Sosyal medya devletleri
Gezi parkı olayları günleriydi… Sokaklar protestolarla inlerken, insanlar sosyal medya üzerinden haberleşerek yapacakları eylemleri planlamaktaydılar. Bunun üzerine hükümet sosyal medya erişimlerini kısıtlamış, interneti yavaşlatmıştı.
Tepkiler üzerine, o dönem başbakan olan Erdoğan bir açıklama yapmış ve Twitter’ı kastederek “o uygulama, nihayetinde bir şirketin ürünüdür. Biz bir şirketin ürününün pazarlanmasını kolaylaştırmak mecburiyetinde değiliz.” şeklinde bir açıklama yapmıştı.
Geçtiğimiz haftalarda sosyal medyaya dair çok önemli gelişmeler yaşandı. Bunlar hem ülkeleri hem de insanları ciddi şekilde etkileyen gelişmeler.
Birincisi, 6 Ocak günü ABD’de yaşanan Kongre Baskını hadisesi. Bu olayda Trump taraftarları önce sosyal medya üzerinden haberleştiler. Washington’da buluşup bir miting düzenlediler. Trump, onları Twitter hesabından motive etti. Gösterileri desteklediğini açıkladı. Derken baskın yaşandı.
Hemen akabinde Twitter, Trump’un hesabını askıya aldı. İlk defa bir ABD başkanının hatta belki de gelişmiş bir ülke liderinin hesabı askıya alınıyordu. Burası işin siyasi kısmı, biz o konuya girmeyeceğiz. Ama bir sosyal medya şirketinin, yani bir özel şirketin, ABD başkanının sesini kısabilmesi dikkate şayan bir olay.
Bir başka gelişme ise Whatsapp’ın yayınladığı kullanıcı sözleşmesi oldu. Yapılacak bir güncellemenin ardından bazı kullanıcı bilgilerinin Facebook ile paylaşılabileceği açıklandı. Tepkilere yol açan bu açıklamanın ardından birçok kullanıcı Whatsapp’ı bırakıp başka uygulamalara geçmeye başladı. İşin bir başka boyutu ise bu sözleşmenin Türkiye’nin de aralarında bulunduğu bazı ülkelerde olması ama örneğin Avrupa Birliği ülkelerinde muaf tutulması.
İnsanların mahremiyetinden, mal varlıklarını korumaya, can güvenliğine kadar bir çok noktayı etkileyebilecek bir karar bu. Aslında whatsapp bu paylaşımları zaten yapıyordu. Bu sefer yazılı onay almak istedi, mesele bu. Ayrıca bilgileri paylaştığı Facebook zaten bu konuda mimli. Kurucu Zuckerberg ABD Meclisi’ne çağırılıp bu konuda ifade bile verdi.
Bu gelişmeye karşın bazı yerli uygulamaların kullanılması teklif edildi. Tepkiler üzerine Whatsapp geri adım attı. Geri adım derken sözleşmenin onay süresini Mayıs ayına kadar uzattı. Rakip uygulamalar, çeşitli güncellemeler yayınlayarak kendilerinin en güvenilir uygulama olduklarını kanıtlamaya çalıştılar.
Bütün bu yaşananlar bize çok şeyi düşündürtüyor. Bugün güvenli olduğu ya da yerli ve milli olduğu bildirilen uygulamaların yarın başka şirketlere satılmayacağı ne malum. O yeni sahiplerin alacağı kararlar ve mahremiyet politikası nasıl olacaktır, bunu bilmek mümkün değil.
Ayrıca halihazırda kişisel verilerimizi paylaşan ama bunu açıklamayan bir uygulama olmadığını nasıl garanti edebiliriz? Şu an bu satırlar kaleme alınırken bile hiç birimizin şüphelenmeden kullandığı bir uygulama hakkımızda casusluk yapıyor olabilir. İnternetten bir uygulama yüklediğinizde onayladığınız bir sözleşme olur. Oradaki maddeleri hangimiz ayrıntılı okuyoruz ki? O maddelerde telefon rehberine erişimden, mikrofona erişime kadar izinler veriyoruz. Kaldı ki onay vermezseniz o uygulama çalışmıyor zaten.
Çoğumuz şöyle durumları yaşamışızdır. Örneğin, bir arkadaşınızla tatile gitme üzerine telefonla konuşun, daha sonra telefonla ziyaret ettiğiniz sitelerde size tatil reklamları gösterilmeye başlar. Ya da tarayıcınızla bir arabanın test videosunu seyredin, size araba ilanları gösterilmeye başlanır. Bu bile kullandığımız bilgisayar, tablet ve akıllı telefonların bizi izlediğini, kişisel bilgi ve faaliyetimizi bir yerlere ilettiğini gösteriyor.
Sosyal medya platformlarının toplumlar, devletler üstü bir hal alması sadece bununla da bitmiyor. Malumunuz Türkiye bir yasa yürürlüğe koydu. Buna göre erişim sayısı bir milyon kişiyi geçen siteler Türkiye’de temsilcilik bulundurmak zorunda kalacaklar. Aksi takdirde önce para sonra da o sitenin hızının yavaşlatılması, bant daraltma, cezasına çarptırılacaklar. Şu ana kadar bir çoğu kabul etmiş olsa da Twitter halen bunu kabul etmiş değil.
Fransız ihtilali ile başlayan ulus devletler çağı, küreselleşme ile kendisini uluslar üstü kurumlara bırakmaya başlamıştı. Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Şangay Beşlisi, Dünya Sağlık Örgütü gibi kuruluşlar devletlerin egemenlik hakkının bir kısmını devralıyordu.
Ancak sosyal medya ve teknoloji devleri bunların da üzerine çıkmaya başladılar. Devletlere kafa tutuyor, devlet başkanlarının sesini kısabiliyorlar. Doğru yönetilirse bu tarz platformlar insanlığa hizmet eder, barış, huzur ve refahın tesis edilmesine katkı sağlarlar.
Ancak kontrolden çıkarsa, George Orwell’in 1984’ünde bahsettiği Büyük Birader bizi gözetliyor kâbusu hepimiz için gerçekleşmiş olur. Belki de çoktan gerçekleşti bile…