Gazetelerde köşe yazısı yazmaya 14 ya da 15 yaşında başladım. Kendime ait ilk gazeteyi çıkarttığımda ise hatırladığım kadarıyla 10 yaşındaydım. İlk hafta bütün gazeteleri elle teksir etmiştim; elle çoğalttığım ilk kopyaları satınca fotokopi makinesini sanki ben icat etmişim gibi sevindiğimi hatırlıyorum. İşimi o kadar ciddiye alıyordum ki, kendi gazetemi elle çoğaltırken, ilk nüshada yaptığım bir yazım hatasını bütün nüshalarda tekrarlamıştım. Profesyonellik bu değilse nedir? Alın size tıpkıbasım!
Yıllar yılları kovaladı, hayat bizi Malta kıyılarına savurdu. Tıpkı Roma'ya götürülen Aziz Paul'un gemisinin bir fırtınaya yakalanıp batması, hazretin Malta'ya yüzerek çıkması gibi... Bir sürü ruhi fırtınadan sonra Malta bana iyi gelmişti, bana çok sevdiğim, çocukluğumun geçtiği Büyükçekmece'yi hatırlatmıştı.
En büyük hayallerimden biri çocukluğumun geçtiği Büyükçekmece'de bir yerel gazete kurmak, ömrümün kalan demlerini orada geçirmekti. Hayatımdaki senkron kayması nedeniyle Malta'ya yerleşince acaba burada yapamaz mıyım diye düşündüm. Malta'da resmi kayıtlara göre 1200 (bin iki yüz) Türk yaşıyordu. 1200 kişilik Türkçe konuşan bir nüfus için gazete çıkartılır mı sorusunu çokça zihnimde dolaştırdım.
Sonra aradığım ilhamı İstanbul'da yayımlanan bir Rum gazetesinde buldum. Mihail Vasiliadis'in İstanbul'da sadece 600 Rum aileye dağıttığı Apoyevmatini gazetesi! Asırlık ömrüyle zamanın fırtınalarına direnmiş Apoyevmatini ve Mihail Vasiliadis benim için bir rol model olmuştu.
Çevrimiçi bir gazete olan Malta Haber'i kendi imkânlarımla, pandeminin ilk başladığı günlerde kurdum. O gün bugündür çok şükür yayınına devam ediyor; Türkçe'nin dil bayrağı olarak Malta'nın burçlarında dalganıyor.
Mihail Bey'in hikâyesinde ilgimi çeken bir ayrıntı daha olmuştu. Devlet, Mihail Bey'e, bu duayen gazeteciye basın kartı vermemişti. Fakat ne gam! İstanbul Kart'ım var, diyerek meydan okuyordu Mihail Bey.
Rum gazetesinden ilhamla Malta Haber'i kurduğumda, çok geçmeden Mihail Bey ile aynı kaderi basın kartı hususunda paylaşacağımı düşünmemiştim.
Uluslararası Gazeteciler Federasyonu'nun 130 ülkede geçerli olmak üzere dağıttı Uluslararası Basın Kartı (IPC) için başvurumu yakın bir zamanda yenilemek istedim. İlk başvurum sorumlu yazı işleri müdürü ve editörü olduğum Arka Kapı Dergi üzerindendi. Kartımı yenilemek için başvuruyu emeğimizin semeresi Malta Haber üzerinden yapmak istediğimde sendikanın vurdum duymaz tavrıyla (bulabildiğim en hafif tabir) karşılaştım.
Sabırsızlıkla sonucunu beklediğim başvuruma mukabil aldığım cevapta, "EN AZ 1 ADET REFERANS MEKTUBU: Serbest gazetecilerin eserlerini yayımladığı kuruluşların antetli kâğıtlarına yazılmış, bu kuruluşun editörünün veya yöneticisinin imzasını taşıyan, başvurucuyla ne kadar süre boyunca, kaç haberde çalıştıklarını da belirten bir mektup." olmadığı ve "sitenizde yer alan içeriklerin değerlendirme kurulu tarafından maalesef yeterli bulunmaması nedeniyle kart başvurunuz geçersizdir." yanıtını aldım.
