Soylu’yu sahiplenme riski
Beştepe’nin Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’a üstelik teşekkür ederek sahip çıkması, ardından Ak Parti ve MHP grubunun Meclis’te soruşturma açılmasını engellemesi doğru olmadı. “Bariz bir çarpıklığın üstü örtüldü” izlenimi doğdu.
Şu sıralar Süleyman Soylu’ya yönelik koruma seferberliğinin yine Beştepe civarından sökün etmesi de doğru değil. Çok farklı alanda cereyan eden bir hesaplaşmaya, PKK ile FETÖ ile mücadele gibi alanların paravan olarak devreye sokulması da sağlıklı değil.
Neden sağlıklı değil, çünkü sahiplenme görünümü ortaya çıkıyor, bir yanlışlık varsa onu örtme çabası olarak değerlendiriliyor.
Belli ki Ruhsar Pekcan olayı gündemden çıkmayacak.
Süleyman Soylu - Sedat Peker olayı da dizi film gibi heyecanla seyredilmeye devam edecek.
Bu öyle bir iş ki, süreç içinde iltisaklı alanlar devreye girdikçe neyi, ne için savunduğunuzu siz bile anlamaz hale gelebilir, bu işin ucu nereye varır, tahmin edemeyebilirsiniz.
Süleyman Soylu devletin televizyonunu kullanarak konuşuyor, meydan okuyor, suçluyor, suçlarken geliştirdiği bir dil var, mesela soralım, bu dil devlet diline uygun mu, neyine kefil olunuyor sayın Soylu’nun?
Benim bildiğim Tayyip Erdoğan siyaset platformunda kimseye kefil olmaz. Süleyman Soylu’nun bir siyasi yürüyüşü var, hangi safhasına kefil olunur bu yürüyüşün?
Mesela Bahçeli - Çakıcı ilişkisinin iktidar üzerinde bir yansıması olduğu görmezden gelinebilir mi?
Mesela Ağar ya da Çiller ailesi ile ilişkinin nasıl çağrışımlara yol açacağı dikkate alınmayabilir mi?
Ağar deyince işin içine derin yapılar giriyor, Susurluk giriyor, Marina giriyor, bir dünya Azeri iş adamının konu olduğu alıp vermeler giriyor…
Beştepe demek, devlet demek şu anda. Nerede duruyor devlet tüm bu sıkıntılı işler konusunda?
Diyelim Süleyman Soylu, kendisi hakkında soruşturma açılmasını istiyor. Sedat Peker de istiyor.
Sedat Peker için iş kolay. “Suç örgütü lideri” dersiniz, savcılar harekete geçer, yakalar, getirebilirse getirir dışardan vs…
Ama Süleyman Soylu bakan. Üstelik İçişleri Bakanı. Tüm güvenlik teşkilatı ona bağlı. Kendi ifadesiyle “Herkes hakkında mahrem bilgilere sahip.” Bakan bakanlıkta dururken nasıl gerçekleştirilecek soruşturma?
Diyor ki, “benim durumum gece yarısı çıkacak bir kararnameye bağlı.” Yani kararı verecek olan Cumhurbaşkanı. Şimdilerde herkes, bakanların, Cumhurbaşkanının sekreterinden ibaret olduğunun altını çiziyor. Bakanlık yok yani, bir kararname ile herkesin statüsü değişiyor. Ortaya bir Peker dosyası çıktığı belli de, bir de Soylu dosyası çıkıyor. Yargı, ülkenin vatandaşı olarak Bakan ile Peker’i farklı mı yargılayacak?
Bu soru sorulmaz mı?
Şu anda devlet yukardan aşağıya Süleyman Soylu etrafında mevzilenirse, vatandaştaki adalet duygusu nereye gidecek?
Bilmem sayın Cumhurbaşkanı’nın evinde seyredildi mi Soylu’nun son TRT mülakatı. Bilmem Soylu’nun kendi evinde seyredildi mi? Bilmem Süleyman Soylu, bu mülakatı verirken o “çamaşır” sözünün nasıl acayip bir söz olduğunu aklına getirdi mi?
“Suç örgütü lideri” ya da bir cinayet zanlısı, bir İçişleri Bakanı onu tüm ülkenin önünde suçlarken, böyle bir söz kullanır mı?
Ben burada yazarken bile Bakanın kullandığı cümleyi kullanmaktan imtina ediyorum. Nasıl girer o ifade bir bakanın konuşmasına?
Bence Süleyman Soylu bir süredir garip bir sürecin içinde yol alıyor. Gazetecilerle girdiği polemiklerden sonra şu anda da Sedat Peker’le bir polemik yarışı içinde. Sedat Peker kırk yıl uğraşsa, bir İçişleri Bakanı’nı böyle bir polemik içine çekmeyi başaramazdı. Girildi o polemik yarışı içine ve kontrolsüz biçimde yol alınıyor.
Çok çok yanlış.
Ben defalarca yazdım, bu ülkenin insanı, İçişleri Bakanına güvenmek ister mesela, Yargı’ya güvenmek ister, Asker’e güvenmek ister, Polise güvenmek ister, istihbarat sistemine güvenmek ister, mahremiyet alanına saygı gösterildiğine güvenmek ister…
Şu ortaya çıkan İçişleri Bakanı profiline güvenebilir miyiz?
Bu soruyu sormak bile ülkede işlerin ne kadar karmaşık hale geldiğinin göstergesi değil mi?
Sedat Peker sarsıyor mu? Doğrusu sarsıyor.
Beştepe mevzileri yeterli savunma hattı oluşturur mu? Sayın Cumhurbaşkanı olan bitenin ne kadarını tolere eder? Bakanın “Bir kararnamelik hükmüm var” sözü bir korkunun eseri mi yoksa güvenin mi, onu da izleyip göreceğiz.