Yıllar önce bir arkadaşımın hediye ettiği kitap ayracında yazılı idi bu söz:. “Basit yaşa ki başkaları da varolabilsin.”
Sözün sahibi basit ve mütevazi yaşamı ile gönüllere taht kurmuş Mahatma Gandhi idi.
Başkaları derken, illa biz insanları düşünmemek lazım, nebadatı, hayvantı, cemadatı da düşünmek gerekiyor..
Durun Türkçesini de yazayım, bitkiyi, hayvanı hatta taşı toprağı da yani..
Taş mı, derseniz, taş deyip de geçmeyin, derim. “Çünkü öyle taşlar var ki içinden nehirler kaynar. Öylesi var ki çatladı mı bağrından su fışkırır. Öylesi de var ki Allah korkusundan yerlere yuvarlanır.”
Gezegenimizin kaynaklarını hunharca tüketmeye devam ediyoruz. Çok geçmeden dünya nüfusu 10 milyarı geçecek, hep birlikte Hanya'yı, Konya'yı göreceğiz. Mevsim anomalileri, beklenmedik meteorolojik hadiseler köprüden önceki son çıkışı kaçırdığımızı gösteriyor, diyenler de var; hâlâ bir umut olduğuna inananlar da.
Geçen gün yapay zeka destekli Bing sohbet robotu ile konuşurken, gelecek tahminlerini sıralamasını istediğimde, acaba Nostradamus ile mi konuşuyorum diye bir an tereddüt ettim.
Nostradamus, pardon yapay zeka sohbet botu 2030 itibariyle dünya nüfusunun 10 milyarı geçeceğini, bu nüfusun yüzde ellisinden fazlasının şehirlerde yoğunlaşacağını, hava kirliliği, iklim krizleri, su sıkıntısı gibi sorunların baş göstereceği yönünde tahminlerini paylaştı. (10 Milyar konusunda daha önce yazdığım yazıya şu adresten ulaşabilirsiniz: https://www.karar.com/yazarlar/ziyahan-albeniz/10-milyar-7375)
2040 yılı itibariyle de ayda insanoğlunun ilk kolonileri kuracağı tahmini, vakaların bu güzel gezenimizi daha fazla yaşanamaz hale getireceğinin bir öngörüsü.
“İnsanların bizzat kendilerinin işledikleri yüzünden, karada ve denizde çürüme ve bozulma başladı. Allah, belki geri dönerler diye yaptıklarının bazı sonuçlarını onlara tattıracaktır.” (Rum Suresi, 41)
Muhtemelen hiçbir ebeveyn çocuklarının sırtına bir borç yükünü miras olarak bırakmak istemeyecektir. Fakat insanlığın vurdumduymazlığının bütün yükü çocuklarımızın üzerine kalacak. İklim krizi, su sıkıntısı, kitlesel göçler ve kargaşalar bugün gözümüzden sakındığımız çocuklarımızın hayatlarını cehenneme çevirecek.
Bugün hâlâ daha fazla nasıl tüketebiliriz konusunda birbirimizle yarışıyoruz. Sırf fanı olduğumuz üretici yeni bir model çıkardı diye, işlerimizi pekâlâ görebildiğimiz telefonlarımızın pabucunu dama atıyoruz. İhtiyaç sandığımız diğer kalemlerde de durum bundan farksız değil, yeni bir bilgisayar, araba, ev, ikinci bir ayakkabı, listeyi uzatın uzatabildiğiniz kadar…
Başka hayatların da varolabilmesi için basit yaşamayı, daha az ile yetinebilmeyi öğrenmemiz gerekiyor. Bizim sahip olduklarımızın, başka hayatlarda nelere mal olduğu üzerine düşünmemiz gerekiyor.
Tıpkı Fidel Castro’nun dediği gibi birileri Ferrari marka arabalara binsin diye, çocuklar çıplak ayakla gezmek zorunda değil.
Zavallı hayvanlar, bitkiler, hatta taş ve toprak bizim doymak bilmek hırsımızın bedelini ödemek zorunda değil.
Gandhi bu sözü bir asır öncesinde söylediğinde, mevzu bahis olan başkaları idi; ama bugün basit yaşama sayesinde varlığını sürdürebilecek olan aynı zamanda bizleriz. Yokuş aşağı frenleri patlamış bir şekilde giden uygarlık trenindeyiz.
Tüm mevcudatın/mahlukatın hakkını gözetip, hep birlikte var olabilmek için basit yaşamayı tercih etmek zorundayız.
Tıpkı Ganiyy-i Muhtefi’nin bir nefesinde belirttiği gibi:
“Hak ve mahlukatının hukukuna riayet
Bil ki ulvi ahlaktır ve emsalsiz hidayet
Ve keza kollayarak, gözetmek bu hukuku
Kamil dindir işte bu! Nimettir tahakkuku.”