harcamada hem de gelirde en son sıradayız.
Peki, bu ne anlam ifade ediyor? Aslında birden fazla anlamı var. Birincisi, ne ekersen onu biçiyorsun; ikincisi, üniversiteler oldukça verimsiz; üçüncüsü, eğitilmiş nüfusun halen farkında değiliz. Eğitime yatırım yapmıyoruz. Dolayısıyla çıktılarından da faydalanamıyoruz. İşte tüm bu veriler gösteriyor ki, günümüzde gelişmiş ve kalkınmış toplumların temel özelliği eğitim; girdi ve çıktıları yüksek olan ülkeler kalkınmış ülkeler haline gelmiş.
Bizde durum daha farklı, biz halen “inovasyon” mucizesinin ve girişimcilik getirilerinin farkında değiliz. Üniversitelerde zaman kaybediyoruz. Üreterek geçireceğimiz zamanı gereksiz süreçlerle harcıyoruz. Üniversiteleri, anlayışımızı değiştirmeden bu süreci değiştirmemiz maalesef mümkün değildir. Eğer gelişmiş, dünyada söz sahibi ülke olmak istiyorsak gençlerimizi sahaya sürmemiz lazım. Bunun için de onlara yatırım yapmamız lazım. 1954 yılında zamanın Almanya başbakanı parlamentoda yaptığı konuşmada “bugün yıkılmış ve büyük sorunlarla boğuşan bir Almanya var. Kaynaklarımızı ne için kullanacağımıza karar vermemiz lazım. Eğer bugün popülist olup halkı mutlu etmek istiyorsak kaynaklarımızı halkın bugünkü sorunlarını çözmeye ayıralım. Ama eğer geleceğimizi garanti altına alıp gelecek kuşakları mutlu ve refah içinde yaşatalım diyorsanız bu kaynakları üniversitelere ayıralım” der. Kaynaklar üniversitelere ayrılır ve bugünün en büyük sanayisi ve sektörleri yaratılır.
Biz de bugün bir karar vermeliyiz; kaynaklarımızı nereye kullanacağız? Üniversiteler üretmeli mi? Okullar nasıl olmalı? Daha ne kadar memur yetiştireceğiz? Girişimcilik ve inovasyon bizim için ne zaman hayati kavramlar olacak? Bu sorunların cevabını bulduğumuzda Türkiye gelişmiş bir ülke olacaktır. Çünkü bu ülkenin gençleri dünyanın en zeki ve üretken gençleridir. Buna inanın…