Artık yeni bir gündemimiz var: Yeni anayasa.
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Türkiye’nin yeni bir anayasayı çalışmasının zamanı gelmiştir... Cumhur İttifakı olarak bir anlayış birliğine varmamız halinde önümüzdeki dönemde yeni anayasa için harekete geçebiliriz” açıklamasını yaparak, gündeme anayasa tartışmasını eklemiş oldu. Adalet Bakanı Gül “Sayın Cumhurbaşkanımızın yeni anayasa vurgusu hepimiz için heyecan verici bir müjdedir” ifadesiyle Erdoğan’ın yeni anayasa vurgusunu güçlü olarak destekledi.
Gül’ün açıklaması “Hukuk reformumuzun temel hedeflerinden biri olan yeni, sivil ve demokratik bir anayasayı hayata geçirmek; geleceğimize, çocuklarımıza bırakacağımız en değerli miraz olacaktır” tümcesiyle bitiyordu.
Devlet Bahçeli de, Cumhurbaşkanı’nın çağrısına “koşulsuz destek vereceklerini” söyledi.
Bu açıklamalar yapılırken, Boğaziçi Üniversitesi’nde sessizce gösteri yapan öğrencilere polisin hem orantısız şiddetine hem de onur kırıcı yaklaşımına şahit olunuyordu. Bu gösteriye sağlık koşulları da neden gösterilerek izin verilmezken, aynı anda Boğaziçi öğrencilerini protesto eden başka bir grubun yaptığı gösteriye izin veriliyordu.
Türkiye’nin, aynı günde birbirlerine zıt gelişmelerin yaşandığı çelişkilerle dolu bir ülke olduğunu biliyoruz. Boğaziçi öğrencilerine uygulanan şiddet ile yeni anayasa vurgusu ve müjdesinin aynı gün olması da en azından ironik bir durum olarak görülmeli.
Daha da önemlisi ne Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ne Adalat Bakanı Gül’ün ne de Devlet Bahçeli’nin açıklamalarında bu yıl yüzüncü yılını kutladığımız (ya da başta hükümetin kutlaması gereken) ve yaklaşık 170 yıllık Osmanlı-Türk Anayasa tarihinin en “devrimci, demokratik ve kurucu” anayasası olan 1921 Anayasası’na gönderme yoktu.
1921 Anayasası devletin tepesinde unutulmuştu.
2021 yılının 1921 Anayasası’nın yüzüncü yılı olduğu toplum içinde unutulabilir. Hatırlatıldığı zaman da, unutulma yerini yüzyıl önce böyle bir anayasa yapanları takdir etmeye dönüşebilir.
Fakat, anayasa konusunun en önemli aktörleri olan hem Cumhurbaşkanı’nın hem Adalet Bakanı’nın hem de uzunca bir metinle yeni anayasanın önemini ve gerekliliğini anlatarak “Cumhur İttifaki birlik içinde hazırdır” diyen Bahçeli’nin, yeni anayasa müjdesi verirken 1921 Anayasası’nı unutmuş olmaları bana ilginç geldi.
Bu unutma durumu şu soruyu aklıma getirdi: Yüzyıl önce, çok zor koşullarda, sanki yüzyıl sonraki Türkiye’yi hayal ediyormuşcasına hazarlanan 1921 Anayasası gibi bir anayasayı yüz yıl sonra bu hükümet yapabilir mi?
Keşke, ama ciddi şüphelerim var...
1921 ANAYASASI
Yüz yıl, bir asır, geriye gidelim.
Tarih, 20 Ocak 1921: I. Meclis’de 1921 Anayasa’sı kabul edilir.
Kısa bir metindir. 23 madde ve bir ek madde’den (Madde-i Münferide) oluşur.
Çok zor şartlarda, savaş koşullarında hazırlanmış ve kabul edilmiş bir metindir.
Bununla birlikte, 1921 Anayasası, içerdiği vizyon ve özgünlük ve kabul edilişindeki oydaşma niteliği içinde, yapılışından yüz yıl sonra hâlâ en devrimci en demokrat ve farklı kimlikler arası oydaşmayı sağlamış tek anayasadır.
Ergun Özbudun, 1921 Anayasası üzerine yazdığı çok önemli kitabında, 1921 Anayasası’nı, Osmanlı-Türk Anayasa tarihinin “Kurucu Meclis tarafından yapılan tek Anayasası” olarak tarif eder ve “kurucu metin” olarak ele alır.
