Geçtiğimiz Cuma günü bir teknik sınava girdim. Maalesef sınavdaki başarı eşiğini geçemeyip, başarısız oldum. Her ne kadar üzülsem de, heybemden çıkan eski bir şiir ile kendimi teskin ettim.
Yıllar önce, acizane, bu fakirin kaleme aldığı bir "şiir" idi bu. İsmi de halet-i ruhiyeme pek uygun "Yenilen".
Hem yenilmiş olana bir hitap; hem de bir değişim, dönüşüm talebi.
Dünyanın bütün ezilenleri, kaybetmişleri için yazdığım; o sıralarda doğumunu beklediğim kızıma (sonradan oğlan olacağını öğrendik) ithaf ettiğim bir "şiir" idi. Ağabeyim, dostum Tunca Ünder bu "şiir"i bestelemiş, fakiri sevindirmişti.
Kaybetmek her an çok olası. Hiçbir şeyi değilse bile günü gelecek en önemli nimeti, yaşam nimetini kaybedeceğiz. O bile sonsuz bir başlangıcın muştusu.
"Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var" diyebiliyorsan, ne gam!
Belki de Nelson Mandela "Hiçbir zaman kaybetmedim! Ya kazandım ya da öğrendim!" derken haklıydı.
Lafı uzatmadan "şiir"e geçeyim.
Yenilen
Göğsünü kabartmıyor,
derin solumalardan başkası.
Kısa çöp, sona kalan
biri pay, biri namı...
Yenilen kahramanı
en hazin romanların
Mezar taşından gayrı
Yok anıtı adına.
Yenilen son bir nefes,
Kalksa düştüğü yerden,
Orda biter hikaye,
Sonu kimbilir nerden...
Ama bir gün erecek, adım gibi eminim;
en mutlu nihayete, yenilenin öyküsü
kitapların sonunda, boş kalan sayfalarda
ya da akrostişinde, çocuk şiirlerinin...
Pes etmek var mı? Hayır yok! Biz yarıştan sonra da koşan atlarız.
Ne diyordu Samuel Beckett:
"Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Gene dene, gene yenil. Daha iyi yenil."
Ben vakit kaybetmeden tekrar sınava hazırlanayım...