YRD. DOÇ. DR. YUSUF ÇINAR
Soğuk Savaş sonrasında süregelen, ABD’nin küresel hegemonya tartışmalarının arasında 11 Eylül saldırılarının gerçekleşmesi, gözlerin yeniden Afganistan’a odaklanmasına sebep olmuştu. Afganistan, Başkan George W. Bush döneminde ABD’nin terörle mücadelesinde “prestij” meselesi haline dönüşmüştü. Başka bir ifade ile, ABD’nin küresel hegemon olduğunu gösteren “Sonsuz Özgürlük Operasyonu” (Enduring Freedom Operation) başlatılmıştır. ABD’nin Afganistan müdahalesi 19. yüzyıldaki Büyük Oyun’dan farklı olarak rakipsizdi ve kendi gücünü dünyaya göstermek amacıyla yapılmıştı. Bir bakıma, ABD’nin dünya politikasında varlığının bu tür, “havuç-sopa” politikasının devamlılığını sağlayacak operasyonlar aracılığıyla tahakküm edildiği söylenebilir. Nitekim ABD’nin Afganistan operasyonu Rusya tarafından terörle mücadele konsepti bağlamında desteklenmişti. ABD’nin müdahalesi başarı ile gerçekleşmiş olsa da sağlıklı bir Afganistan devleti yaratılması konusunda başarının sağlanamadığı söylenebilir. Afganistan devleti, Kabil dışında otorite sağlama konusunda hâlâ sorunlar yaşamaktadır.
Rusya’nın Afganistan’ı dünya politikasında kendisini tekrar göstereceği bir yer olarak görme eğiliminin arttığı söylenebilir.
“Sovyet Ordusu neden Afganistan’a gönderildi?” sorusu Rusların aklını sıklıkla kurcalasa da SSCB’nin almış olduğu müdahale kararının yanlış olduğundan yola çıkılarak bir pişmanlık yaşandığını söylemek zordur. Ruslar, SSCB’nin çok aceleci müdahale şeklinden dolayı Afganistan’da başarısız olduğunu düşünmektedir. Putin’in Afganistan gazilerini ziyareti esnasında Afganistan’da yapılan mücadeleden övgü ile bahsetmesi Rusya’nın Afganistan stratejisi için kilit konumdadır. Rusya’nın Afganistan’a ilgisinin sembolik değerlerle yüklü olduğu ve Afganistan’ı dünya politikasında kendisini tekrar göstereceği bir yer olarak görme eğiliminin arttığı söylenebilir. Rusya, Afganistan’da yaşanılanların bir numaralı sorumlusu olarak ABD ve NATO’yu görmektedir. NATO güçlerinin 2013 yılından itibaren çekilme sürecinin akabinde Rusya’nın Afganistan’a 10 bin adet kalaşnikof yardımında bulunması, yakın dönemde ise “IŞİD ile mücadele etmek amacıyla” Taliban ile istihbarat ve bilgi alışverişi hususunda işbirliği yapması Afganistan’a olan ilgisinin niteliğini anlamak hususunda önemlidir.
ÇİN’İN BÖLGE POLİTİKASI
Bir yol bir kuşak projesi için Çin Kalkınma Bakanlığı öncülüğünde 890 milyar dolar bütçe ayrılmıştır. Çin bu proje ile bölge ülkeleri arasında bir beklenti ve rekabet yaratmıştır.
