Almanya’da bir şeyler oluyor
Almanya’da son birkaç ay içerisinde çeşitli ırkçı saldırılar oldu. Önce Hannover’de içinde Türklerin de bulunduğu bir kafeye saldırıldı. Ardından Stuttgart’ta bir nargile kafe tarandı.
Hellborn kentinde Diyanet İşleri Almanya görevlisi Abdurrahman Atasoy’un evi hedef alındı. Ardından Hessen eyaletinde bir karnaval sırasında insanların üzerine araba sürüldü. Bu saldırılarda ölen ve yaralanan insanlar oldu.
Geçtiğimiz yıllarda da Almanya’da Türk dönercileri öldüren ırkçı bir terör şebekesi ortaya çıkarılmıştı. Şu an halen yargılamaları devam ediyor. Saldırgan şebekenin Alman istihbaratı ve polisi ile olan ilişkisi de halen netleştirilmiş değil.
Almanya’da daha önce de Solingen başta olmak üzere Türklere ve Müslümanlara karşı çeşitli ırkçı saldırılar yaşanmıştı. Bu saldırıların çoğunun başlaması ve Almanya’da örgütlü neo-nazilerin seslerinin giderek daha çok çıkmaya başlaması, soğuk savaş sonrasına denk geliyor. Özellikle de 1991 yılında iki Almanya’nın birleşmesi ile daha da netleşti.
Bu 1991 yılına tekrar geleceğiz ama önce Almanya’nın tarihine kısaca bir göz atalım. 1871’de birliğini sağlayan Almanya hızla gelişmeye başladı. Üretim gücü, yetişmiş insan yapısı, çalışkan ve disiplinli halkı ile kısa sürede İngiltere ve Fransa’nın rakibi haline geldi. Üstelik onlar gibi geniş sömürgeleri olmamasına rağmen.
Bu üç ülkenin arasındaki rekabet iki dünya savaşı çıkardı. Almanya ikisinde de yenildi. Hatta ikincisinden sonra neredeyse dümdüz edildi ve ABD, Sovyetler Birliği, Fransa ve İngiltere tarafından işgal edildi. Doğu-Batı Almanya olarak iki ülkeye bölündü. Bu işgal kâğıt üzerinde de olsa 1991’e kadar devam etti.
Bu arada Almanya hem NATO’nun hem de AB’nin hem kurucu üyesi oldu. Ve bugün de olduğu gibi her iki kurumun da en güçlü ülkelerinden birisidir.
1991’de iki Almanya birleştiler ve Almanya’nın işgali bitti. Ancak bugün Almanya’da halen 34 tane Amerikan üssü ve tesisi vardır. Bunlarda otuz bine yakın asker-sivil personel görev yapmaktadır. Bu personel suç işlese yargılanmaları için Amerikalı komutanlarının izin vermesi gerekir. Daha önce ABD’li personelin bu dokunulmazlığı Alman Meclisi Bundestag’ta tartışma ve eleştiri konusu olmuştu.
Almanya’nın birleşmesinden sonra AB içindeki gücünü de arkasına alan Almanya yeniden eski güçlü, imparatorluk misali günlerine dönmeye başladı. Tabii ki askeri olarak değil ama Hitler ve Napoleon’un silahla yapamadığını, Almanya ekonomisi ile yapmaya başladı.
Bütün bunlara bir de Almanya’nın son yıllarda Rusya ile ilişkilerini geliştirmesi, Kuzey Akım’ı ile Rusya’dan enerji alması konusu eklendi. Hatta Başkan Trump bir tweet atarak Almanya’yı yaptırımla tehdit etti.
Son yıllarda Almanya’nın ABD ve NATO’dan bağımsız bir dış siyasete yönlendiği net bir şekilde görülebiliyor. Hele ki Brexit ile beraber ABD’nin ebedi müttefiki İngiltere’nin de AB’den çıkması ile Avrupa siyasetindeki anglo-saxon etkisi neredeyse sıfırlandı. Almanya, Avrupa’nın tek lideri konumuna geldi.
Burada soru şu: Almanya giderek Rusya ve Çin ile yakınlaşıp ortaklığa dayalı bir dış siyaset mi izleyecek? Yoksa, bir şehir efsanesi gibi hep konuşula gelmiş olan Alman devletinin derinliklerindeki bir yapının Almanya’yı eski bağımsız-tekil bir süper güç haline getirme arzusuna dayalı bir siyaset mi izlenecek?
Bu ikinci senaryo için Almanya’nın şu an tek eksiği uçak gemisi ve nükleer güçtür. Ve tabii ki topraklarındaki Amerikan varlığı ve NATO üyeliği. Almanya nükleer silaha ve uçak gemisine rahatlıkla ulaşabilecek teknolojik ve ekonomik güce sahiptir, bunu belirtelim.
Ayrıca bu ülkeyi tanıyanlar ve Almanlarla teması olan herkes bilir ki İkinci Dünya Savaşı hezimetine ve korkunç yıkımına rağmen Alman milliyetçiliği asla ölmemiş, hep diri ve faal kalmıştır.
Yazının başında bahsettiğimiz Almanya’da giderek artan saldırılara, artık neredeyse kurumlaşmış olan neo-nazi tehdidine, iç karışıklıklara ve bunların özellikle son yıllarda ciddi bir ivme kazanmasına baktığımızda aklımıza bazı sorular geliyor. Bu olaylar vaka-i adiye değil ise -ki hiç zannetmiyoruz- o zaman maksat nedir?
Acaba birileri Almanya’ya “biz 1991’de buradan çekildik ama elimiz hâlâ bu ülkenin içinde” mesajı mı veriyor? Rusya ile yakınlaşmak, eski günlerine geri dönmek gibi planları yaparken dikkat et de ülken içeriden karışmasın mı deniyor? Amerikan üslerini kapatmak, NATO’dan çıkmak gibi konular aklının ucundan bile geçmesin ikazı mı yapılıyor?
Bunları bilmek şu an için mümkün değil. Ama söyleyebiliriz ki Brexit’ten sonra Almanya’nın adını çok daha fazla duyacağız. Almanya ilginç olaylara sahne olacak. Almanya’nın yakın gelecekteki dış politikası küresel siyasette çok etkileyici bir rol oynayacak.