“Ön açma”nın boyutları neler olabilir?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, evet, başlangıçta Bahçeli’nin “Öcalan açılımı”na sahip çıkmadı, halen de Öcalan’ın adını anmış değil, buna mukabil, Bahçeli ile mutabık olduğunu ifade ediyor, ayrıca “Vizyonumuz aynı” diye de “gelecek planlaması”nda farklı düşünmediklerini seslendirmiş oluyor.
Erdoğan ayrıca son grup konuşmasında Bahçeli’den farklı bir “açılım” daha yaptı; Kandil’e seslendi. “Silâhları gömerlerse önlerini açarız” dedi. Bahçeli Öcalan’a “DEM grubunda silâhları bırakma çağrısı yapsın” çağrısında bulunmuştu, sonra Öcalan’ın Meclis’te konuşmasına yönelik tepkilerden etkilenmiş olsa gerek, çağrısını “DEM’liler İmralı’ya gitsin” diye düzeltmişti.
İşte Erdoğan “Silâhları gömün, önünüzü açalım” diye doğrudan Kandil’e sesleniyor.
Bahçeli Öcalan’a “umut” kapısını açmıştı, Erdoğan’ın “Önünüzü açalım” cümlesi neyi kapsıyor, o henüz belli değil.
Bu açıklamalardan Ankara’nın nereye geldiğini okumalıyız?
Ankara’nın zihnindeki asıl ukdenin Suriye’deki PYD-YPG yapılanması olduğunu tahmin edebiliriz. Orası hem Kandil ile bağlantılı hem de Amerika’nın desteğinde bir “Devlet potansiyeli” içinde geliştiriliyor. Amerika’nın eğitip donattığı bir silahlı güce sahip, artı, devlet yapılanması gibi teşkilatlanıyor.
Ankara, Kuzey Irak Kürdistan Özerk yönetiminin Türkiye’ye yansımasından tedirgindi, sanki şimdi şimdi, onu kendi içinde kabul edilebilir hale getirmiş görünüyor. Orası da Türkiye’nin hassasiyetini tırmalayacak bir görüntü vermemeye itina ediyor. En son Türkiye’nin tepki gösterdiği “Referandum”u yapmaktan vazgeçti mesela.
Ama YPG-PYD yönetimi başından beri Kandil ile ve onun Türkiye içindeki siyasi yansıması ile bağlantılı oldu. Rojava – Kobani gerilimi yaşandı. Hendek olayları ve özerklik ilanları ile Çözüm sürecinin akamete uğraması Suriye’deki yapılanma ile ilgili…Dolayısıyla şu an içerde gelişen süreç, Suriye’deki yapılanmanın geleceği ile ilgili.
Biliyoruz, Kuzey Irak Kürt yönetiminin silâhlı gücü var. 300 – 500 bin civarında bir askeri, sınırlı da olsa bir silâh donanımı mevcut. Ama Türkiye onlara “Silâhları gömün” gibi bir çağrıda bulunmuyor. Çünkü o silahlar Türkiye’ye karşı yönelmiyor.
Şimdi burada önemli soruya geliyoruz:
-Acaba Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Silâhları gömün önünüzü açalım” çağrısındaki “Ön açma” vadi, Suriye’deki yapılanmaya “Kuzey Irak benzeri bir müsamaha”yı mı içeriyor?
Bahçeli’nin. “Öcalan gelsin DEM grubunda konuşsun” ya da “DEM’liler İmralı’ya gitsin, Öcalan’a silahları bırakma çağrısını yapmasını istesin” şeklindeki “Öcalan açılımı”na bakarsak, akla, “Öcalan Kandil’e nasıl bir silahları bırakma çağrısı yapacağı” sorusu geliyor. Yani silahları ne karşılığında bırakacakları sorusu… Bu soruyu sorar Kandil. Ya da Öcalan’ın Ankara’ya bu soruyu sorduğu, Ankara’dan Kandil’i tatmin edecek bir cevap aldığı düşüncesiyle değerlendirme yapar.
Evet, 2013 Nevruz’unda Öcalan’ın çağrısı “Silâhlı mücadele dönemi bitti” şeklindeydi. O zaman “Dağdan inip ovada siyaset yapma” jargonu da konuşuluyordu. Ama Suriye denklemi içinden Amerika “İŞID’la mücadele” adına YPG-PYD ağırlıklı bir SDG çıkardı, eğitti, ağır silahlarla da donattı.
Uzun süredir Türkiye – Amerika ilişkilerinin de en çok gerilim oluşturduğu alan orasıdır. Kürt siyaseti, bu gerilim içinden ikinci bir “Kürt özerk yapısı” çıkarmak üzerinde yürüyor. Geçen Ayla Akat Ata’nın sözlerinden yola çıkarak Kürt siyasetinin bu tür uluslararası gerilimlerden nasıl gelişme beklediklerini yazdım. Kuzey Irak Kürt yönetimi Körfez geriliminin içinde doğdu, YPG-PYD yapılanması da Suriye geriliminin içinde doğmaya çalışıyor.
Türkiye Kuzey Irak yapılanmasına mesafeli idi. Şimdi Suriye’deki yapılanmaya da tepkili.
Ancak Kuzey Irak Kürt yapılanması de facto bir ilerleyiş içinde. Türkiye de o yapı ile ilişkiyi normalleştiriyor. Bir anlamda fiili olanı kabul ve iyiye geliştirme noktasında.
Yukarda sorduğumuz soruyu tekrar etme zamanıdır:
-Acaba Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Silâhları gömün önünüzü açalım” çağrısındaki “Ön açma” vadi, Suriye’deki yapılanmaya “Kuzey Irak benzeri bir müsamaha”yı mı içeriyor?
İçerdeki Kürt siyaseti de – sanırım buna Ak Parti içindeki Kürt siyasetçiler de dahildir- “Dışardaki Kürtleri tehdit olarak görmek yerine, Türkiye’nin dost hinterlandı haline getirmek daha mantıklı değil mi?” söylemi etrafında oluşuyor.
Devlet cenahında ise, öteden beri, Kürtler konusu “dış oluşumların iç yansımaları”ndan kaygı üzerine gelişir. “Irak’ta, Suriye’de Özerk Kürt yapılanmaları oluştu, Türkiye içinde de böyle bir talep gelişirse…” kaygısı…
Ayla Akat Ata “Kürtler statü istiyor” demişti. Nedir o statü?
Öcalan’ın bir şekilde devreye gireceği siyasi zeminde etnik bilinci yükseltilmiş bir Kürt siyaseti neyi talep edecek? Mesela Ankara’nın “kayyım siyaseti” sadece terör bağlantılı bir uygulama mı, yoksa bir alanda yoğunlaşmış Kürt siyasetine yönelik hassasiyetin ifadesi mi?
Bir de şu: Acaba Kürt siyaseti, Erdoğan’ın yeniden seçilebilmesinin önünü açacak iradeyi sergilerse her şey başka türlü olabilir mi?