Çin’in Afganistan ile 97 km sınırının bulunması, buradaki gelişmeleri kendi güvenliğinin bir parçası gibi görmesine sebep olmuştur. Afganistan ise Çin’in bölge üzerinde etkisini artırdığını düşünürken iç huzurunun Çin olmadan inşa edilebileceğini düşünmemektedir. Çin ise Afganistan’ı, bölgede prestijini artırma imkanı olarak görmektedir. Çin’e göre, bölgede istikrar artarsa Çin’in kurmaya çalıştığı ticaret ve etkileşim ağı daha sağlıklı işleyebilir. Böylece Çin, Afganistan’ın güvenliğine katkı sunarak kendi pazar güvenliğini de garanti altına almaya çalışmaktadır. Başkan Obama döneminde Afganistan’dan asker çekme meselesiyle ilgili yaşanılan kararsızlıkların Çin’i Afganistan konusunda daha da cesaretlendirdiği söylenebilir. Dolayısıyla Çin’in “Afganistan’ı Afganlara bırakın” söyleminin arka planına bakıldığında Çin’in Afganistan’a olan ilgisi daha iyi anlaşılabilir . Özellikle Afganistan’ın altyapı ve enerji sektöründe Çin şirketlerinin aktif olması Çin’in Afganistan’daki prestijini artırmaktadır.
TALİBAN İLE BARIŞ GÖRÜŞMELERİ
Taliban’ın ortaya çıkma sürecindeki ve sonrasındaki gelişmeler, Taliban’ın yükselişini engelleyememiştir. Afganistan’da devletin başkent ve etrafındaki bölgede otoriteyi ele almasına rağmen ülke genelinde aynı otoriteyi sağlayamaması bugüne kadar Taliban’ın güçlü bir şekilde hayatta kalmasını sağlamıştır. Obama döneminde ABD’nin Afganistan’dan çekilme senaryolarının konuşulması dâhilinde Taliban ile barış görüşmelerinin gerçekleşebileceği de dillendirilmiştir. Taliban içerisinde görüşmeler yapılsın diyenler olduğu gibi görüşmelere karşı olan üyeler de olmuştur. Taliban, Afganistan’da yaşananların birinci sorumlusu olarak ABD’yi ve Afganistan hükümetini sorumlu tutmaktadır. Bu ortamda müzakerelerden olumlu sonuç beklemenin çok mantıklı olmadığı söylenebilir. ABD’nin Afganistan konusunda uzun dönemli bir stratejiden yoksun hareket etmesi müzakerelerden olumlu sonuç alınmasına engel bir diğer nedendir. Çünkü Afganistan’da afyon ticaretinin 3 milyar doların üzerine çıkmasının ve Taliban’ın uyuşturucu ticaretindeki rolünün ne olacağı hususlarının netleştirilmeden Taliban ile müzakerelere başlanmasının müzakerelerin ölü doğmasına sebep olduğu iddia edilebilir. Nitekim 2013 Haziran’ında Taliban’ın barış müzakerelerini yürütmek için Katar’da açmış olduğu “Afganistan İslam Emirliği Taliban Ofisi”, Afganistan hükümetinin sert çıkışı sonrasında kapatılmıştır. ABD’nin isteği neticesinde Taliban ile müzakere fikrinin gerçeklerden uzak, Obama’nın “iyimserliğinin” bir yansıması olduğu yorumu yapılabilir. Hatta Obama’nın bu iyimserliğinin, gittikçe radikalleşen dünyada “muhafazakâr” bir hareket olarak Taliban’ı ehlileştirebileceğine inanmasından kaynaklandığı da vurgulanabilir.
Bölge devletlerinin reflekslerinin Irak-Suriye’de süren vekalet savaşlarının Afganistan’a sıçramasını önleyip önlemeyeceğini zaman gösterecek.
