Bir bardak çayda fırtına kopar mı? Valla öyle büyük sorunlarınız yoksa kopar. Geçen hafta ABD ve İngiltere arasındaki çay tartışmalarını okumuşsunuzdur. Aslında tam da istediğimiz bu değil mi? Çayın nasıl yapılacağını tartış, kahve hangi ülkeden çıktı diye ortalığı ayağa kaldır. Aman efendim en güzel makarna kimin diye uluslararası kriz çıkar... Tatlış şeyler bunlar!
GÜLAY ERDEMLİ
Gelelim çaya.... ABD’de Pennsylvania’daki Bryn Mawr Üniversitesi’nden kimya profesörü Michelle Francl ‘Çayın Kimyası’ adlı bir kitap yazdı. Diyor ki çayın acılığını azaltmak için biraz tuz ekleyin, çaydaki bazı atıkları temizlemek için de azıcık limon sıkın. Çay kültürleriyle bilinen İngiltere’de bu fikir büyük tartışma yarattı. İngilizler dedi ki “vay sen çaya nasıl tuz ve limon koyarsın.” Hayır sanki çaya süt koyup acayipleştiren de kendileri değil.
Biraz da mizahla karışık karşılıklı atışmalar oldu, Londra’daki ABD Büyükelçiliği X üzerinden “ABD’li bir profesörün mükemmel çay tarifine ilişkin haberler, İngiltere ile aramızdaki özel bağın sıcak sulara dökülmesine neden oldu. Çay dostluk iksiridir, uluslaramızı birleştiren kutsal bir bağdır. Böylesine çirkin bir teklifin özel ilişkimizin temelini tehdit etmesine seyirci kalamayız... Birleşik Krallık’taki iyi insanların, İngiltere’nin ulusal içeceğine tuz ekleme gibi akla hayale gelmeyecek bir düşüncenin resmi ABD politikası olmadığından emin olmalarını istiyoruz.”
ABD’nin bu açıklamasından sonra İngilizler geri kalır mı? Sular bir ısındı, bir ısındı. İngiltere Kabine Ofisi’nden “Birleşik Krallık’taki ABD Büyükelçiliğinin açıklamasına tüm kalbimizde katılmıyoruz. Çay sadece su ısıtıcısı kullanılarak yapılabilir...” açıklaması geldi.
Yetmedi İngiltere’nin Washington Büyükelçiliği sosyal medyasında İngiliz ordu mensuplarının iyi çayın nasıl yapıldığına dair tavsiyelerine yer verdi. Hele bakın siz asker de işin içinde. Mazallah savaş bile çıkar! Bir de Çin çıkıp “Kardeşiiim sizde çay mı vardı? Bizim sayemizde tanıştınız bir de hava mı atıyorsunuz” diye tartışmaya karışıp diplomatik kriz çıkartır mı?
Bir bardak çay da asla bir bardak çay değil aslında. Tarihte Boston Tea Party (Boston Çay Partisi) olarak bilinen olay ABD’nin İngilizlere karşı 1773 yılında bağımsızlık savaşını başlatmalarının sembolü olmuştu.
16 Aralık 1773’te Boston’da, İngiltere’den gelen yüksek vergili çayı protesto etmek için tonlarca çay Boston Limanı’na dökülmüştü.
Ve İngilizler çayla tanışır...
“Çay işi gönül işi” diyen İngilizler şunun şurasında 17. yüzyılın ortalarından beri çay içiyor. Çay anavatanı Çin’den ilk geldiğinde o kadar pahalıydı ki, yalnızca kraliyet ailesi ve zengin aristokratların çay almaya gücü yetiyordu. Demleme ve servis Çinlilerden kopyalanmıştı. 18. yüzyılda zengin İngilizlerin evlerinde kitlenebilir, şık çay kutuları vardı. Orta ve alt sınıf çay içebilmeye başladığında işverenler çalışanlarına iş yerinde çaydanlık ve çay verdi ve böylece çay molaları ortaya çıktı. Aşağı yukarı aynı dönemde hizmetçilerin maaşına çay harçlığı da eklendi.
19. yüzyıla gelindiğinde Assam, Darjeeling ve Seylan çaylarının daha uygun fiyata ülkeye gelmesi daha fazla kişinin çay alım gücünü artırdı. Ülke çapında çay salonları açıldı. Malum bir de İngilizlerin meşhur ‘beş çayı’ var. Bu ritüelin ilk kez 1840 yılında Bedford Düşesi Anna tarafından başlatıldığına inanılıyor.
Çok geçmeden üst ve orta sınıfın çoğu, leziz sandviçler ve keklerle beş çayını yudumladı.
Ancak beş çayı ile ikindi çayını karıştırmamak gerekiyor. Beş çayı üst sınıfın akşam yemeği öncesi havalı buluşması. İşçi sınıfının akşam yemeğinin yanında bir fincan çay içmesi ise ikindi çayı olarak biliniyor.
Kahve pahalılaşınca çay içtik
Çay bilinene göre Çin’de M.Ö 2. yüzyıldan beri içiliyor. Ardından 16. yüzyılda Ruslar çayla tanışıyor. 18. yüzyılın sonlarında kahvenin Osmanlı topraklarında giderek pahalılaşması nedeniyle çay içilmeye başlıyor.
Asya’da ve Avrupa’da çay tek demlikle hazırlanıyor. Ruslar ise çayla tanıştıktan kısa bir süre sonra semaver kullanmaya başlıyor. Bugün de dünyada çay demlemenin iki ana yöntemi var; tek demlik ya da çaydanlık veya semaver gibi ikili demleme yöntemi.
En iyi demleme taktiklerinden biri kabul edilen ‘önce su, sonra çay’ yöntemini de kısaca anlatayım.
