Her yıl 68 milyar boşa mı gidiyor?
Okullar açılıyor, pazartesi günü yirmi milyona yakın öğrenci ve 800 bin öğretmen ders başı yapacak. Yine dersler, kitaplar ve sınavlar yapılacak. Herkese şimdiden başarılar dilerim. Bugün OECD verilerine bir gözattım size de tavsiye ederim. Şöyle bir veri ile karşılaştım, 35 ülkenin her bir çocuk için harcadığı yıllık para miktarını gördüm. OECD ortalaması 13 bin dolar civarı biz sondan üçüncüyüz ama geçen yıllara göre artış var 4.300 dolara yükselmişiz. Bunda bir sorun yok, ama sizden rica etsem 4.300 x 16 milyon yapar mısınız? Ortaya çıkan paraya bakın bir de eğitim sonuçlarımıza bakın. Acaba eğitim “parasız”mı? Ya da bu eğitimin bedelinin hepimizin ödediği vergilerle karşılandığının farkındamıyız? Peki, bedelini ödediğimiz bu hizmetin ne kadar kaliteli verildiğinin hesabını sormadığımızı da biliyorsunuz sanırım. Eğitimi ağırlıklı devlet eliyle sunmaya çok alıştık. Hâlbuki eğitim hizmetlerinde sağlanan asıl fayda, kamu yararıdır. Yani bu hizmeti kimin sunduğundan ziyade, önemli olan kalitesidir. Sonuçta kaliteli eğitimden faydalanan, toplumun tamamıdır.
***
Amerika’da eğitimin kalitesini ülke çapında sorgulayan “Hiçbir Çocuk Geride Kalmasın” (NCLB) yasası, Bush döneminde çıkarılmıştır. Bu yasaya göre devlet tarafından finanse edilen okullarda okuyan tüm öğrenciler, merkezi bir sınava giriyorlar ve sınav puanlarına göre, her okula bir not veriliyor. Yasaya göre, her okulun, mesela 5. sınıf öğrencileri, bir önceki 5. sınıf öğrencilerinden daha yüksek puan almak zorundalar. Yani okul, bu başarıyı sağlayacak bir eğitim hizmeti sunmalı. Peki, okul başarısız olursa ne oluyor? Ciddi bir sıkıntı! Toplam 6 yıllık bir sürece yayılan (bazı eyaletlerde bu süre daha kısa) ve okulun tüm yönetim ve öğretim kadrosunun değiştirilmesinden, öğrencilerin başka okullara yönlendirilmesine, okulların yönetiminin “özel sektöre” devrinden okulun tamamen kapatılmasına kadar bir dizi uygulama.
İşte bu süreçte uygulanan modellerden birisi, “kupon” (voucher) sistemi. Aslında bizde de kısmen başlayan teşvik sistemi. Amerika’da ve dünyada pek çok ülkede kullanılan kupon sisteminde, veliler istedikleri bir özel okula gidebiliyorlar ve eğitim ücretinin bir kısmı devlet tarafından bu kuponlarla karşılanıyor. Bazı eyaletlerde kupon sisteminin alternatifi olarak, “eğitim vergisi kredisi” de kullanılıyor. Yani bireylerin kendilerine düşen “eğitim vergisi tutarını” bireysel olarak seçtikleri okulda kullanma haklarının olması. Bu modelin önde gelen savunucularından birisi de 1976’da Ekonomi alanında Nobel ödülü alan Milton Friedman (ilginizi çekerse, 1995’te Washington Post için yazdığı “Devlet Okulları: Hepsini Özelleştirin – Public Schools: Make Them Private” adlı makalesini okuyabilirsiniz). Bir başka model de, “charter okul” modeli. Özel okul yatırımcıları epey detay içeren bir okul projesi sunarlar. Proje onaylanıp okul açılınca yatırımcı, okuldaki öğrenci başına devletten para alır. Bu paranın miktarı devletin kendi okullarında öğrenci başına yaptığı masrafın yaklaşık % 90’ıdır. “Charter okul” izinleri beş yıllık verilir. Beş yılın sonunda merkezi sınavlarda belli bir başarıyı tutturamazlarsa, kapatılırlar. Charter okulu hiçbir şekilde öğrenciden ücret talep edemez. Okula kayıtlar da başvuruya göre kurayla yapılır.
***
Eğitim hizmetinin hesap verebilirliği noktasında önerilebilecek değişik modellerde, özel sektörün teşvik edilmesinin önemi de ortaya çıkıyor. Eğitimin bu hantal yapısını değiştirmek, hesap verebilir, sorgulanabilir, sonuçları açısından daha verimli bir eğitim sistemi için eğitimde öncelikle hesap sorulabilecek yöneticilere ihtiyacımız var. Yoksa her yıl hepimizin cebinden çıkan 16.000.000x4.300=68.000.000.000 (68 milyar dolar) çöpe gidiyor bilesiniz.