Vatandaş, halk’a karşı
Tek parti döneminin efsanevi İstanbul valisi Fahrettin Kerim Gökay dönemin gazetecilerine “Halk plajlara hücum etti, vatandaş denize giremiyor” diye dert yanmıştı. Aynı dönemin yine efsane olan Ankara valisi ise siyasi faaliyetlerinden dolayı tutuklanıp, kendisine getirilmiş olan siyasetçi Osman Serdengeçti’ye “Ulan öküz Anadolulu; sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lazımsa bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var: birincisi çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek. İkincisi askere çağırdığımızda askere gelmek”. Türkiye’nin kuruluşundan beri hatta Tanzimat’tan bu yana ülkeyi dönem dönem yönetmiş olan bir zümrenin kendi ülkesinin insanlarına bakışını harika bir şekilde özetleyen bir cümle: Vatandaş, halka karşı. Yani, bir vatandaşlar vardır: Birey olan, ülkenin yönetiminde doğal hakkı bulunan, komünizmle, milliyetçilikle ilgilenmeye hakkı olan, o bahsedilen plajlarda denize girmeye yetkin; bir de Haso’lar Memo’lar diye adlandırılıp “öküz anadolulu” diye küçümsenen kendisinden askerlik yapıp, tarımla ilgilenmek dışında herhangi bir eylem beklenmeyen kesim. 1950’de Demokrat Parti iktidara geldiğinde “ayaklar baş oldu” diyerek, halkın doğrudan seçtiği ilk hükümeti, milletvekillerini hor gören zihniyet.
Bizler son yıllarda artık bu jakoben, tepeden inmeci ve kibir kumkuması kitlenin artık tarihin çöplüğüne atıldığını düşünüyorduk ama görünen o ki, halk tarafından seçimle hiçbir zaman iktidara getirilmemiş bu zihniyet, yenilen pehlivan güreşe doymaz misali, hâlâ eski görüşünde inat ediyor. Neden mi diyoruz? Ünlü sosyal paylaşım sitesi Facebook’ta hukukçuların üye olduğu oldukça kalabalık bir grupta aşağıdaki resim paylaşıldı.
Resim’de 1950’den bu yana Türkiye’de halk tarafından büyük çoğunlukla iktidarların değiştirildiği seçimler tarihleri ile yazılmış. Araya bir de herhalde ayıp olmasında diye 12 Eylül darbesinin yapıldığı 1980 yılı da eklenmiş. Tarihlerin altında o seçimlerde iktidara gelmiş olan partiler var. Hepsi de merkez sağ çizgisindeki partiler ve hepsi de seçildikleri seçimlerde sandıktan birinci hatta tek parti iktidarı olarak çıkmış partiler. Resmin güzelliği(!) ise tarihlerin üstünde yer alıyor. Seçmen olduğu anlaşılan bir insan 1950’de Demokrat Parti’ye oy verirken yarı-insan yarı koyun iken zamanla beli bükülüyor, gitgide koyuna benziyor ve nihayetinde tam koyun halini alıyor. Yani söz konusu partilere oy verenler insan değildiler. Hepsi, bir tür tersine evrim geçiren, zamanında insanken giderek koyuna dönüşen değişik bir canlı türü.
Daha sinsice mesaj ise, bu partilerin 12 Eylül darbesi ile ilişkilendirilmeleri ve sanki o darbecilerle aynı zihniyetin mensupları gibi gösterilmesi. Sadece aptalca değil aynı zamanda tarih cahili de bir iddia bu. Çünkü o resimde anılan partilerden iki tanesi darbeler tarafından kapatılmış hatta bir tanesinin lideri, cuntanın kukla mahkemesi tarafından asılmıştır. Daha da nasıl darbe mağduru olunur, bilemiyoruz. Bu resmi hazırlayanların ise herhalde 1983’te ANAP’ın dönemin darbecilerinin kurdurduğu MDP rakip olarak seçime girdiğinden, cunta liderinin seçime birkaç gün kala TV’ye çıkıp MDP için oy istediğinden ve seçim sonuçları açıklanınca Merhum Özal’ı Çankaya’ya hükümet kurma görevi vermek için davet etmekten nasıl rahatsız olduğundan haberleri yok.
Bu resim, yazının girişinde iki örnek ile andığımız merhum valilerin halka olan bakış açılarını, onların adeta kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun zihniyetini yansıtan görüşünün günümüzdeki tezahürü. Karşı devrim’in tarihiymiş. Siz çok akıllısınız, Türkiye’deki milyonlar gerizekalı öyle mi? Bu zihniyetle devam edin. İktidar olmayı rüyanızda bile görememeye de devam tabii ki.
Bu resmin paylaşıldığı facebook grubundaki resim altı yorumlarını bu yazıya almadık. O yorumlar ise merhum valilere bir rahmet okutacak cinsten. Kendinden olmayanları, farklı düşünenleri ve üstelik ülkenin çoğunluğunu oluşturan kitleyi ağza alınmayacak sıfatlarla niteleyen yorumlar.
Görünen o ki bu hastalıklı zihniyet 21.yy’ın ilk hatta ikinci yarısında da varlığını sürdürmeye devam edecek. Halk tarafından hiçbir zaman iktidar yapılmamış, her seçimi kaybetmiş olan bu kafa, bu acınacak kibiri sürdürecek. Ondan sonra da “biz neden iktidar olamıyoruz, filanca parti nasıl kurtulur?” gibi soruların tartışıldığı konferanslara, tv tartışmalarına malzeme olmaya devam edecek.
Türkiye’de siyasetin -Avrupa’dakinin aksine- iktisadi sosyal sınıflar arasında değil Osmanlı’dan devralınan üst bürokrasi kapıkulu geleneği ile halk kitleleri arasındaki bir mücadele olduğunun harika bir göstergesi. Bu kitlenin sesi biraz fazla çıksa da ülkenin geleceğine ve ana akım siyasetine etkisi hiç yoktur. Asıl cuntacı kendisi olan bu kafa, bu şekilde iftiralar atmaya devam edecek ve her seçimde de halktan dayak yemeye devam edecektir. Hak ettiği budur.