Bu yazıda iki hekimden söz etmek, ardından da zülfü yare dokunmak istiyorum!
İlki Anarşist Doktor Patch Adams.
Adams, hastaların ilaçtan daha çok morale ihtiyacı olduğunu savunan, kendi kurduğu hastahanede palyaço kıyafetleri ile hastalarını tedavi eden Amerikalı bir doktor.
Diğeri ise Ayna Sendromu (Sintestezi) nedeniyle hastaların acısını gerçekten hisseden Joel Salinas isimli başka bir hekim.
Salinas'ın sahip olduğu Sinestezi kimine göre bir anomali, kimine göre ise törpülenmeden önce hepimizin sahip olduğu bir halet-i ruhiye. Yani karşınızdaki ile kurduğunuz bir duygu bütünleşmesi. Benim için ise ülkemizdeki tüm doktorların sahip olmasını dilediğim tanrısal bir vergi.
Salinas çocukluğundan itibaren farklı biçimlerde deneyimlediği bu ruh halini, tıp fakültesi öğrenciliği sırasında iyice bilince çıkarır. Kalp krizi geçiren bir hasta gördüğünde aynı baskıyı O da göğsünde hisseder. Ölmek üzere olan bir hasta gördüğünde öyle yoğun duygular hisseder ki, yaşadığına, ölmediğine dair kendisine telkinde bulunmak zorunda kalır.
Ülkemizde doktor olmak zor zanaat! Hasta olmak, hasta yakını olmak ise peygamber sabrı gerektiriyor!
2015 yılına ait OECD verilerine bakıldığında, ülkemizde her 1 milyon kişiye 19.6 hastahane düşüyor. Her yıl ülkemizde 6 bin 592 kişi tıp fakültelerinden mezun oluyor. Maalesef tıpkı Ayna Sendromu (Sinestezi) yitimi gibi, fakültenin ilk yıllarındaki idealizm yerini hastaya biyolojik bir makineymişcesine yaklaşan "mühendis" anlayışına bırakıyor. [1]
Naçizane bunun sadece teknik imkânların yetersizliği ile açıklanabilecek; doktor başına düşen hasta sayısının fazlalığı gibi istatistik ilminin soğuk muhakemesine bırakılabilecek bir konu olmadığını düşünüyorum.
Daha derinlerde bir şeyler olabilir mi?
Şu akıl yürütmeye ne dersiniz? Tıp, öğrencilerin sayısal bölüm puanı ile kabul edildiği bir alan. Sayısal bir zekanız varsa, matematik sorusu çözebiliyorsanız girebileceğiniz bir alan! Ne hazin! Keşke kabul şartlarından biri de bir sivil toplum örgütünde, bir yardım kuruluşunda görev almış olmak olsa idi! Hekimlik uğraşı gibi özverinin, insan sevgisinin olmazsa olmaz olduğu bir saha için, sanırım kabul şartlarının çoktan seçmeli bir sınavdan fazlası olması gerekiyor!
2009 yılında Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni birincilikle bitiren Tuğba Akın'ın konuşmasını hatırlıyor musunuz? Kimi gazeteler bu konuşmayı "Acı İtiraf" başlığı ile manşetlerden vermiş idi. [2]
Akın, konuşmasında stajyer doktorlar arasında yapılan bir anketten söz ediyor ve katılımcıların sadece yüzde 2.8 'inin gelecekten umutlu olduklarını söylüyordu.
Biz ölümlüler için ise bu konuşmanın en "acı" tarafı, ankete katılan müstakbel doktorların, "kendi döneminizden bir hekim arkadaşınıza anne babanızı emanet eder misiniz?" sorusuna yüzde 1 oran ile olumlu yanıt vermesiydi!
Tam da hekime değil, çekene sor dedirtecek cinsten!
Heyhat!
Dünyada durum nasıl? Bu hususta etraflıca malumatım yok fakat Küba'daki Tıp eğitimi ile ilgili hatırımda kalan bir noktayı paylaşmak isterim. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğrencisi iken tası tarağı toplayıp tıp eğitimi için Küba'ya giden Ceren Tamgüler'in bir gazete röportajında söyledikleri:
"Oradaki eğitim tamamen pratiğe dayalı. Temel bilimler iki yıl kadar sürüyor. Ardından geri kalan dört yıl boyunca doğrudan hastanedesiniz. Doktorluk ellerle görülen, hissedilen bir dal. Küba da bunu biliyor. Kitaptan okumakla olmuyor. Türkiye'den gerçekten çok farklı. Burada arkadaşlarım kitaplardan okuyup ezber yapıyor. Biz ise bunu gerçekten görüyoruz. Örneğin, dördüncü sınıfta finallere hak kazanmanız için en az 10 doğum yapmanızı şart koşuyorlar. Bu çok doğru bir sistem bence." [3]
Hipokrat, yedikleriniz ilaçlarınız, ilaçlarınız yedikleriniz olsun, demiş. Hazret bugünleri görse idi, güleryüzü de listeye eklerdi.
Gerçekten de ilaçtan çok morale, empatiye ihtiyacı olan, özellikle de onkoloji hastaları için bu satırları yazıyorum.
Elbette ki tüm zorluklara rağmen mesleklerini büyük bir özveri ile icra eden doktorların ellerinden öpüyor, ilimlerinin bereketli olmasını diliyorum. Hususen Uludağ Üniversitesi Hastahanesi'nden Uzm. Dr. Duygu Baykal'a, Doç. Dr. Özgür Ozan Şeşeoğulları'na; Silivri Medical Park Hastahanesi yoğun bakım doktorlarından Doktor Serpil Özsezgin ve assistanı Seda Konakçı Hanımefendilere en kalbi teşekkürlerimi sunuyorum.
[1] http://www.dogrulukpayi.com/bulten/tip-bayraminda-saglik-istatistiklerimize-bir-bakis
[2] http://www.milliyet.com.tr/tip-birincisinden-aci-itiraf--gundem-1108745/
[3] http://arsiv.sabah.com.tr/2008/10/26/pz/haber,8363A93711114557AAF401AE0EBA8D4A.html