İçe kapanma

Berlin’e gittiğinizde Berlin Duvarı’na dair birçok kalıntı, hatıra ve müze görebilir, bilgi edinebilirsiniz. Berlin Duvarı hikayelerini dinlerken hemen bir şey dikkatinizi çeker.

Duvar’ı inşa eden Doğu Almanya, ülkesinden insan çıkışını istememektedir. Duvar’a hiç kimse yaklaşamasın diye silahlı nöbetçiler, elektrikli teller gibi birçok önlem almıştır. Buna karşılık Batı Almanya tarafında ise Duvar’a rahatlıkla yaklaşabilirdiniz.

Nedir iki ülkenin farkı? Neden vatandaşları ülkeden çıkamasın isteyen ülke yıkıldı da vatandaşların seyahat özgürlüğü olan ülke ayakta kaldı?

Düşünürsünüz, bugün de bazı ülkeler çok sıkı vize uygularken bazısı ülkesinden vatandaşları gitmesin diye adeta hukuki duvarlar örmektedirler. O zaman da aklınıza şu soru gelir: içe kapanık, baskıcı ülkeler daha müreffeh daha mutlu oldukları için mi insanları gitmesin istemektedir yoksa tam tersi mi?

Bir ülkenin içe kapanması, giderek Dünya’dan kopması sadece sınırlarına duvar örmekle olmaz. İçinde bulunduğu uluslar arası örgütlerden çıkması ya da onlardan farklı yönde gitmesi bunun bir yoludur. Ekonomide yabancı sermayeyi kaçıracak hareketler yapması, sürekli kuralları değiştirmesi, her gün yeni bir vergi koyarak ithalatı kısıtlaması, etrafa huzur ve güven duygusunu verememesi de o ülkeyi Dünya’dan koparır.

Dünya’ya kendini kapatmak o ülkeye daha az sermaye, daha az teknoloji, daha az insan kaynağı gelmesi demek olacaktır. Ülkenin rekabet ve uyum sağlama gücünü azaltacak, içe kapanmanın kısmen getirdiği yararlar zamanla kaybolacaktır.

Son yıllarda maalesef benzer bir süreci ülkemiz için görmekteyiz. Bir zamanlar AB ile ilişkileri üst düzey olan, tam üyelik görüşmeleri hızla ilerleyen bir ülke idik.

Şimdi artık bu hayal bile değil. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine bile seçilmiştik, hem de büyük bir destekle.

Bu tarz gelişmeler kısmen Dünya’da başka ülkelerde de var. Küreselleşmenin eski hızı ve albenisi artık yok. İçe kapanmacılık, korumacı siyasetler giderek yayılıyor.

Brexit, ABD’nin korunmacı gümrük politikalarına ağırlık vermesi, DSÖ ile ilişkileri kesmesi birer örnek olarak sayılabilir.

Ancak zenginlik tek başına olmaz. Ülkeler birbirleri ile ticaret yaparak, birbirlerinin kaynaklarından istifade ederek zenginleşirler. Bakın en zengin ülkelere; Dünya ile en çok ticari, siyasi, sosyal, kültürel ilişkileri olan ülkelerdir. İlla her şeyi kendi ülkemde ben üreteceğim diye tutturmazlar. Kendileri için maliyetli ya da fırsat maliyetli olacağı ürünleri pekâlâ ithal de ederler. Yabancılara ve yabancı kültürlere düşman değildirler. Bilakis onları ülkelerine davet ederler.

Bundan ötürüdür ki günümüzde, örneğin Kuzey Kore, Küba, ya da birçok Afrika ülkesi fakirlik içindedir. Bakmayın siz bazılarının ideolojik gözlüklerle bu ülkeleri farklı göstermeye çalışmasına, hayat standartları, teknolojileri oldukça geridir.

Özellikle Türkiye gibi birçok uluslar arası kuruma üye, Dünya ile iletişim kanalları açık ülkelerde içe kapanma alametlerinin bir başka sakıncası daha vardır. O da ülke içindeki milli sermayenin, kendi yetişmiş insanının ülkeyi terk etmeye başlamasıdır.

Şunu unutmamak gerekir ki bugün ülkemizden çıkıp giden yabancı sermaye ve insan kaynağını geri getirmek çok zor hatta belki de imkânsız olacaktır. Diğer millet ve topluluklarla ilişkilerimizi düzenlerken, ülkemizde kanun ve uygulamaları değiştirirken bu noktayı akılda tutmak gerekir.

YORUMLAR (12)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
12 Yorum