Arap Baharı’nın kıvılcımının yandığı Tunus, şimdi de Nahda Hareketi’nin verdiği ‘laiklik’ mesajı ile gündemde. Nahda’nın dini faaliyetlerle siyaseti ayırma kararı, “Siyasal İslam’ın yenilgisi mi yoksa laikliğin zaferi’ mi?” tartışmasını başlattı.
[Karar]
SAMİ BAYRAKTAR
Tunus’un ‘Milli Görüş’ü Nahda Hareketi, 10. kongresini haftasonu gerçekleştirdi. 2012’den sonraki bu ilk kongreden ‘dini faaliyetler ile siyaseti ayırma’ kararı çıktı. Kurucu lider Raşid el-Gannuşi’nin tekrar Genel Başkan seçildiği kongrede Nahda Hareketi kendini, ‘İslami referanslara sahip ulusal, demokratik, Müslüman bir parti’ şeklinde yeniden tarif etti.
Tunus’u yöneten iki partiden biri olan Nahda’nın kararı sürpriz değil. Müslümanlar’ın haklarını şiddetsiz ve demokrasi içinde alması gerektiğini baştan beri savunan Gannuşi, Hareket’in geldiği noktayı “Arap Baharı’ndan sonra Tunus’ta siyasi İslam’a yer kalmadı” sözleri ile özetlemişti.
ÖZGÜRLÜKLER VURGUSU
Gannuşi’ye göre, siyasette kalıcı olmak için davet (dini faaliyetler) ile siyasetin ayrışması gerekiyordu. Böylelikle, siyasette verilecek mücadele hak ve özgürlüklerin önünü açacak, davet için yürütülen faaliyetler engelle karşılaşmayacak. Yeni dönemin ilk somut adımı, Nahda üyelerinin camilerde vaaz vermelerinin önüne geçilmesi şeklinde kendini gösterdi.
Nahda Hareketi’nin kendine çizdiği yeni yol, gözleri yeniden Arap Baharı’nın filizlendiği bu küçük ülkeye çevirdi. Nahda, ‘İslami Parti’den ‘Müslüman Demokrat Parti’ye nasıl dönüştü?
Tunuslu Siyaset Bilimci Salahaddin Curuşi, Nahda’nın bu kararı almasında içeriden ve dışarıdan harekete yönelik baskıların rol oynadığı görüşünde: “Devrimden sonra Nahda Hareketi kendisini yönetime ortak olarak buldu. Rakipleri Nahda’nın mukaddesatı elinde tuttuğu iddiasında bulundu. Diğer yandan Nahda yönetimi halk nezdinde de kendisini İslam adına konuşmak ve onu korumayla sorumluymuş gibi olduğu izlenimi oluşturduğunu gördüler. Gannuşi ve Hareket’te şu kanaat oluştu: Din alanı uzmanlık alanıdır, siyasi alan da yine başka bir uzmanlık alanıdır.”
Marmara Üniversitesi’nden Prof. Zekeriya Kurşun, Nahda’nın geldiği noktayı, laik kesimlerle Gannuşi arasındaki diyaloğun eseri olarak görüyor. Kuzey Afrika ülkeleri ile ilgili akademik çalışmaları ile tanınan Prof. Kurşun, düşmanca yaklaşımın güvene dönüştüğüne işaret ediyor: “Şahsi gözlemlerimle söyleyebilirim ki, İslami harekete ve Gannuşi’ye hiç güvenmeyen ve düşman gibi gören kesimler diyalog ilerledikçe kendi söylemlerini yumuşatmış veya değiştirmişlerdir. Aynı şekilde onlar için bir korku halini almış olan ‘siyasal İslam’ söylemini de Gannuşi değiştirerek diyalog kapısını sürekli açık kılmıştır.”
