Duygu durum bozuklukları alanında öncü bir psikiyatri profesörü olan Kay Redfield Jamison ‘Karanlıktaki Ateşler/ Huzursuz Aklı İyileştirmek’ kitabında ölümü, kalımı, savaşı, aklı, ruhu, yarayı ve daha birçok kavramı hikâyeleştiriyor. “Çalışmak iyileştirir” iddiasındaki yazar “Kaybolmuş hayalleri ve tutkuları yeniden çalışmaya koyularak geri kazanmak aklı meşgul eder, anlam buldurur. Yazmak, ‘acıyı alıp götürür’; bir ‘inayet ve amber sargısı’ ile yıpranmış sinirleri sarmalar” diyor.
MERVE KOÇAK KURT
İnsanın anlam arayışı biter mi hiç? Anlamlı kılmaya çalıştığımız o yolculukta karşımıza türlü türlü şey çıkar. Okurken de böyledir, yazarken de… Sevgili okur! Sizinle birlikte bir okuma-yazma yolculuğuna çıkmak isterim. Uzun soluklu olmasını dilediğim bir yolculuk bu.
Gelin, kitapların o sağaltıcı kucağına sığınalım. Anlamlı kelimeler devşirelim göğün yüzünden, denizin tuzundan, ormanın nefesinden… Unutmayalım ki; “Sevgi iyileştirebilir. Kitaplar da doğa da müzik de, farklı biçimlerde, iyileştirebilir. Müzik özellikle merhem ve nimettir. Diriltir, birleştirir, ortak bir amaca sebebiyet verir. Duyguları besler, hislendirir ve iyileştirir.” Ama savaş öyle midir? Ölüm vardır sonunda, yıkım, acı. Kazanan yoktur. Kazanmış gibi dursa da kaybetmiştir aslında savaşın galibi.
Erich Maria Remarque’in o büyük romanı ‘All Quiet on the Western Front’ [Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok], ‘mermilerden kaçmış olmalarına rağmen savaş tarafından yok edilmiş’ insanlar hakkındadır mesela. Genç bir asker olan anlatıcı, kızıl gelinciklerle dolu bir tarladan söz eder; yaşam kendisine geri akmaktadır. ‘Bizim hayat bilgimiz ölümle sınırlı,’ der.
“...kendi hikâyenizi her şeyiyle kabul ederseniz o hikâyenin kahramanı olabilirsiniz.” diyen bir kitap var elimde: ‘Karanlıktaki Ateşler/ Huzursuz Aklı İyileştirmek’… Bir hikâye kitabı değil, ancak insana dair ilgi çekici konuları hikâyeleştirmiş. Ölümü, kalımı, savaşı, aklı, ruhu, yarayı ve daha birçok kavramı... Profil Kitap tarafından okura sunulan kitabın yazarı Kay Redfield Jamison. John Hopkins Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde görev yapıyor. Özellikle duygu durum bozuklukları alanında öncü bir psikiyatri profesörü. Kitabın çevirisi ise Sezer Soner’e ait.
Kay Redfield Jamison
RUH SAĞLIĞI ALANINDA ÇALIŞANLAR OKUMALI
‘Karanlıktaki Ateşler’, özellikle ruh sağlığı alanında çalışanların okuması gereken kitaplardan. Acı. Yara. Şifa. Kayıp. Arayış. İz sürdüğünüzde, kelimelerden geriye kekre bir tat kalsa da, sağaltıcı. “En eski çağlardan zamanımıza dek, mağaralarda, köylerde ya da danışma odalarında, belli kişiler -şifacılar- yas tutanların, melankoliklerin veya delilerin büyük acılarını hafifletebildiler.” Edebi bir beklentiniz olmasa da, yer yer o hikâye tadını yakalayabiliyorsunuz. (Metnin çeviri olmasından kaynaklı bir kayıp var ama.)
