İngiltere’de bir yasak
Geçtiğimiz hafta İngiliz hükümeti bir karar açıkladı. Çin menşeili Huawei firmasının İngiltere’de 5G kapsamındaki faaliyetlerini yasakladı. Buna göre 5G ile ilgili İngiliz bilişim firmaları Huawei ürünleri satın alamayacaklar. Halihazırda bu firmanın ürünlerini kullananlar ise 2027’ye kadar bunları elden çıkarmak zorunda.
Daha önce de yazmıştık, Huawei firması ile ABD eksenli Batı arasında ciddi bir gerilim var. Zira ABD, Huawei firmasını casusluk yapmakla suçluyor. Daha önce 2018 yılı Aralık ayında bu firmanın CFO’sunu ABD gözaltına almıştı. O CFO ki aynı zamanda şirketin kurucusunun kızıdır. Yine ABD, Huawei firmasına kendi topraklarında birçok kısıtlama uygulamakta.
Bu noktada bir ayrıntı göze çarpıyor. Zira İngiltere’nin bir Çin firmasına, üstelik de Çin’in en büyük firmalarından birine yasak koymasının çok ciddi siyasi anlamları var. İşin ekonomik boyutunu aşan bir anlam.
Çin, 1970’lerde ABD başta olmak üzere batılı ülkeler tarafından tanındı. 1976’da Mao’nun ölümünden sonra giderek daha da ılımlı hale gelen komünist rejim, zamanla serbest piyasa ekonomisine de izin verdi. 1982’de Deng Xiaoping’in başa geçmesinden sonra Çin, Batı ile arası daha da düzelmiş, ticari ilişkileri çok ilerlemiş bir ülke haline geldi.
Bu süreçte İngiltere, özelde Kraliçe Elizabeth, Çin’in Batı dünyasındaki hamisi konumunda idi. Hatta rivayet edilir ki 1970’lerin başında yapılan bir Bilderberg toplantısında Çin’in tanınıp Batı ile ilişkilerinin kurulması kararını aldıran da Kraliçe’dir. Benzetmek gibi olursa Çin’i elinden tutup Batı Dünyası’na getiren İngiltere olmuştur.
Kaldı ki Uzakdoğu Asya’da İngiltere’nin gücü çok fazladır. Zaten 1997’de Hong Kong’un el değiştirmesine kadar İngiltere ve Çin sınır komşusu idiler. Batı kapitalist sisteminin kalbinin de Londra’daki The City olduğunu bu noktada hatırlayalım.
Çin, 2000’li yılların başından itibaren yatırım yapılan ülke olmayı aşıp yatırım yapan ülke haline geldi. Afrika ve Asya başta olmak üzere ekonomik anlamda adeta yayılmacı politikalar izliyor. Son birkaç senedir de Güney Çin Denizi’nde ABD ile askeri olarak da karşı karşıya gelmeye başladı.
Yuan ile petrol ticareti yapması, Suudi Aramco firmasını Şangay Borsası’na davet etmesi, (Suudi Arabistan kabul etmedi, o ayrı) Bir Kuşak Bir Yol Projesi ile küresel hegemonyaya kalkışması… Tüm bunlar Çin’in, ABD’nin yıllardır süren dünya hükümranlığına meydan okuması anlamına geliyor.
İşte İngiltere’nin 5G kararı bu noktada kritik bir hal alıyor. Zira İngiltere, Çin’in ABD ile olan rekabetinde şu ana kadar Çin’e yakın bir çizgi izliyordu. Son Huawei kararı tekil bir hamle mi yoksa bir rota değişikliği mi göreceğiz.
Ancak Huawei’nin herhangi bir şirket, 5G teknolojisinin de herhangi bir teknoloji olmadığı ortada. İngiltere’nin AB’den ayrıldıktan sonra bir de böyle bir karar alması, sanki eksen değişikliğine işaret ediyor gibi. Bu yazı kaleme alındığı sıralarda ise ABD, Çin’den Houston’daki konsolosluğunu kapatmasını istedi. Çin’in üzerine daha da gidilecek gibi bir tablo var. Pandemi faturasının Çin’e kesilmesi de buna eklenecektir.
Olur da Londra ve Washington aynı eksende buluşurlar, o zaman Dünya’daki en güçlü odak haline gelirler. Rakipleri Rusya, Çin ve AB’nin ne kadar işbirliği yapabilecekleri ise meçhul çünkü onların da kendi aralarında ciddi anlaşmazlıklar var.
Ülkemiz açısından da siyasi ve ekonomik etkiler doğuracak bir değişiklik olacaktır. Bu yazının konusu olmadığı için burada değinmeyeceğiz. Ancak İngiltere’nin kararının bizlere çıkardığı bir ders var; Devlet destekli büyük teknoloji firmaları güvenlik açığı oluşturabiliyor.
Türkiye’nin de kendi teknoloji altyapısını kurarken ve mevcut olanları geliştirirken bu soruna dikkat etmesi gerekecektir.