'Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz'
Ayrıntısına girmeden belirteyim ki, dünyada olduğu gibi ülkemizde ve Müslüman toplumlarda da dinî ve din dışı konularda farklı görüşlere sahip insanlar, gruplar vardır ve bu gayet normaldir. Normal olmayan şu ki, ülkemizde ve Müslüman toplumlarda bu farklı tarafların hırsları, bencillikleri, bağnazlıkları ve höşgörüsüzlükleri onları daha çok yanlışlara itmekte; hem birbirlerine hem toplumlarına karşı onları daha zarar verici yapmaktadır.
Belirttiğim ihtilafların büyük kısmı –belki de devirleri için kaçınılmaz olan- düşünce ve inanç tarihimizden gelmektedir. Ümmet ve millet olarak mevcut sorunlarımız ve çözümleri üzerine düşünürken, hiç kuşkusuz, İslâmî ve millî kültürümüzü, geleneğimizi görmezden gelemeyiz. Yaşanmış uzun bir tarihî gerçeğimiz var ortada. Bu gerçeğimizi, kimlik ve kişiliğimizin bu boyutunu, yani kültürümüzü ve geleneğimizi yok sayarak bilinen sorunlarımızı çözmemiz imkânsızdır.
Fakat bu söylediklerim, tarihin Kur'an gibi kutsallaştırılması anlamında değildir asla! Fikrime göre geleneğe değer vermek kadar geleneğin kutsal olmadığını bilmek de önemli. Geleneğin kutsanması tehlikeli ve vahim bir anlayıştır. Uzun yüzyıllardan beri İslam dünyası geleneği kutsallaştırmanın, geleneği bir türlü sorgulayamamanın sıkıntısını yaşıyor. Oysa her birey gibi her toplumun geçmişinde de doğrular ve yanlışlar olmuştur; bireysel varlığımız için olduğu gibi, dinî, millî ve başka türlü toplumsal varlığımız için de bu gayet doğaldır.
Ama kendine saygı duyan insan kendini yargılar, sorgular; bugün bir olumsuz durum yaşıyorsa bunun hangi geçmiş yanlışlarının sonucu olduğunu araştırır, soruşturur; hatta bu hususta başkalarının eleştirilerinden de yararlanır. Sonuçta şairin dediği gibi “Çeşm-i insâf gibi kâmile mîzân olmaz (Olgun kişiye, insafla bakan göz gibi ölçü olmaz) / Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz.” Aynı şekilde milletine, onun tarihine değer veren, saygı duyan her bir millet ferdi de milletin şimdiki hâlini ve geçmişini, geleneğini, kültürünü değerlendirir, sorgular. Bu, milletini kötülemek değil, aklının, bilgi ve birikiminin yettiği oranda milletini rafine etme çabasıdır. Hem bireysel hem de toplumsal seviyede dürüstçe ve samimiyetle sevaplarımızı ve günahlarımızı görmezsek; gösterenlere duygusal, sözlü, hatta bazen fiilî şiddet uygularsak, yarınımızı bugünümüzden nasıl daha iyi edebiliriz? Halbuki Peygamber efendimiz “İki günü birbirine eşit olan ziyandadır” buyurmuştu.
***
Müslüman toplumlar bugün birçok siyasal, toplumsal, ekonomik, hukuki, hatta dinî sorunlar ve bunlar üzerinden bölünmeler, gerilimler, çatışmalar yaşıyorlar. Kabul edelim ki bütün bunlar, geçmişteki büyük yanlışlarımızı, ihmallerimizi hâlâ devam ettirmemizin sonucudur. O nedenle de Müslüman toplumların öncelikle topyekûn bir tövbe ederek yeni bir niyet, yeni bir ahlak ve yeni bir kararla “bismillâh” demeleri gerekiyor.
Kanaatimce -bazı başarılı tecrübeler de göstermiştir ki- zor olan, yeni ve mutlu bir gelecek inşa etmek değildir. Zor olan, belirttiğimiz tövbe, niyet, ahlak ve karar aşamasındaki dönüşümü başarmaktır. Dinî anlamda günahlardan tövbe etmek de öyle değil midir? Yüce Allah Kur’an’da “Hep birlikte Allah’a tövbe ediniz ey müminler! Umulur ki, bu sayede kurtulursunuz” (Nûr 24/31) buyuruyor. Ama dinî kaynaklarımıza göre “kurtarıcı” tövbenin birinci şartı önceki yanlışlarımızı terk etmek, ikinci şartı yaptığımızdan pişmanlık duymak, üçüncü şartı da o yanlışlara bir daha dönmemektir.
İşte Müslüman toplumlar olarak ve millet olarak bu şartlarıyla topyekûn bir tövbeye ihtiyacımız var; ayette buyrulduğu gibi ardından ümmetin ve milletin, aldatıcı olmayan, gerçek kurtuluşu gelecektir. Allah’ın vaadi de aklımızın hükmü de böyle diyor.
Ama işin başı kendimizi yargılama yani ‘nefis muhasebesi’dir. Bu muhasebeyle birlikte geleneğe, tarihe saygı duymalıyız; bunların doğrularıyla yanlışlarıyla kimliğimiz ve kişiliğimiz olduğunu bilerek tarihi önemsemeli ve değerlendirmeliyiz. Geçmişten tecrübeler edinmek, hatalarımızı görmek, hangi tarihî zenginliklerin bizim için bugün bir dinamizm kaynağı olduğunu, hangi telakkilerin ayak bağımız olduğunu tespit etmek fevkalade önemlidir diye düşünüyorum.