Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri António Guterres, Amerika-Fransa-Britanya üçlüsünün Rusya ve İran destekli Suriye’yi vurmasının, II. Dünya Savaşı sonrası dönemde, 1949-1990 yılları arasında Amerika-Sovyetler Birliği arasında yaşanan ‘Soğuk Savaş’a benzer bir döneme girme riskini ortaya çıkardığını söyledi: “Soğuk Savaş geri döndü, benzer diş bilemeyle ama farklı olarak”.
Guterres’in “Soğuk Savaş geri dönüyor” saptaması doğru. Fakat şu gerçeği de eklemeliyiz: Zaten, Rusya’nın önce Gürcistan’a, sonra Ukrayna’ya saldırdığı, Kırım’ı işgal ettiği 2014 yılından bugüne, Amerika liderliğinde, bazen genel olarak Batı, bazen Avrupa Birliği/Avrupa temelinde Rusya ile Soğuk Savaş yaşanmaya başlanmıştı.
Araya giren DEAŞ dönemi sonrası, Suriye rejimine yapılan hava saldırısı ile Batı-Rusya arasında yaşanan Soğuk Savaş’a dönüşün fişeği de atılmış oldu.
Suriye’de yaşanan savaş, sadece Suriye içi ve Suriye ile sınırlı bir “iç savaş” değildir; aynı zamanda, Amerika ile Rusya arasındaki güç ve çıkar çekişmesinin önemli bir boyutunu oluşturan bir “vekalet savaşı”dır da.
Şüphesiz ki, Suriye rejiminin masum insanlar üzerine kimyasal silahla saldırması kabul edilemez; insanlığa karşı işlenmiş suç niteliğinde olan bu saldırıları daha önce yapan Esad rejimine dur denmesi gerekmekteydi; Esad rejimine karşı, kimyasal silah depolarına ve laboratuvarlarına hava saldırısı düzenleyen Amerika-Fransa-Britanya üçlüsüne Türkiye’nin destek vermesi doğrudur.
Bununla birlikte, biliyoruz ki, Suriye’de yaşanan savaş, sadece Suriye içi ve Suriye ile sınırlı bir “iç savaş” değildir; aynı zamanda, Amerika ile Rusya arasındaki güç ve çıkar çekişmesinin önemli bir boyutunu oluşturan bir “vekalet savaşı”dır da.
Bugün Suriye, hem “çökmüş devlet” konumundadır hem kendi sınırları içinde iç savaş ve büyük bir insanlık trajedisi yaşanan bir ülkedir; hem de, büyük güçlerin bölgesel hegemonya savaşlarını yaptığı bir alandır.
Sn. Cumhurbaşkanı, “Suriye üzerinde bilek güreşi yapılmasın” derken haklıdır: çünkü, Amerika-Fransa-Britanya’nın bir seferlik saldırısı, Suriye rejimine ders vermek kadar, belki de daha fazlası, Rusya’ya da “biz buradayız” mesajını veriyordu.
Her ne kadar Suriye’ye yapılan hava saldırısı, bazı yorumcuların vurguladığı gibi “kısa, bir seferlik, gerisi çok fazla düşünülmemiş, orta dönemli bir strateji içermeyen bir saldırı” olsa bile, hiç şüphe yok, 2014’ten beri devam eden Yeni Soğuk Savaş’ı yeni bir aşamaya getirmiştir.
DEAŞ’ın askeri olarak yenilmesinden sonra, Amerika, sonra Britanya, şimdi de Fransa, bu hava saldırısıyla, sadece Suriye, Irak ve bölgede değil, küresel düzen içinde de, Rusya karşıtı bir tavır almışlar, ya da Rusya-Putin karşıtı konuma kendilerini yerleştirmişlerdir. Suriye kadar, Ukrayna, Balkanlar ve Kafkasya’da da, Amerika-Rusya, ya da Batı-Rusya karşıtlığı yakın dönemde yaşanacaktır.
Dahası, II. Dünya Savaşı sonrasından farklı olarak, Yeni Soğuk Savaş’la aynı zamanda ya da eş zamanlı olarak, Amerika-Çin arasında da “Yeni Ticaret Savaşı” süreci yaşanacaktır. Çin’i dikkatle izlemeye devam etmeliyiz. Yeni Soğuk Savaş’ın çok etkili kilit ya da oyun kurucu-bozucu aktörlerinin başında Çin gelecektir. Bu noktayı şimdilik sadece okuyucuların dikkatine sunmak istiyorum.
Peki, bu gelişmeler içinde Türkiye, nasıl bir yerde ya da vizyonla kendisini konumlandırmalıdır? Bu gelişmelerin Türkiye’ye etkisi ne olabilir?
TÜRKİYE VE ESNEK İTTİFAKLAR
Türkiye, Arap Baharı ile birlikte ve özellikle Suriye iç savaşı sonucunda son dönemde çıkmaza giren dış politikasını yenilerken ve Suriye-Irak sorununa yaklaşırken, “esnek ittifaklar” diyeceğimiz bir strateji izliyor.