Başvuruyu kendi namıma yapmama rağmen ve yine haber sitesinin bendenize ait olduğunu söylememe rağmen antetli bir kağıt ile bunu teyit etmem gerektiği hususunu geçiyorum; içeriklerimizin yetersiz olduğu ifadesini okuyunca beynimden vurulmuşa döndüm. Kalbimin üzerine sıkı bir yumruk yemiş gibi hisettim.
2020 Mart ayında başladığımız yayın hayatı süresince bir kısmı çeviri, bir kısmı köşe yazısı, bir kısmı Türkiye'den haberler olmak üzere yaklaşık 1500 (yazıyla bin beş yüz) içerik üretmiştik. Buna rağmen sendikanın verdiği yanıt gerçekten yüreğimi burkmuştu. Bu işi bendeniz için bir izzet-i nefs meselesi haline getirdi.
Bir ay boyunca aralıklarla, sendika ve yöneticilerine yazarak, içeriğin yetersiz olarak değerlendirilmesinde kullandıkları kriterleri şeffaflıkla paylaşmalarını rica ettim. Kapı duvar tabii. Hiçbir yanıt alamadım.
Çareyi birkaç gün önce IFJ'nin genel merkezine yazmakta buldum. Başvurumuzun reddedilmesine gerekçe olarak gösterilen içerik kriterlerinin neler olduğunu bilmediğimizi, ısrarımıza rağmen şeffaf bir biçimde paylaşılmadığını belirttim. IFJ genel merkezi sürece çok müdahale etmek istemedi. Ancak bunun, yani kriterlerin şeffaflıkla paylaşılmamasının kendileri açısından da bir itibar kaybı olabileceğini söyleyince bir süre sonra beklediğim yanıt geldi.
Attığım onca epostayı yanıtsız bırakan sendika, aynı sorular bir üst makamdan sorulunca cevap verme gereği duymuştu. Yazının başındaki şarklı tabirini bu yüzden kullandım. Öyle ya mukaddes şarkta ben yaptım oldu anlayışı hakim, çok soru sorarsanız ağzınızın payını dahi alabilirsiniz. En okumuş yazmışı işte böyle yanıt vermez, daha da kızarsa başvurunuzu işleme almaz. Dayak yemediğinize şükredin!
IFJ genel merkezinin bana ilettiği sendika yanıtında bir kere daha hayal kırıklığına uğradım. Sendika kart başvurumun reddesilmesini Malta'da yaşıyor olmama ve içeriklerimizin habercilik değil reklam olmasına dayandırmış.
Başvuru belgeleri arasında ikamet belgesi olduğu halde, ve hatta Malta'da yaşıyor olduğuma da bu yolla kanaat getirmiş olmalı sendika, red yanıtında bu hususa hiç değinmemişti. Esas şaşırdığımız nokta sitemizdeki içeriklerin gazetecilik faaliyeti değil, reklam olduğunu söylemeleriydi.
Bir kişinin sitemizdeki içeriklerin reklam olduğunu söylemesi için ya sitemizi hiç ziyaret etmemiş olması ya da art niyetli olması gerekiyor. Sitemizde bir tane bile reklam yok. Ah pardon, bir tane var. Malta'da yaşayan genç bir hanımefendi İngilizce dersi verdiğine dair ilanını paylaşınca, sol kolonun en altında yayınladık.
Bir parantez daha açmakta fayda var, reklam yayınlamak gazeteciliğe mani bir husus mu? Bugün geldiğimiz noktada gazetecilik faaliyetinin en önemli gelir kalemi reklamlar değil mi? Buna rağmen zikrettiğim minik İngilizce özel ders ilanı dışında hiçbir ticari bir reklam yok. Kapa parantez.
