Ahlakın “maddesi ve sureti”
Tabii ki insanlar kendi faydalarını, kendilerine ve ailelerine müreffeh bir hayat yaşatmayı isterler, bunun için çalışırlar, kazanırlar. Fakat ahlak bakımından asıl soru şudur: “Önceliğimiz nedir?” Kişisel, ailevi, sınıfsal… göreceli-sübjektif bir faydacılık mı, yoksa ahlâkî ve/veya dinî vicdanımızın objektif şartlara bakarak gerekli gördüğü, insanlara iyilik yapma niyeti mi? Özetle önceliğimiz her türlü ayrıştırıcı anlamıyla fayda mı, yoksa bütün varlığı, onuru ve haklarıyla birlikte insan mı?
Hz. Peygamber’in çözümüne öncelik verdiği meselelerin başında putperestlik, yoksulluk ve güvensizlik olgularının geldiğini yazmıştım. Elbette o, peygamber olarak Kur’an’ın ortaya koyduğu şekliyle tevhid inancına aykırı gördüğü olguyu değiştirme mücadelesi vermiştir. Fakat aynı derecede çözümünü gerekli gördüğü insani sorunlar da vardı; en başta da yoksulluk ve güvensizlik geliyordu.
Bir önceki yazımda ise “Faydacı ahlak ne kadar ahlâkî?” sorusunu cevaplamaya çalışmıştım. Bu yazımla ilgili güzel yorumların yanında, birkaç eleştiri de yazıldı. Bunların birinde “Yazar burada beşeri sistemlerden kapitalizm ve komünizm vs.[ye] sövüp sayarak şeriatın ne kadar güzel olduğunu anlatmak istemiş sanırım” deniliyordu. Öncelikle belirteyim ki, benim lügatimde “sövüp saymak” yoktur. Yazıda “şeriat” kelimesi geçmiyor bile. O retoriği hayatta kullanmadım. Uzatmamak için şu kadarını söyleyeyim ki, Kur’an’da “şeriat” kelimesi bir defa geçer (Câsiye 45/18); onun da manası muğlaktır; “yol, din yolu” gibi çevriliyor. M. Hamidullah “grand chemin” (büyük yol) diye çevirmiş. Sonradan ulema, din/İslam adına yazıp çizdikleri ne varsa bu kavramın içine doldurdular.
Önceki yazım üzerine diğer bir yoruma dair şu bilgiyi arz edeyim: Hz. Peygamber’in “muâhât”la ilgili mal paylaşımı –bildiğim kadarıyla- ufak tefek desteklerin dışında uygulanmadı, çok geçmeden de kaldırıldı. Zannederim bunun bir sebebi Mekkelilerin onurlarına çok düşkün olmaları, diğer bir sebebi de ticaret işini iyi bildikleri için kısa zamanda toparlanmalarıydı. Fakat burada işin şekline takılmamak gerekir. Önemli olan, Hz. Peygamber’in yoksullukla mücadeleyi ilkeleştirmesi, Medinelilerin de bu ilkeyi canla başla kabul etmeleriydi. Ayrıca –yanılmıyorsam- yoksullukla mücadele için zorunlu (farz) ve sürekli bir mali fon (zekât) belirleyen tek din İslam’dır. (“Sosyal Din” rumuzlu yorumcuya teşekkür ediyorum. Hatırlattığı Nahl 16/71. ayet konumuz bakımından gerçekten ilham verici.)
(Sn. Alpaslan Arslan ve Sn. “Tezat”a:) Ahlakın amacı faydalı olana karşı çıkmak değil, başkalarının zararına olacak şekilde fayda peşinde koşmamak; yahut başkalarının o faydaya hayati derecede ihtiyacı varsa Kur’an’ın tabiriyle “onları öz canlarımıza tercih etmek”tir. İslam’da vahiy, “insan” olarak kalabilmenin vazgeçilmez şartlarını verir.
(Sn. “O aslan” ve Sn. “Ötükenlikurt”a:) Bahsettiğiniz sorunların, asırlar öncesinden gelen yanlış din ve dindarlık anlayışının ürünü olduğunu düşünüyorum. Şikâyet ettiğiniz (belki bizim de az çok dâhil olduğumuz) kesimler, yazdığınız türden sorgulamaları akıl ve vicdanımızla okuyacağımız yerde, bir tür içgüdümüzle okuduğumuz için ters tepki veriyoruz. Ama tek kalsak bile inandığımız gibi olalım.
(Karar okuru/11:44’e:) Size katılıyorum. Zaten ilâhî olanı da insan yorumluyor. Kendi fikirlerimizde de ilâhî olana dair yorumlarımızda da hata edebiliriz. Yine de Peygamberimiz, “Müftüler ne fetva verirse versinler sen kalbine (aklına, vicdanına) danış” buyurarak son kararı insanlara bırakmıştır. Yazılarımda –aklım erdiğince- daha az hata etmemizin yollarını anlatmaya çalışıyorum.
Son söz: Ta Aristo’dan beri “Ahlakın bir maddesi (ilkesi, aslı), bir de sureti (formu, şekli) vardır” denilir. Ahlakın ya da ödevin şekli kültürle ilgili olup topluma, zamana… göre değişebilir. Ancak maddesi, yani ilkesi ve aslı değişmez. Mesela Kur’an’da buyrulan “infak”, yani muhtaçlara nafaka (geçimlik) sağlama, ahlakın maddesidir ve değişmez. Bunun şekli ise hal ve şartlara göre değişebilir. Nitekim günümüzde insan onuruna en uygun nafaka sağlama, istihdam alanları oluşturmaktır.
Bir Müslümanın önceliği, sunduğum düşünce olduğu sürece onun kazanma isteği de meşru bir istektir. Bireysel olarak bir yatırımcı da böyle düşünebilir. Ama kapitalizm, ideoloji olarak çıkarı önceler. (Mesela bir Amerikan devlet ve iş insanı için en üst değer “Amerikan çıkarları”dır; öyle eğitilirler.)