Taliban kurulduğunda Afganistan’da ideal İslam toplumu yaratmayı kuruluş amacı olarak ilan etmişti. Toplumsal mesaj ve ceza sistemini işleterek toplumsal desteğini diri tutmaya çalışmıştır. IŞİD ise Taliban’ın aksine görece geniş bir dünya tasavvuru ortaya koymaktadır. IŞİD, halifelik kurumunu faaliyete geçirerek dünya çapında bir siyasi güç elde etmeyi amaçlamaktadır. IŞİD, Afganistan’ın doğusunda kendine destek bulmuş ve Taliban’a Afganistan’da meydan okuyan ilk örgüt olmuştur. Taliban’ın IŞİD ile mücadele etmede kararlı olmasının en önemli sebebinin Afganistan’da tekel oluşturan otoritesinin sarsılmasıdır. Öyle ki Taliban, gözden düşen komutanlarını IŞİD’in ayartabileceği korkusunu yakından hissetmektedir. Bunun yanında Afganistan’da işsizliğin çok yüksek olması ve IŞİD’in militanlarına aylık bağlaması da Taliban’ın toplumsal tabanını kaybetme endişesi yaşamasına sebep olmaktadır. IŞİD Afganistan’da hâkim olduğu alanlarda uyuşturucu ekimini yasaklamıştır. Kendisine itaat etmeyenleri ise acımasız bir şekilde öldürmektedir. IŞİD’in bölgede tutunmasına izin vermeyeceğini belirten Taliban, IŞİD’in İslam birliklerinin bölünmesine sebep olduğunu iddia ederek 2015 Haziran’ından itibaren IŞİD’e karşı silahlı mücadele başlatmıştır.
Son tahlilde zayıf bir devlet statüsünde olan Afganistan, kendi topraklarının yüzde 30’unu kontrol edememektedir. Zengin doğal kaynaklara sahip olsa da kırılgan siyasi yapısı sebebiyle büyük güçlerin ve radikal örgütlerin çatışma alanı olmaya devam etmektedir.
TRUMP’TAN SONRA NE OLACAK
Uluslararası toplum Afganistan’da “zayıf devlet”i geliştirmek isterken -Doğu Timor örneğindeki gibi- toplumun desteğini alma konusunda başarılı olamamıştır. Bu durum bölgenin radikalleşmeye müsait toplumsal yapısı ile birleşince IŞİD terör örgütü bölgede kendisine taban bulmuştur. IŞİD’in Afganistan’daki temel amacının dünyanın dikkatini güç kaybettiği Irak ve Suriye’den Afganistan’a çekmek olduğu iddia edilebilir. Tüm bunlara karşın, Rusya ise Afganistan’ın geleceği konusunda ABD’den Ukrayna ve Suriye krizinden sonra gitgide farklı düşünmektedir. Bu bağlamda ABD’nin kararsız Afganistan politikası ile Rusya’nın ekmeğine yağ sürdüğü söylenebilir. Şöyle ki, onca belirsizliğe rağmen 2014 yılında ABD Hava Güçleri, Afganistan’da 13 bin sorti yaparken 2016 yılında bu sayı 2 bin sortiye düşmüştür. Bölgede radikal yapılanmaların artmasına rağmen ABD, Irak’ta yaptığı hatayı Afganistan’da da yinelemekte ve “zayıf bir devletle” radikal grupları baş başa bırakmaktadır. Yeni ABD Başkanı Donald Trump, Afganistan’ın geleceği hususunda Obama döneminden farklı bir yol izleyebilir. Buna rağmen, ABD’nin Trump ile Afganistan’da başarılı olacağını söylemek pek doğru olmayacaktır. Çünkü Trump da Obama gibi Afganistan konusunda uzun soluklu bir dış politika planına sahip değildir. Diğer yandan 2016 yılının son günlerinde Afganistan’ın istikrara kavuşması için yapılan ve ABD’nin katılmadığı bir dizi toplantıya tanıklık edildi. Bu minvalde Rusya, Çin ve Pakistan temsilcileri Moskova’da gerçekleştirdikleri ortak toplantıda IŞİD’in Afganistan’daki gücünden duyulan endişelerini paylaşmıştır. Pakistan ayrıca 2016’nın son günlerinde Afganistan ve Taliban yetkililerini bir araya getirmiş olsa da somut bir sonuç alamamıştır. Kısacası, bölge devletleri Afganistan’ın iç huzurunun sağlanması için refleks gösterseler de bu reflekslerin Irak ve Suriye’de devam eden vekâlet savaşlarının Afganistan’da parlamasını önlemeye yeterli olup olmayacağını zaman gösterecektir.