Bülent Tanör, anayasaları çözümleyen ve karşılaştıran önemli çalışmalarında, 1921 Anayasası’nı, bu tarihin “en demokratik, hatta tek demokratik Anayasa metni” olarak görür.
Belki de en önemli, 1921 Anayasası’nı oluşturan 23 maddenin 14 maddesi “yerel yönetimler” ve devlet idaresinde “yerelin önemi” üzerinedir. Savaş şartlarında, fakirlik içindeki Anadolu topraklarında, çok zor şartlarda, devlet idaresini yerele önem vererek düşünmek, evet, oydaşma sağlamak için “pragmatik” bir adımdır ama aynı zamanda da vizyoner ve geleceği gören bir niteliktedir.
Bugünün “Kentli Türkiyesi”ni sanki hayal etmiş bir vizyonu içermektedir.
1921 Anayasası, I. Meclis’de, ciddi tartışmalar sonucunda “oydaşma” ile kabul edilmiştir. Bu niteliği içinde de, anayasa tarihi içinde ilk ve tektir.
30 Ekim 1922’de Osmanlı İmparatorluğu son bulmuştur. Bu bağlamda da 1921 Anayasa’sı“yeni devletin ilk ve kurucu anayasası”dır.
Son olarak, 1921 Anayasası etnik, dinsel ve kültürel kimliklere atıf yapmaz; etnik sıfatları içermez. Bununla birlikte, bugün çok ihtiyacımız olan eşit vatandaşlık için alt yapıyı ve ön zihniyeti taşır.
Kemal Gözler, Murat Sevinç, Vahap Çoşkun v.b ciddi hukukçular da çalışmalarında 1921 Anayasası’nın devrimci, kurucu, demokratik, ve oydaşma ile kabul edilmiş olma niteliklerinin altını çizerler.
1921 Anayasası’nı içerdiği vizyon ve özgünlük içinde anlamak için, Cumhuriyetin 75. Yılı armağanlarından biri olarak yayınlanan Mustafa Kemal Paşa’nın “Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Taslağı” metnine bakabilir.
YENİ ANAYASA
Bu anlamda, Türkiye’ye yeni anayasa müjdesi verilirken devletin tepesinin 1921 Anayasası’nı unutmuş olması en azından ilginçtir.
Evet, Türkiye’nin yeni, demokratik ve sivil anayasaya gereksinimi vardır. Bugün yüzde 73 oranında kentleşmiş bir ülke olan Türkiye’nin, diğer bir değişle, “Kentli Türkiye”nin yönetimi ancak demokrasi, denge ve denetleme, çoğulculuk, liyakat ve kapsayıcı yönetim ilkeleri üzerine kurulacak yeni ve demokratik bir anayasayla olur.
Evet, Türkiye toplumu yeni ve demokratik anayasa istemektedir ve böyle bir anayasanın içerdiği felsefenin ne olması gerektiği üzerine doğru görüşlerini de her fırsatta ortaya koymaktadır.
Evet, sivil toplumun, üniversitelerin, hatta bireylerin “katılımı”nı ve AK Parti, CHP, MHP, HDP arasında “oydaşmayı” olanaklı kılabilecek bir “anayasa yapım süreci”ni içeren ama siyasi partiler tarafından engellenen 2011 Yeni ve Demokratik Anayasa Yapım deneyimi kaçan önemli bir fırsattır.
Bu deneyimin önemine inanmış ve başarısı için ciddi olarak çalışmış biri olarak bu kaçan fırsata hâlâ çok üzülürüm.
Türkiye, tarihsel olarak ve yaşadığı deneyimler içinde, yeni ve demokratik anayasa yapma kapasitesine sahiptir.
1921 Anayasa’sı buna örnektir.
Yüz yıl sonra, 2021’de yeni anayasanın zamanı gelmişse, 1921 Anayasası’nın hatırlanmasının ve “başarı ölçütü” olarak kullanılmasının çok faydalı olacağı önerisini yapmak isterim.
Bir yönüyle “yıkıcı kutuplaşma” sorunu yaşayan “bölünmüş Türkiye”nin, diğer yönüyle “Kentli Türkiye”nin ihtiyacı olan anayasa, 1921 Anayasası’ndan daha vizyoner ve özgün olmak zorundadır.
Şu soruyla bitirelim: Öneriyi yapan Cumhur İttifakı bunu ister mi? Göreceğiz...