Suriye sorununa yaklaşırken, Astana ve Soçi süreçlerinde, Rusya ve İran ile ittifaka girerken, ve “Rusya-İran-Türkiye üçlüsü” olarak hareket ederken;
Kuzey Irak Kürdistan referandumu sürecinde, “Bağdat-Tahran-Ankara” arasında ittifak oluştu.
Bu ittifaklar:
(a) İnsani yardım devleti olarak ve misafirperverlik ilkesi temelinde, ülkesi içinde, 3.2 milyonu Suriyeli olmak üzere 4 milyondan fazla mülteciyi barındırarak, mülteci krizinden en fazla etkilenen ülke olarak;
(b) Irak ve Suriye’de devletlerin çökmesi ve üniter yapılarını kaybetmeleri olasılığının yükselmesi sonucu, kendi “alansal bütünlüğüne karşı ciddi güvenlik riskleri”yle karşılaşan ülke olarak, Türkiye’nin girişimleri sonucunda ortaya çıkıyor.
Esnek ittifaklar, Türkiye açısından, gerek “bölgesel sorunların çözümü”, gerekse de “kendi alansal bütünlüğünü koruma ve ülke güvenliğini sağlama” açısından gerekli girişimler.
Esnek ittifaklar yaparken, Türkiye, aynı zamanda, Amerika-Rusya arasında kalmamayı; bu aktörler arasında tercih yapmamayı; dengeli bir yerde durmayı amaçlıyor. Bu bağlamda da, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Operasyonlarında, Rusya ve İran ile birlikte olan Türkiye, masum insanlara kimyasal saldırıda bulunan Esad rejimine karşı Amerika-Fransa-Britanya üçlüsünün gerçekleştirdiği hava saldırısını destekledi.
Esnek İttifaklar; Amerika-Rusya arasında “altın denge”, “fi” noktasında durma; bu girişimlere ek olarak, son dönemde Türkiye’nin gerek Almanya, Fransa, Britanya gibi önemli Avrupa güçleriyle, gerekse de Avrupa Birliği’yle ilişkilerini yeniden canlandırmaya çalıştığını görüyoruz.
Tüm bu noktalar şu anlama geliyor: Amerika-Rusya, Avrupa-Rusya, Batı-Rusya arasında Yeni Soğuk Savaş başlarken, Türkiye’nin de dış politikasında, farklı aktörlerle, kendisinin ve bölgesel sorunların çözümüne dönük esnek ittifaklar kurma stratejisine yöneldiğini görüyoruz. Türkiye, esnek ittifaklar ile etkin ve dönüştürücü olmayı amaçlıyor.
TÜRKİYE İÇİN RİSKLER
Peki, Türkiye, altın denge noktasında durmaya dayalı, Amerika-Rusya gibi iki büyük güç, iki hegemonik aktör arasında tercih yapmadan, ikisiyle farklı dönemlerde esnek ittifaklar kurabilen bir dış politikayı götürebilir mi?
Türkiye, esnek ittifaklar kurma gayreti içinde olsa bile, Rusya bugün, Amerika yarın, Türkiye’yi kendilerinden birini tercih etmeye zorlamazlar mı?
Amerika-Fransa-Britanya’ya karşı Suriye’nin yanında olan, hava saldırısını engelleyemeyen Rusya, Afrin’de Türkiye’yi zorlamaya başlarsa, Türkiye bu noktada nasıl bir yanıt verebilir?
Eğer, hava saldırısı sonrası Esad rejimi, Rusya ve İran’ın desteği içinde, İdlib’e bir saldırıda bulunursa, İdlib’in kontrolünde önemli bir rol oynayan Türkiye ne yapacak, nasıl bir tepki verecektir?
Yeni Soğuk Savaş tartışması başlarken, Türkiye, hava saldırısı sonrası, bu sorularla ya da sorunlarla karşı karşıya kalıyor. Bu hafta ve sonraki haftalar, yani yakın gelecek içinde, bu soruları, bu sorulara yanıtları tartışacağız.
Şunu biliyoruz; bugün gelinen noktada,
1) Ne Amerika ne Rusya, Türkiye’yi kaybetmek isteyecektir.
2) Yeni Soğuk Savaş döneminde, her iki aktör de, Türkiye’nin kendisinin yanında olmasını, Türkiye ile beraber hareket etmeyi isteyecektir.
3) Türkiye, Suriye ve Irak’ın ve de Orta Doğu’nun geleceği için “kilit devlet-bölgesel güç” konumunu sürdürmektedir.
4) Bununla birlikte, Türkiye’nin, gerek esnek ittifaklar stratejisi, gerekse de Amerika-Rusya arasında altın denge noktasında durması giderek zorlaşmaktadır.