Malum çoğu kez üstteki demliğe önce çay sonra kaynamış su konur. Oysa işin ilmiyle uğraşanlar diyor ki kuru çayın üzerine kaynamış su koyarsanız haşlanır, lezzetini kaybeder. İyi çay için alt demlikteki suyu kaynatın, sonra üst demliğe bu sudan koyun ve sonra çayı ekleyin. Yaklaşık 10 dakika sonra da afiyetle için.
Diplomatik bir kriz çıkarmak istemem ama çay tiryakisi değilim ve çok açık bir bardak çayı limonla içiyorum. Türk kahvesini ise tek geçerim.
Bu kadar çay muhabbetinden sonra canınız çay çektiyse ve daha önce denemediyseniz yukarıdaki yönteme bir şans verin derim. Afiyet olsun!
FİYATLARI AÇGÖZLÜLER Mİ ARTIRIYOR?
Minicik bir çocuk da yaşlı bir nine de aynı şeyleri konuşuyor; “her şey çok pahalı.” El mecbur hepimiz azıcık ekonomi öğrendik artık. Konunun uzmanlarının yazdıklarını ben de sizin gibi dikkatle takip ediyorum. Ünlü ekonomist Mahfi Eğilmez de sıkı takip ettiğim isimlerin başında geliyor. Hemen herkesin anlayacağı bir dilden ekonomimizin halini anlatıyor Eğilmez. Geçen haftaki bir yazısında Türkiye’nin enflasyon çıkmazı sonrası ‘skimpflasyon (*İngilizce orijinal yazımı skimpflation) ve shrinkflasyon (shrinkflation) girdabına girdiğini yazdı.
Mahfi Eğilmez skimpflasyonu üreticinin ürünün kalitesini düşürmesi, shrinkflasyonu ise ürünün gramajının düşürülmesi şeklinde açıkladı. Çok da haklı, markette, dükkanda görüyoruz bu işlerin nasıl olduğunu. Eğilmez bir de greedflasyon var dedi ki ben işte bu kavramdan biraz bahsetmek istiyorum. Greedflation enflasyon fırsatçılığı ve açgözlülük olarak tanımlanabilir. İngilizce greed (açgözlülük, hırs) ve inflation (enflasyon) kelimelerinden türetilmiş bir kavram. Yüksek enflasyonun yarattığı piyasa koşullarından yararlanarak mal ve hizmetlerin satış fiyatlarını enflasyonun da üzerinde artırma eylemi olarak özetlenebilir.
Ekonomi okumadık, kavramın adını bilmesek de yaşadığımız bazı durumların terimlerini öğrenmiş olduk. Bundan sonra “abla bize gelişi bu, geçen haftadan bu yana şuna buna yüzde 20 zam oldu” diyene “kardeşim greedflation yapma” demeyi düşünüyorum. Zamlar ve hayat pahalılığı espri yapmayı zorlaştırsa da olaylara azıcık mizahla yaklaşmazsak çekilir gibi değil. Enflasyon da bizde hava durumu gibi, ‘açıklanan’ rakamı bir başka, hissedileni başka. Ekonomist olmayalım da ne yapalım?
Şimdi gelelim İngiltere’de geçen Aralık ayında yapılan bir araştırmaya. 2023 yılında dünyada enflasyon yükseldi. Euro bölgesinde ortalama 11, ABD’de ise yüzde 9 civarında. Buna da enflasyon deyip söyleniyorlar ya ayıptır, günahtır!
Institute for Public Policy Research ‘IPPR’ (Kamu Politikası Araştırma Enstitüsü) ve Common Wealth’in katkılarıyla gerçekleştirilen araştırmanın raporu özellikle çokuluslu birçok şirketin ürün ve hizmetlerinin fiyatlarına maliyet artışlarının çok üzerinde zam yaptığını anlatıyor. İşte buyrun greedflation bu.
İngiltere’nin en büyük şirketlerinin çoğunun mali hesapları üzerinde yapılan analiz, karların maliyet artışlarını çok çok geride bıraktığını gösteriyor. Rapora göre küresel şirketlerin ticari karları yüzde 30 arttı. ABD’de ise ‘aşırı’ karlar daha da fazla.
İngiltere, ABD, Almanya, Brezilya ve Güney Afrika borsalarında işlem gören 1350 şirket analizinin ardından hazırlanan raporda teknoloji sektörü, telekomünikasyon ve bankacılık sektöründe önemli fiyat artışlarının gerçekleştiği ve kar marjlarının arttığı belirlendi.
Dünyanın en büyük şirketlerinin CEO’ları sürekli olarak enflasyonun büyümenin önünde önemli bir engel olduğu konusunda alarm veriyordu. Girdi maliyetlenin artması yüzünden fiyatları artırdıklarını iddia ettiler. Ancak analizler gösteriyor ki çoğu maliyetleri ‘şişirmiş!’
Pandeminin başlattığı, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin tuz biber ektiği tedarik zinciri sorunlarını herkes biliyor ancak pandemide pek çok dev şirketin aşırı kar elde ettiği de bir sır değil ve pek çok ülke artık greedflation’la baş etmeye kararlı. Özellikle ABD’de birçok dev şirket enflasyonun düşmesini öne sürerek ürün ve hizmetlerinde fiyat indirimi yapmaya başlayacağını açıklıyor. Haa bunu yapmaya gönüllü değiller tabi.
Fiyatları düşürmenin bir yolunu daha bulmuşlar. Avrupa’daki bazı süpermarketler fiyatlarını çok fazla artıran ürünleri satmayı reddediyor.
Enflasyonu bizdekinin yanından geçemeyecek kadar düşük olan ülkeler greedflation’la baş etmek için yollar arıyor. Bize yine hasret yine esmer günler düştü.