Peki, Nahda’nın kararı, hareketin ‘şeriat’ hedefinden saptığı anlamına mı geliyor? Bir başka ifadeyle, ‘Tunus’ta siyasal İslam kaybetti, laiklik kazandı’ denilebilir mi? Prof. Zekeriya Kurşun’a göre, yasama kaynağı olarak İslami prensipleri benimseyen ve adaleti temsil eden bir düzen kurma ilkesinden vazgeçilmiş değil. Yeni söylem, gittikçe radikalleşen diğer İslami guruplar ile Nahda arasındaki farkı ortaya koymayı amaçlıyor. Kurşun, “Siyasal İslam’ın yenilgisi, laikliğin zaferi” söyleminin de geçersiz olduğunu belirtiyor: “Siyasal İslam hiçbir zaman tam ve doğru bir tanıma oturtulmadı. Bu isimlendirmede, isimlendiren bir de bunun içinde olduğunu iddia eden taraflar vardır. Pekçok tanımı olmasına rağmen bir sistem değildir ve bugüne kadar da bilinen bir uygulaması yoktur. Laiklik ise bir sistemi benimser ve az farklar ile de olsa birkaç uygulama biçimi vardır ve uygulanmaktadır da. Dolayısıyla eşit olmayan bu iki kavramın birbirine karşı yenilgisinden söz edilemez.”
TUNUS REALİTESİ
Dış politika yazarı Ahmet Varol, ‘Siyasal İslam’ söylemine temelden karşı çıkıyor. ‘Siyasal İslam, Demokratik İslam’ diye bir şey olmayacağını belirten Varol, İslam’ın tek olduğunu ancak İslam'ın penceresinden farklı görüşler olabileceğini belirtiyor.
Varol da, Nahda’nın siyasetle dini ayırma kararını, dinin hayata hakim kılınması hedefinden sapma olarak görmüyor. ‘Yeni yöntem arayışı’ olarak gördüğü kararın alınmasında, ‘Nahda iktidara hakim olursa IŞİD gelir’ propagandasının etkili olduğunu söylüyor. Yeni yol haritasının başarılı olamayacağını savunan Varol, Gannuşi’nin açıklamasını yanlış buluyor. Sebebini, ‘Tunus’un toplumsal realitesine ters’ sözleri ile açıklıyor.
DİNİ TERK ETMEDİK
Nahda Hareketi’nin dini faaliyetlerle siyaseti ayırma kararı Batı’da da yankı buldu. CNN International’den Chiristiane Amanpour, Raşid el-Gannuşi’ye bu kararı neden aldıklarını sordu.
Amanpour’un çok sayıda Tunuslu gencin IŞİD’e katılmasına dikkat çekerek, ‘Radikallerin sizinle savaşmasından korkmuyor musunuz’ sorusuna Gannuşi, ‘Bunu kabul etmeleri ya da etmemeleri kendi bilecekleri iş. Biz dini terk etmekten bahsetmiyoruz. Her alanda, o alanın uzmanlarının faaliyet gösterdiği modern bir toplumdan bahsediyoruz’ cevabını verdi.
Gannuşi, “İslam’ın bir siyaset ve hükümet etme biçimi olarak başarısız olduğunu kabul ediyor musunuz” sorusuna ise şu karşılığı verdi: Hayır, hiç de öyle değil. İnsanlar başarısız olur, İslam değil. İslam, eşitliğin, ahlakın, kardeşliğin dinidir. İslam, terörizme ve barbarlığa karşı çıkar.
YASAKLI YILLARDAN CUMHURBAŞKANLI KONGREYE
Tunus’ta 1972 yılında hukukçu Abdulfettah Moro ve Raşid el-Gannuşi’nin liderliğinde bir grup İslami referanslı gencin kurduğu Nahda Hareketi, uzun geçen yasaklı yıllardan sonra devletin bir numarası Cumhurbaşkanı El-Baci Kaid es-Sibsi’nin de katılımıyla kongreye gitti.
Bugüne kadar gerçekleştirdiği kongrelerin büyük bölümünü yasaklardan dolayı ya gizli olarak ya da Tunus dışında gerçekleştiren Hareket, 10. kongresine “Siyasi işler ile dini faaliyetleri birbirinden ayırma“ gündemiyle girdi.