İktidarını beğenmişlik halleri
Kim az çok beğenmez kendini? Zirvesine çıkanlaraysa ‘ne oldum delisi’ denir. Yerini bilmeyecek kadar kendini şaşırma şımarıklığı.
Kendini böyle aşırı beğenmişliğin tek rakibi, ancak insanın yavrusuna karşı beslediği hisler olabilir.
Ne diyordu ecdat; kargaya yavrusu şahin, kuzguna yavrusu anka görünür.
Fakat siyaset, bize şunu gösteriyor. İnsanın kendisini ve yavrusunu beğenmişliğini de aşan bir beğeni zirvesi var: İktidarını beğenmişlik...
Kendini beğenmişliğin şahikası bir nevi.
Kara karga nasıl aşırı düşkünlükten yavrusuna kusur konduramıyorsa...İktidar egosu da yeryüzünde kendinden daha üstün bir yönetim kabul edemiyor.
Aşkın gözü kördür. Aşırı benlik sevgisine düşen iktidarlar, yanlışlarını göremez bu yüzden.
Bunu üst üste seçim kazanan iktidarların yakalandığı bir rahatsızlıkla, ‘Hubris Sendromu’yla karıştıranlar oluyor.
Hayır, kibir hastalığından değil sevgiden gözlerine perde iniyor.
Zafer sarhoşluğu, başarı şımarıklığı başka şey. Köksüz Batı medeniyetinin marazlarıdır onlar. Bizde rastlamazsınız.
Kibir şeytaniyken sevgi rahmanidir.
Örnekle açıklamaya çalışırsak...
Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle bir tespitte bulundu mesela:
“Biz gençliğimizde yurt dışına gittiğimizde, ‘ülkemiz niye böyle değil’ derdik. Gelişmiş ülkeler için diyorum. Ama şimdi onlar buraya geldiğinde diyorlar ki, ‘bizim ülkemiz niye Türkiye gibi değil.’ Ve bize imreniyorlar.”
İşte sevgi söyletiyor bunu.
Ya da AK Partili Mahir Ünal’ın şu çıkışı:
“Bugün Türkiye’ye muhalefetin durduğu yerden baktığınızda büyük bir karamsarlık görüyorsunuz. Ama Türkiye’ye Fransa’dan, Almanya’dan, Hollanda’dan, Yunanistan’dan baktığınızda bir süper güç görüyorsunuz.”
Yine sevgiden...
Nasıl ki ben hangi arabaya binersem, benim gözümde en iyisi, en hızlısı, en havalısı odur...
Mahir Bey için de en süper ülke, kendi partisinin yönettiği ülkedir.
Zor mu anlamak, biraz empati buyurun lütfen.
Aynı şekilde AK Parti Genel Başkanvekili Binali Yıldırım’ın şu mütevazı gözlemini alın mesela:
“Şu anda açmakta olduğumuz bu bulvardan Paris’te bile yok.”
Sivas Gölova’da adının verildiği bulvar için sarfetti bu sözleri.
E sitem kadar takdir ve övgü de sevgiden doğmuyor mu?
Batı bize imreniyor, kıskanıyor, hasedinden çatlayıp patlıyor diye sevineceğine üzülüp bozulmak hep nankörlükten haliyle.
Kendini küçük görme, AK Parti nefretinden gözü kör olma, aşağılık kompleksi ve iflah olmaz Batı hayranlığını, hatta uşaklığını da koyun nankörlüğün üstüne.
Cumhurbaşkanı, ne zaman kendi yönetimine sevgi tezahüratı yapsa hop oturup hop kalkıyorlar.
Yahu yönetimini beğendirmek için söylenmiş şu sözler alkışlanmaz mı:
“Eskiden arabalarının depolarını doldurup öyle sınırlarımızdan içeri girerlerdi, şimdi tersine döndü, depoları fulleyip sınır dışına çıkıyorlar.”
Düşünün, bu bile bazılarının zoruna gitti.
Zannediyorlar ki Almanya’dan, Fransa’dan bakınca süper güç görünmek için vatandaşının süper güçlü olması şart.
Bizlerin de illa avroyla maaş alıp ülkemizde lirayla harcayan Hans, George kadar deposunu rahat fulleyebilmesi mi gerek!
Ya da Alman, Fransız kadar bize de kişi başına milli gelir düşmesi mi lazım!
Yahut da liramızın, avro kadar satın alma gücüne sahip olması mı!
Veyahut da en azından paramızın avro karşısında pul olmaması, milli gelirimizin 8 yıldır büyümek yerine sürekli küçülmemesi filan mı!
Yönetimin süper güç kazanması, bir ülkeyi süper güç yapmaya yetmezmiş sanki.
Macron’da, Merkel’de olmayan yetkiler bizim iktidarda toplanınca süper güce dönüşmüyoruz sanırsın.
Ancak halkın yaşam standardı, ekonomisi süper güçlenince süper güç oluyormuşuz gibi bir yanılgı içindeler.
Ne diyelim...
Allah kimseye, dost uyarılarına bile kulak tıkayacak kadar kendini beğendirmesin, başkasını küçümsetmesin.
Sağa sola burun kıvıran, kendini bilmediğinden hiçbir şeyi beğenmeyen gafillere göz gürlüğü, kulak şifası dileyelim.
Kazak Abdal, yüzyıllar öncesinden sesleniyor:
“Bir çubuğu vardır gayet küçücek/Zum-ı fasidince (zannınca güya) keyif sürecek/Kırık çanağı yok ayran içecek/Kahvede fağfuri (Çin porseleni) fincan beğenmez.”