İNCİ DÖNDAŞ/İSTANBUL
Bugün, ‘hocaların hocası’, 20 ve 21. yüzyılın alimi Profesör Halil İnalcık’ın vefatının ikinci yıldönümü. Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nden 1972 yılında, Chicago Üniversitesi’nden 1987’de emekli olduktan sonra Bilkent Üniversitesi’nde 23 sene boyunca bilim yaşamını sürdüren İnalcık, arkasında 80’e yakın bilimsel eser bırakarak 25 Temmuz 2016 günü 100 yaşında iken vefat etti. Onun hayatının 23 yılına tanıklık eden bir isim var: Neşe Sarısoy Karatay. Yönetmen olan Karatay, 1993’te başladığı Halil İnalcık ile olan tarih- belgeselleri yolculuğunu, son yapımı ‘Halil İnalcık Yüzyıllık Çınar’ belgeseliyle tamamladı. Geçen yıl gösterilen ve Sedat Simavi Televizyon Ödülü’nü kazanan belgeselde bir dâhinin hayat hikayesine tanıklık ediyorsunuz. Belgeselde, kamera arkası çekimlerden, Halil İnalcık’a ait hiç yayınlanmamış görüntüleri, büyük bilge ile yapılmış çok özel anların röportajlarını ve yeri doldurulamaz bilimsel çalışmalarından oluşan bölümler ve onun son yıllarını izliyorsunuz. İnalcık ile pek çok belgesel ve TV programına imza atan Karatay ile ‘yüzyıllık çınar’ı, onunla anılarını konuştuk...
Halil İnalcık ile nasıl ve ne zaman tanıştınız? Belgesel yolculuğunuz nasıl başladı?
Tanışmam onun Türkiye’ye döndüğü 1993 yılının yaz aylarına rastlıyor. TRT’nin iki kanallı zamanlarıydı. 20’li yaşlarımın verdiği heyecanımın dorukta olduğu asistanlık yıllarımdı. Dünyaca ünlü Osmanlı tarihçisi Prof. Halil İnalcık Hoca ile röportaj yapacaktık. Konuşmasını nerede kestiğini bildiği halde bizim dikkatimizi ölçmek için ‘Nerede kalmıştık Neşe?’ diye soruyordu. Bilhassa kaldığı yerden konuşmayı devam ettirmiyor, tarihin farklı karakterleri ve dönemlerinden bağlantı kurup konuşmayı bir gün önce kaldığı yere getiriyordu. Böylece Halil Hocam tarihin devam eden bir süreç ve aslında geçmiş ve gelecekle ne kadar bağlantılı olduğunu vurgulamak istiyordu.
Birlikte neler yaptınız?
Çok şükür ki hocanın sağlığında yaptığım ‘Halil İnalcık ile Sözlü Tarih’, ‘Osmanlı Devleti’nin Doğuşu’, ‘Fatih ve Fetih’, ‘Halil İnalcık ile Tarih Sohbetleri’ adlı program ve belgesellerle onun yüzlerce saat süren çalışmalarını TRT arşivine kazandırma imkanım oldu.
İnalcık ile nerelerde çekimler yaptınız?
Yaptığımız ikinci ve uzun soluklu çalışma ‘Osmanlı Devleti’nin Doğuşu’ belgeseliyle oldu. 1998 yılının yaz aylarında hoca 82 yaşındaydı. Çekimlere tarihi olayların geçtiği mekanlar, köyler, dağlar, tepeler ve ovalarda devam ediyorduk. Hocam ilerlemiş yaşına rağmen asla yorulmuyor, bizi geride bile bırakıyordu.
Onunla çalışma sisteminizi anlatabilir misiniz?
Çekimler sırasında bir hafta çalışır bir hafta dinlenirdik. Saha araştırmalarına büyük önem veriyordu. O dönemde yazılmış kroniklerin ve tarihi kaynakların doğruluğunu keşfetmek üzere Osmanlı Devleti’nin kurulduğu bölgelerde, savaş yapılan alanlarda onun çizdiği rotada çekimler yapıyorduk. Halil Hocam saha çalışması sırasında kaynaklardan okuduklarını yeryüzü şekilleri ve yer adlarıyla karşılaştırıyordu. Böylece kaynağın doğru olup olmadığını araştırıyordu. 82 yaşındaki hoca gerçeği keşfetmek adına, yorulmak nedir bilmeden dağları, bayırları elindeki sayfalar dolusu notla beraber aşıyordu. ‘Çekimler sırasında ‘Ağzımdan yanlışlıkla çıkabilecek bir sözün telafisi mümkün olmaz’ demişti. Sabah erkenden kalkıp o günkü konuşması hakkında notlar tutuyor, kaynakları okuyor, tekrar tekrar kontrol ediyordu.
Unutamadığınız birkaç anekdotunuzu anlatır mısınız?
Hoca 100 yaşında vefat etti ve neredeyse son nefesine kadar çalışmıştı. Tabii biz de merak ediyorduk. Hocaya uzun ve sağlıklı bir yaşam sürdürmesinin nedenlerini sormuştuk. O da ‘Bir anne sütü, 2 yaşına kadar anne sütü ile beslenmişim. İkincisi öğle uykusu’ dedi. Öğleden sonra eğer uzanacak bir yer bulamazsa bir sandalyede bile olsa gözlerini kapatır bir beş dakika da olsa uyumaya, beynini dinlendirmeye çalışırdı. ‘Üçüncüsü aşk’ dedi. Bu aşkın tarih aşkı olduğunu düşünüp konuyu açmadık. ‘Mutlaka kendinize bir hedef seçmelisiniz’ derdi.