IFJ genel merkezine başka sorular da sordum elbet. Bu sorduğum soruların bir şeyleri değiştirip değiştirmeyeceğini zaman gösterecek. Sorduğum sorular, yönelttiğim itirazlar şu şekilde idi:
a) Mart 2020'ye kadar, ki bu tarih web sayfalarını arşivleyen The Wayback Machine'den ulaştığım sonuç, daha ileri bir tarih de olabilir, ikametin belirli bir lokasyonda olması şartı aranmıyorken, sonradan bu değişiklik neden vuku buldu? Bu şartın eklenmesi hususunda IFJ'nin bir dahli var mı? (Acaba böylesi bir şarttan IFJ'nin haberi var mı?)
b) Bu kartın en az geçerli olduğu ülkelerden biri Türkiye, fakat kartın en prestijli olduğu saha Avrupa Birliği ülkeleri. Hal böyle iken Türk bir gazetecinin başvurusunda Türkiye'de ikamet şartı aramak garip değil mi? Gazeteciler yaptıkları işleri kanıtlamak için en çok yurtdışında bu karta ihtiyaç duyuyorlar.
c) Özellikle muhalif gazeteciler, başvuru şartlarında yer alan resmi ikamet belgesini almakta zorlanabililirler.
d) Gazeteciler yurtdışına çıktıklarında, özellikle de uzun süreli bir görev ise ya da orada bir temsiliyet görevi icra edeceklerse ikametleri Türkiye dışında olacak. Bu yeni ikamet ettikleri ülkedeki gazetecilik kuruluşları dil bariyeri nedeniyle gazetecilik çalışmalarını onaylayamayabilir. Bu durumda neden eserlerini ürettikleri ülkedeki akredite kurumlar üzerinden başvuru yapamayacaklar? İkamet neden buna engel?
Özetle adında uluslararası geçen bir kartın başvuru şartlarında ikamet şartı aranması gerçekten garip değil mi?
Böylece kendi hikâyemin kahramanı olarak, dünyayı kurtarmak için yine hamlemi yaptım. Her hikâye mutlu son ile bitecek diye bir şey yok ya!
Hasılı ben karttan umudu çoktan kestim. Gazetecilik faaliyeti kartla kayıtlı bir hadise değil, bir ruh meselesi. Kartın pek çok noktada işimizi kolaylaştıracağı kesin, özellikle Avrupa'da; fakat yokluğu işimizi yapmamıza mani değil.
Malta Haber'i kurduğumda ilk yaptığım şey Mihail Vasiliadis Bey'e eposta gönderip, hikâyemi anlatmak olmuştu. Mihail Bey'in yanıtı dün gibi hatırımda. Affına sığınarak iktibas edeceğim:
"Genç bir dostun senden ilham almış olduğunu söylemesi...
Acaba bundan daha kıymetli bir ödül olabilir mi bir insanın hayatında?
Sana ne kadar teşekkür etsem azdır dostum!
62 yıllık gazetecilik hayatımda verilen plaketler, tebrik mesajı içeren hediyeler, ve benzeri şeyler dolapta beklerken...
senin lafın kalbimin tam orta yerine yerleşti!
Sağ ol var ol.
"Dev ekibinle" seçtiğin yolda başarılı olacağına inanıyorum, çünkü bu iş, aynen dediğin gibi, bir RUH meselesi..."
Mihail Bey'e şükran borçluyum. İlk günlerde beni teşvik edip, cesaretlendirdiği için. Dahası şu ki, kaderin güzel bir cilvesidir, yaptığımız Türkçe yayınlardan dolayı aldığımız pek çok e-posta, teşekkür mesajı benim için de kısa gazetecilik hayatımın en güzel ödülleri olarak kalbimin bir köşesinde duruyor, duracak. Sendika da çatlasın, canımıza değsin.
Eleştirdikleri mekanizmaların birer kopyasına dönüşen, uluslarası bir kartın etki alanını dahi şarka mahsus kaprislerle daraltan sendikaya selam olsun!