Bana kalsa sevgili okur, bu haftaki yazımda Rekabet Kurulu’nun Google hakkında verdiği serbest rekabeti ihlâl kararını ve Google’ın küsüp yatağını ayrı yerde serme tavrını yazacaktım.
Fakat benim de yazarları arasında bulunduğum Türkiye’nin ilk basılı hacker dergisi Arka Kapı Dergi ekibinin kaşlarını çatık görünce, ta ötelerden dertleriyle hemhal oldum.
Arka Kapı Dergi 2018 Şubat ayında yayın hayatına başladı. 2 ayda bir çıkan, kendi halinde, tek gayesi hacker kültürünü Türkiye’de yaymak olan bir dergi. Hem editörü olduğum dönemden, hem sonraki süreçten çok iyi biliyorum ki ne çekirdek ekibin ne de yazarlarının bu işten para kazanmak gibi en ufak bir beklentileri yok. Yaptıkları işi severek ve gönülden yapan bir ekip.
Türkiye’de hiçbir başarı cezasız kalmaz ya, Arka Kapı’nın derdi de bundan hali değil. Çizgisi ve duruşu olana düşmanlık şark ahalisinin günlük ritüellerindendir.
Arka Kapı’nın Wikipedia ve VPN yasakları konusunda yaptığı yayınlar, dijital haklar konusundaki tavizsiz duruşu dergiyi hedef tahtasına oturttu. İstenmeyen çocuklar ilan edildiler. Sektöre yıllarını vermiş kadrosu eskiden tüm etkinliklerin konuşmacı ve eğitmen listesinde iken, şimdi kapılarını kimse çalmaz oldu. Düşmanlıkta sınır tanımayan bazı hasımları neredeyse fırınların kapısını çalıp, işi ekmek dahi verilmemesine vardıracaklar. Az kaldı. Onu da bekliyorlar!
Ne diyordu İlahi Komedya’da Dante, “Sen yolunda yürü bırak ne derlerse desinler!”
Şu hayatta en çok neye gücenir de tahammül edemezsin deseler, kendilerini “seçilmiş” addeden atanmış bir grubun kendilerini devlet yerine koyup ahkam kesmesine derim.
Arka Kapı Dergi bu “atanmışlığın” karşısına “adanmışlıkla” çıkıyor.
Yetmiyor tabii…
Benim de bu köşede kaleme aldığım 2017 yılında Savunma Sanayi Başkanlığı bünyesinde kurulan Siber Kümelenme’nin uluslarası hacker konferanslarına katılacak konuşmacıların yol ve konaklama masraflarını karşılayacaklarını açıklaması Arka Kapı Dergi ekibini çok sevindirmişti. Kümelenme ile defaatle irtibata geçmek istemiş; fakat bütün bu talepleri sessizlik duvarına çarpmıştı. Oysa ne para ne de başka bir şey, tek arzu ettikleri bu kampanyanın tanıtım görselinin yüksek çözünürlükteki bir kopyasını alıp dergide ücretsiz olarak yayınlamak, daha fazla kişiye ulaşmasını sağlamaktı. Kurum sessizlikle mukabele etmeyi seçti.
Uzun süredir yurtdışındayım. Arkadaşlardan haber alabiliyorum. Geçtiğimiz günlerde Ankara’da bir konferansta dergiden arkadaşlar bir yolunu bulmuş, Siber Güvenlik Kümelenmesi yetkilisi ile tanışmak ve dergiyi anlatmak istemişler. Yetkili hanımefendi işim var deyip bizimkileri yolculamış.
Hepsine safdillikle bir kılıf bulup, kendi anlam dünyamda bir yere koyabiliyorum. Ama dergideki arkadaşların son bahsettikleri hadise gerçekten hem pes, hem de insaf dedirtti.
Sadece yayıncılık değil, Arka Kapı Dergi hacker kültürünü yaymak gayesi ile öğrenci topluluklarını da elinden geldiğince desteklemeye çalışıyor. Genellikle bu sponsorların yardımı ile dergi göndermekten öteye gidemese de, etkinliklere ve etkinlik çıktılarına yer vermek; etkinliklerdeki eğitmen ihtiyaçlarına bila kaydü şart destek vermek bu cümleden sayılabilir.
Geçtiğimiz günlerde de öğrencilerin talebi üzerine Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Siber Güvenlik Kulübü'nün etkinliğine karınca kararınca beş dergi aboneliğini hediye ederek destek olmuşlar. Kulüpdeki kadirşinas çocuklar da dergiye Twitter’dan seslenerek bir teşekkür mesajı yayınlamışlar Vay sen misin bunu yapan!
Siber Güvenlik Kümelenmesi’nin bir alt oluşumu olan Siber Kulüpler Birliği'nden bir “yetkili” arkadaş arayıp, tiz vakitte bu mesajın kaldırılmasını emretmiş.
Gerekçeden bol ne var? Kümelenme kendi sponsorluğu dışındaki sponsorlukları kabul etmiyormuş.
“Ya hu onlar sponsor değil biz rica ettik, abonelik hediye ettiler; boynumuzu bükmeyin, bizi mahcup etmeyin.Hem baştan böyle bir kaideden de söz etmediniz” dedilerse de söz dinletememişler.
Kimse kusura bakmasın! Bu ülkede alanındaki sayılı yayınlardan biri olan mütevazi bir derginin onlarca iletişim talebine sırtını dönen, epostalarını ve bizatihi ziyaret ve görüşme taleplerine burun kıvıran; en sonuncusunda olduğu gibi kendi dışındakilere “Teşekkür edilmesini” dahi çok gören bir yapı benim duygu dünyamda daha çok bir gettolaşma olarak yankı bulmakta.
Ben bu ülkenin düşünce ve bilim üreten insanlarına üvey evlat muamelesi yapılmasını affetmeyeceğim.
Hele ki bu tavrın kamu kaynaklarının gölgesinde yapılmasından hareketle hakkımı hiç mi hiç helal etmeyeceğim.
Kimin umurunda, derseniz, siz de haklısınız, derim.
Ama sabahın da bir sahibi var değil mi?