Bir diğer anımız ise Bursa’daki Kestel Kalesi’nde yaşandı. Kaleyi çekmek için gittiğimiz 9 Ağustos 1998 günü, büyükçe bir anlaşmazlık çıktı. Kestel Kalesi’ne çok sıcak bir günde öğle saati 12.00 civarında geldik. Genellikle çekimleri sabahları ve akşam güneşinde yapmayı tercih ederiz. Ancak hocam daha sonra Geyikli Babasultan şenliklerinde konferans vereceği için acele ediyordu. Oradan geçerken de burayı çekelim diyerek arabaları durdurdu, ‘Hemen çekelim, gidelim’ dedi. Güneşin önünde durdu, arkasında da kale vardı. Konuşmaya başladı. Biz ne yapacağız? Hoca konturda kaldı, güneşe karşı nasıl çekeceğiz diye kara kara düşünüyorduk. Zafer Karatay, ‘Hocam bakın güneş arkanızda, kamera hiç bir şey görmüyor. Karanlık görüntüler. Kalenin öbür tarafından, öbür açıdan çekelim’ diyerek hocayı ikna etmeye çalışıyor, ‘Akşamüstü gelelim’ diyordu. Hoca kızarak kalenin konuşmak için en uygun yerinin orası olduğunu söyledi. Ve en son ‘Zaviyeyi ben belirlerim’ diyerek hışımla arabaya bindi ve gitti. Hızla giden arabanın peşinden bütün ekip kalakaldık. Tarihçinin anlatımı başka ölçülere dayanıyordu, Yönetmenin anlatımı başka ölçülere. Çekimlerimizi kısa sürede tamamlayıp biz de Babasultan’a doğru yola çıktık. Köyün girişinde Hoca arabanın yanında durmuş bizi bekliyordu. Onları görünce durduk, arabadan indik. Hoca gelip önce Zafer Karatay’ın, sonra hepimizin elini sıktı. ‘Kusura bakmayın çok sıcaktı sinirlendim biraz’ dedi. Özür diledi. Halil İnalcık kibar ve alçakgönüllü idi.
Ona belgeselcilik neler katmış olabilir, bu konuyu hiç konuştunuz mu?
Bunun gibi olaylardan sonra artık çekim çerçevelerine daha bir dikkat eder oldu. Kameramana burası olur mu diye sorardı? Ayrıca televizyonun bilgileri halka ulaştırmak için çok önemli olduğunu anlamıştı ve hoşlanmasa da kameraların karşısına çıkmayı o kadar da reddetmiyordu artık. Özellikle ilk belgesel ‘Osmanlı Devleti’nin Doğuşu’ndan sonra, yolda kendisine rastlayan sıradan halkın ilgisini görmüştü. Bilimsel kitaplarıyla ulaşamadığı kitlelere televizyon yoluyla ulaşmıştı. Bu yüzden de artık çekimlere daha önem vermeye başladı.
BU BELGESELİN YAPIMI ASLINDA 24 SENE SÜRDÜ
Kendi hayat hikayesini yazmamı isterdi, ‘Sen farklı yönlerimi biliyorsun. Bir çok anımız var seninle. Bilim adamları benim hayat hikayemi çok kitabi bir şekilde yazarlar. Oysa sen benim insani yönümü biliyorsun. Muhakkak bir kitap yazmalısın’ derdi. Bu vasiyetini kitap olarak değil ama ölümünden sonra ‘Halil İnalcık Yüzyıllık Çınar’ belgeseliyle yerine getirmem mümkün oldu. 1993 yılında başladığı Halil İnalcık ile olan tarih- belgeselleri yolculuğuna, ‘Halil İnalcık Yüzyıllık Çınar’ belgeseliyle son noktayı koydum. Bu, neredeyse çeyrek asra dayanan ‘24 seneye dayanan yapım süreci’ ile Türkiye belgeselcilik tarihinde bir ilk oldu aslında. Bu çalışmalarım sırasında Halil Hocamın beni izleyen ve denetleyen bakışlarını hep üzerimde hissettim.
ÜÇ SEDAT SİMAVİ ÖDÜLÜ'NÜ KAZANDI
1989 yılında Basın Yayın Yüksek Okulu, Radyo Televizyon Bölümü’nü bitiren Neşe Sarısoy Karatay, sinema televizyon alanında da yüksek lisans yaptı. Belgesel çekimlerine asistan olarak 1989 yılında başladı. Belgesellerinde genellikle tarihi ve siyasi olaylara yer veren Sarısoy, mesleğe başladığından beri televizyon programları ve belgesellerin metinlerini, senaryolarını kendisi yazıyor. Şimdiye kadar 125 bölüm belgesel, binlerce saat TV programı üretti. Üç kere TGC Sedat Simavi Yılın En İyi Televizyon Programı ödülünü kazanan Sarısoy’un belgeselleri arasında ‘Osmanlı Devletinin Doğuşu’, ‘Fatih ve Fetih’, ‘Gamalı Haç İle Kızıl Yıldız Arasında’, ‘ÖzüTürk’, ‘Kırımoğlu Bir Halkın Mücadelesi’, ‘Halil İnalcık Yüzyıllık Çınar’ da yer alıyor.