Kitap, ‘Savaştaki Akıl’ (Ruh Sağlığı Bozulan Kişileri İyileştirmek), ‘Aklın Şifacıları’ (Rahip, Hekim ve Psikoterapist), ‘Şifa Sanatları’ (Kahraman, Sanatçı, Hikâyeci) gibi bölümlerden oluşuyor. İlk kısım, travmaya ve savaş deneyimlerinin sonrasında yeniden inşa etmeye ilişkin. Sonraki kısım, ‘Aklın Şifacıları’, psikoterapi, ilaçla tedavi ve psikolojik acıya yönelik diğer sağaltımları, merkezine alıyor. Kitabın son kısmında ‘Şifa Sanatları’nda ise, psikolojik sağaltımda hayal gücünün rolüne değiniliyor ve sanat, serüven ve cesaretin önemi tartışılıyor.
Tedavi ile iyileşme aynı şey değil miymiş? Değilmiş. Biraz kafanız karışıyor. Olsun! “İlaçlar ve psikoterapi eskiden var olmayan umudu sunuyor ve modern tıp birçok insan için tedavi olanağı sağlıyor. Bununla birlikte tedavi vermek, hatta tedavi etmek her zaman iyileştirmek anlamına gelmiyor.” Ancak “Çalışmak iyileştirir” iddiasında yazar. “Kaybolmuş hayalleri ve tutkuları yeniden çalışmaya koyularak geri kazanmak aklı meşgul eder, anlam buldurur. Yazmak, şair Robert Lowell’ın dediği gibi, ‘acıyı alıp götürür’; bir ‘inayet ve amber sargısı’ ile yıpranmış sinirleri sarmalar.”
Kitapta; biricik oğlunu Birinci Dünya Savaşı sırasında kaybeden bir hekim olan William Osler’den Yüzbaşı R. Rivers’a, savaş hemşiresi Mary Borden’den ünlü Amerikan şair Walt Whitman’a kadar birçok isim zikrediliyor. Anlatılan hikâyeler aslında tanıdık. Oğlunu savaşa kurban veren Osler’in “Bir şifacı sığınak olmalıdır,” öğretisi unutulmamış yıllar geçse de. Fotoğraf, mektup, günlük gibi belgelerle saklanmış anılar. Kederin ilacını arayanlar hep aynı yere varmış: ‘zaman ve sıkı çalışma.’ Zihinsel sağlığın ahenkte yattığını biliyoruz artık. Onarmak için, neyin kırıldığının bilinmesi gerektiğini de. Psikoterapinin aldığı yol ise aşikâr.
Uzun uzun anlatmak gerekti. Çünkü oylumlu bir kitap ‘Karanlıktaki Ateşler’. Anlattığı hikâyeler bölük pörçük belki de paramparça... Savaşın etkilerini hangi kelimeler anlatabilir yeterince, bilmiyorum. Bildiğim şey: ‘Huzursuz Aklı İyileştirmek’ ancak okumakla, yazmakla mümkün bazıları için. Ya sizin için?
KADİM ZAMANDA ŞİFA ARAYIŞI
Antik Yunan’daki ve izleyen dönemlerdeki birçok hekim, farekulağının melankoliyi tedavi ettiğine inanıyordu. Amerikan yerlileri kaygı için civanperçemi, hanımeli, hasırotu ve lavanta kullanıyorlardı. Pers doktorlar mani hastalarına şam gülü ve lavanta öneriyorlardı. Bunalımda olanlaraysa nar, bal, armut suyu ve beyaz zambak veriyorlardı. Kitapta yer alan bilgilerden epeyce bir şey aklımda kaldı. Şu da: “İnsan acı çekmekten bir şeyler öğrenir, hayatta kalmanın yeni yollarını, yeni biçimlerini keşfeder. Daha sert, daha esnek olur.” Alevler içindeki bir katedral, delilikte hapis kalmış akıl hastanesi hastaları, kederden felç olmuş kalpler... Her birinin iyileşme hikâyesi farklı diğerinden. İyileşmek, anlayış ve derinlemesine düşünmeyi, ardından da zorlu bir yeniden inşa sürecini gerektiriyor. “Hepimiz acıdan dönüşün yolunu bulmanın, huzur ve kurtuluş yolunu bulmanın farklı yollarını arıyoruz. Amaç arıyoruz, bizden daha yüksekte olan o kayayı. Cesaret ve ileriye giden yol için şifacılara dayanıyoruz.”