Suriye, 2. Polonya mı?
İnsanlık tarihinin en büyük silahlı çatışması olan 2. Dünya Savaşı, fiili olarak Almanya’nın Polonya’yı işgali ile başlar. Daha öncesi vardır ama tarihçiler için savaşın başlangıcı bu olay olarak kabul edilir. Deyim yerinde ise Almanya’nın Polonya’yı işgali İngiltere ve Fransa için artık bardağı taşıran damladır. 1 Eylül 1939’da gerçekleşen bu işgalden birkaç gün sonra Fransa ve İngiltere, Almanya’ya savaş ilan ettiler.
Peki, öncesi ne idi? Tabii ki bu işgalin öncesinde olan olaylar sayfalara hatta kitaplara sığmayacak kadar uzun ve ayrıntılı. Ama çok özetle söylersek Almanya’nın 1. Dünya Savaşı yenilgisi ardından yaşadığı askeri, siyasi, iktisadi hezimet ve bunun yarattığı öfke ve intikam hırsı, Almanya’nın Fransa ve İngiltere ile arasındaki tarihi husumeti, eski gücüne yeniden kavuşma isteği söylenebilir. Tüm bu şartlar Nazi rejimini Almanya’da başa getirmiş ve Almanya bu rejimle 1. Dünya Savaşı öncesi saldırgan siyasetine geri dönmüştür.
Bu işgalci siyasetin en açık ve net uygulaması ile Almanya’nın 1938’de Avusturya’yı ilhak etmesi “Anschluss” eylemidir. O, Avusturya’ki hem german kökenli, hem Habsburg hanedanın ve Avusturya-Macaristan İmparatorluklarının merkezi hem de Hitler’de doğduğu ülkedir.
Uzakdoğu’daki Japonya’nın da o sıralar bir imparatorluk olması ve Pasifik’te ABD ile rekabetini de aklımızın bir köşesine yazalım.
Bütün bunları neden mi anlattık?
Dünya’da son zamanlarda yaşananlar, Rusya’nın son 10-15 yıllık siyaseti, maalesef 1. Dünya Savaşı sonrası Almanya’nın siyaseti ile aşırı derecede benzeşmektedir.
SSCB’nin, 1. Dünya Savaşı yenilgisi misali soğuk savaş sonunda yenilmesi ve çökmesi. Bunu takiben Rusya’da eski Sovyet mirasına, Rusya’nın süper güç olarak devam etmesini isteyen Yeltsin ve sonra Putin’in başa geçmesi.
Almanya ile Fransa-İngiltere arasındaki rekabetin benzeri gibi ABD ile Rusya arasındaki 1945’ten beri süre gelen rekabetin, soğuk savaşla bitmemesi ve aynen devam etmesi.
SSCB’nin eski uyduları olan Doğu Avrupa ülkelerinin Batı tarafından hem AB’ye hem de NATO’ya alınması ile Rusya’nın üzerine gidilmesi, etki alanının azaltılması.
Almanya’ya savaş sonrası uygulanan yaptırımlar gibi Rusya’ya yaptırımlar uygulanması ve hatta bazı Rus işadamı ve oligarklarının Avrupa’ya girişinin yasaklanması
Hitler’in kültürel-tarihi bağlara istinaden Avusturya’yı ilhak etmesi gibi Rusya’nın Ukrayna’ya müdahale etmesi ve Kırım’ı ilhak etmesi.
Japonya-ABD rekabetinin 2. Dünya Savaşı’nın Avrupa’dan Pasifik’e taşınmasına neden olması gibi, Çin ve İran ile ABD’nin arasında ne zamandır süre gelen rekabet.
Bütün bunlar ne kadar birbirini andırıyor değil mi? Sanki aynı senaryo, başka sahnede, başka aktörlerle sahneleniyor gibi.
Suriye
Bütün bu benzerliklerin üzerine Suriye meselesi de adeta bir tür 2. Polonya vakası gibi duruyor.
İngiltere ve Fransa’nın yeter artık diyerek müdahale etmesi gibi, Rusya’nın Suriye’ye müdahalesi de bir tür bu tarz bir durumu andırıyor. Adeta soğuk savaşın sıcak savaşa dönüşmesi aşaması gibi.
Malumunuz Rusya, Suriye’de hava operasyonlarına başladı ve bunu kara kuvvetleri ile de destekleyeceğini açıkladı. Yani Suriye’deki Rus varlığının boyutu ve şiddeti artırılacak. Buna mukabil de Batı ve NATO ise olan bitene sessiz kalmayacağının işaretlerini veriyor. Dün türk hava sahasına Rus uçaklarının yanlışlıkla(!) yaptığı iki ihlal ve buna NATO’nun gerekirse Türkiye’ye asker yollarız demesi bunların işareti.
Bu arada “derin ABD”’nin ünlü stratejik danışmanı Brzezinski ve ABD’li eski dış işleri bakanı Kissenger, ABD’nin Rusya’ya her türlü yanıtı vermesi gerektiği aklını verdiler.
İbret alınmalı
Uzun yazının özeti, günümüzde yaşananlar 2. Dünya Savaşı’nın arifesinde yaşananlara son derece benzemektedir.
Umarız ki olayların akışı bu yazımızı haksız çıkarır.
Ne demiş büyük Akif:
Tarih tekerrürden ibarettir derler,
Bin yıllık kıssa bir tek hisse mi verdi?
İbret alınsa, tekerrür mü ederdi?