Yerli ilaç üretimine yönelik çalışmaların tartışıldığı bugünlerde İstinye Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden ilaçta yerlileşme hamlesi geldi. Türkiye’nin zengin geleneksel ve halk tıbbı birikimine sahip olduğunu belirten İstinye Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Abdullah Olgun, yerli ilaca giden en kısa ve hızlı yolun ‘kanıta dayalı geleneksel tıp’ olduğunu belirterek “Başlangıçta 200 yıl ve öncesine gidip o dönemlerde örneğin soğuk algınlığı ve grip gibi yaygın hastalıklar için kullanılan formülasyonlara bakacağız” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 14 Mart Tıp Bayramı’nda yerli ilaç üretimine çok önem verdiklerini vurgulaması ve eşi Emine Erdoğan’ın yerli ve milli ilacın gerekliliğine değinerek çalışmaların yapılması gerektiğini söylemesi üzerine, İstinye Üniversitesi yerli ilaç üretme konusunda çalışmalara başladı. Geleneksel tıptan kopuşun 1839 gibi çok eski bir tarihte başladığını belirten Olgun, laboratuvarda üretilen birkaç bin kimyasal maddeden ancak bir ilaca gidilebildiğini, bunun yaklaşık 10-20 yıl sürdüğünü ve 1-2 milyar dolara mal edildiğini söyledi. Olgun, oysa geleneksel tıpta kullanılan formülasyonlardan ilaca gitme şansının 8’de 1 kadar çok yüksek olduğunu kaydetti. Yerli ilaca giden en kısa ve en hızlı yolun ‘kanıta dayalı geleneksel tıp’ olabileceğini vurgulayan Olgun, Türkiye’nin çok zengin bir geleneksel ve halk tıbbı birikimine sahip olduğunu dile getirdi.
Olgun, geleneksel tıpta kullanılan formülleri bilimsel yaklaşımla günümüz diline çevirip, üretimden ticari aşamaya kadar en yüksek standartlara uyup, klinik etkililiklerini ve güvenliliklerini kanıtlayıp ilaca dönüştürmeyi hedeflediklerini aktardı. Bu sürecin hızlı olacağını ve çok fazla maliyet gerektirmediğini dile getiren Olgun “Üniversite olarak geleneksel ilaçlarla ilgili olarak izlenmesi gereken stratejinin bilimsel tarafını desteklemek üzere çalışma yürütüyoruz. Bu konuda Türkiye’deki mevcut aktörler, kendisini yetiştirmiş bilim insanları ve merkezlerle temas halindeyiz” diye konuştu.
İlk başta geleneksel tıptaki eski metinlerin doğru tercümesinden başlayacaklarını ifade eden Olgun, “Formülasyonların o metinlerdeki tariflere uygun olarak hazırlanması gerekiyor. O tariflere uymazsanız aynı etkiyi bulamayabiliyorsunuz. O dönemde kullanılan üretim araçlarını yeniden üretip onları devreye sokarak standart referans bir materyal oluşturup, klinik çalışmalarla bunların etkililiğini ve güvenliliğini göstermek istiyoruz. Bu konuda uzman ekibi oluşturmak için çalışmalara başladık” dedi.
Özellikle soğuk algınlığı ve grip hastalıklarında batı tıbbının önerdiği çok fazla etkili imkan olmadığını ifade eden Olgun, şöyle devam etti: “Türkiye’deki ilaç pazarının yaklaşık yüzde 35’inin bu tür ilaçlara gittiğini biliyoruz. Başlangıçta 200 yıl ve öncesine gidip, o dönemlerde soğuk algınlığı ve grip için kullanıldığını düşündüğümüz ve çok sayıda olabileceğiniz öngördüğümüz formülasyonlara bakacağız.”
GELENEKSEL İLAÇLARIN YAN ETKİSİ DÜŞÜK
Geleneksel ilaçların doğal kaynaktan elde edildikleri ve yıllarca tecrübe edildikleri için toksisite profillerinin daha düşük olmasının beklenebileceğini belirten Prof. Dr. Abdullah Olgun “Yan etkileri, geleneksel ilaçlarda saflaştırılmış molekül kullanılmadığı ve doğal kaynaktan elde edildiği için daha düşük olabilir. Tek bir molekül kullanıldığında toksisitesi daha yüksek olabiliyor” dedi.
İKİ-ÜÇ GÖZLEMDEN SONRA RUHSAT İÇİN BAŞVURABİLİRİZ
Geleneksel tıpta kullanılan formülasyonların tamamının taranması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Abdullah Olgun “Çünkü geleneksel formülasyonların ilaca gitmesi maliyeti, diğer kimyasallardan ilaca gitme sürecine göre çok daha ekonomik” diye konuştu. Olgun, süreci şöyle anlattı: “Ekibin içinde alanında çok uzmanlaşmış tıp tarihi hocamız olacak. Başlangıçta gıda takviyesi olarak kullanıma sokulduktan sonra da güvenliliklerini takip eden bir sistem kurmayı düşünüyoruz. 2-3 yıl kadar çok sıkı bir gözlem yapacağız. O süreçte herhangi bir sorun olmazsa ilaç ruhsatı için başvuruda bulunabiliyoruz.”