Göçmen kuşun gariplik duygusu
Zaman akıp gidiyor. Geçip gidiyoruz içinden, hiç farkında olmadan, neredeyiz ve kimiz hiç bilmeden.
Zaman aşılmaz dağlardan bir yüce dağ. Dağları göğe çıkaran insan, dağları aşmak için önünde ağlayan insan, aşamadığı dağları delmeye çalışan insan, çabası ve acısı hiç bitmeyen insan...
Sızlayan bir gönül değil miydi ihtiyacımız? Bir can değil miydi vereceğimiz? Merhamete muhtaçtık, biliyorduk bunu. Ne değişti?
Yok ama cesaretimiz can vermeye, can bulmaya, gönlü yola koymaya.
Ana rahminden ayrılırsın, dünya yolculuğu başlar senin için. Sevgiyi, şefkati, emanet olmayı öğrenirsin.
Emaneti taşımak için heyecanlanırsın. Vakit gelince emaneti teslim edeceğin bir eli tutarsın. Budur hikâyen.
Bu hikâyenin devam edeceği bellidir.
Âdemden insana taşınmış emanet. Yolculuk bu.
“Yaşam, bir göçmen kuşun gariplik duygusudur,” demişti Sohrab Sepehri.
Biz bu diyardan göçecek kuşlardanız.
Yorulmaz mı kuş, bîtap düşmez mi kanadı?
Elbette yorulur, elbette bîtap düşer.
Yorulmak da göçmek de güzeldir.
Aşkla, emekle yoğrulsun yolumuz, sözümüz, ömrümüz.