Bilim insanları yaptıkları araştırmalar sonucunda eğer Mars’a insanlı bir uçuş olacaksa astronotların, doktorların ve bilim insanlarının yanı sıra bir de komedyen gönderilmesi gerektiğine karar verdiler. Şimdi NASA astronotların yanında Mars’a gidecek komedyenler de arıyor. Uzay yolculuğuna çıkacak komedyenin zeki, sağlıklı, soğukkanlı, temkinli, alçakgönüllü ve hoşgörülü olması gerekiyor. Ayrıca uzun bir çizmesi, komik bir peruğu ve kırmızı burnu olması da şart.
2016 yılının ilk aylarıydı. NASA’nın astronot adayı aradığına dair bir email aldım. Birkaç hafta sonra profilimin astronotluk için uyduğunu ve başvurmam gerektiğini söyleyen başka bir email aldım. İlk başta pek ihtimal vermedim. Yani o kadar bilim insanı, pilot, bilgisayar programcısı varken aksanlı İngilizce konuşan, başka bir ülkeden göç etmiş olan beni neden seçsinler diye düşündüm ve ilanı görmezden geldim. Bir kaç hafta sonra NASA’nın fizikçi ve bilgisayarcı astronot aradığına dair bir başka email aldım. Şiddetle başvurmamı tavsiye ediyordu. Kendi kendime dedim bende her hastalıktan 150 gram var. Hem fizikçiyim, hem bilgisayarcıyım. Bunun bana avantaj sağlayacağını düşündüm. Etrafımdakilerin de verdiği gazla astronotluk için başvurdum. Benimle beraber tam 18 bin kişi başvurmuştu. Yani şansım 18 binde 1 idi. Çoğunun üniversite ders ortalaması 4 üzerinden 4. Yani dört dörtlük insanlar. Birçoğu bilimsel araştırmalar yapmış, bazıları Antartikada buzulların arasında kazı çalışmalarında bulunmuş. Binlerce insanın yanında, ABD Hava Kuvvetlerinde pilot olarak çalışan ve kondüsyonları astronotluk için çok uygun insanlar da başvurmuştu.
Kaggle.com’dan daha önce astronotluğa kabul edilen 370 kişinin profilini buldum. Veri bilimi ve yapay zeka algoritmaları ile kendi profilimi bu 370 kişi ile karşılaştırdım. Sonuçlar astronot kadrosuna seçilmeyeceğimi söylüyordu. İstatistik bilimi 18 binde 1 şans veriyordu. Fakat makine öğrenmesi algoritmaları bu kadar bile şansımın olmadığını söylüyordu. Başvurduğuma pişman oldum. Sonra da bu mevzuyu unuttum.
2017 yılının Haziran ayında NASA başvuru yapan 18 bin kişinin içinden 12 kişiyi seçtiğini ve astronot olarak eğitmeye başladığını duyurdu. Beklediğim gibi seçilenlerin içinde ben yoktum. Olamayacağım da zaten önceden belirli idi. Lakin yine de etkilendim. Kırık kalp sendromuna tutuldum. Astronomi ve NASA ile o kadar alakalıydım ki bir müddet kalbim sıkıştı ve nefes almakta zorlandım. Bir ara arabamda arabesk şarkılar dinleyip kendimi teselli etmeyi bile düşündüm.
İşin şakası bir yana her insanın bir zayıf noktası var ve astronot bile olsanız insan her yerde insandır. Ancak astronotların Dünyadakilere göre bazı dezavantajları var. Dünya’da bir nevi hazıra konarak elde ettiğimiz şartlar maalesef uzayda yok. Buda uzaya giden insanlarda hem fiziki hem de psikolojik problemler olarak ortaya çıkıyor. Yeryüzünde bulunduğumuz sürece yer çekimi kuvvetine karşı sürekli iş yaptığımızdan kaslarımızı ve kemiklerimizi güçlü tutabiliyoruz. Astronotlar her gün en az 2 saat kendilerine özel hazırlanan egzersizi yapmalıdırlar. Değilse kemikleri zayıflayacak, sinir sistemleri sarsılacak ve sürekli halsiz hissedecekler. Kemiklerinin üzerine yük binmediği için kalsiyum oranı düşecek ve kemikleri çıtkırıldım olacak.
Bununla beraber astronot olmak birçok konuda bilgi sahibi olmanın yanında sağlam bir fiziksel ve zihinsel yapıya sahip olmayı gerektirir. Çünkü uzay yolculuğu sırasında Dünya’nın manyetik alanından çıkınca büyük bir radyasyona tabi olacaklar. Bu radyasyon astronotları zayıflatacak ve sinir sistemine de zarar verecektir.
Diğer taraftan Mars yolculuğu en az 7 ay sürecek bir yolculuk. Gidiş, dönüş ve kalış süresini de eklersek 2 yıl sürecek bir macera. Bu süre boyunca küçücük bir kapsülün içinde, kısıtlı alan içerisinde sürekli aynı insanlarla her saat beraber olmak insanların psikolojisini bozuyor. Hatta yapılan deneylerde uzun süre aynı ortamda hiç ayrılmadan yaşayan insanlarda birbirlerine tahammül etmek o kadar zorlaşıyor ki birbirlerini öldürmeleri hiç de zor olmuyor.
Bunun yanında bir de kısıtlı yemek, su, banyo, çamaşır meselesi var. Birinci gün tuvalete atık su olarak boşaltılan sıvılar ertesi gün arıtılarak yeniden içme suyu haline geliyor. Uzayda yerçekimi(kütleçekimi) hissedilmediği için çamaşır yıkamak kolay iş değil. Uzayda çamaşır makinası yok. Üstelik olsa bile yerçekimi hissedilmediği için suyu çamaşırların üzerine dökseniz bile aşağı akmayacağı için hep elbisede kalacak. Öte yandan çamaşır yıkamak için yeterli su da yok.
Bu olumsuzluklara ek olarak astronotlar egzersiz yapınca iyice terleyip ve kokuyorlar. Buna birde yemek ve tuvalet kokuları eklenince işler iyice tahammül edilemez hale geliyor. Pencereyi açıp havalandırayım deseniz mümkünatı yok. Basınç dışarıda sıfır, içeride 1 atmosfer. Bütün hava birkaç saniyede dışarı çıkar ve kapsülde canlı kimse kalamaz. Hal böyle olunca bu kokuyla beraber yaşamayı öğreneceksiniz. Konuştuğum astronotlardan aldığım bilgilere göre uzay yanık et gibi kokuyormuş. Üstelik uzaya fırlatma anında astronotlarda bebekler gibi bez bağlıyorlarmış ve Uzay İstasyonu’na varana kadar da tuvalet ihtiyaçlarını bu bezlere yapıyorlarmış. Uzay İstasyonuna varınca bezlerini çıkarıyorlarmış. Ancak bu bezleri dışarı atamıyorlar. Bir odada toplayıp Rus Soyuz uzay araçlarının dönüşünde ek bölmeye yerleştirilen kirli ve kokmuş kıyafetlerle beraber, içinde astronotların bulunduğu kapsül atmosfere girdiğinde ısı kalkanı ile beraber göktaşları gibi yanarak kül oluyor.
İşte astronotlar bu olumsuz şartlara tahammül edip, kavga etmesin, birbirlerini boğazlamasın diye bilim adamları NASA’ya astronotların yanına bir de komedyen koymalarını tavsiye etti. Florida Üniversitesi’nden antropolog Jeffrey Johnson’a göre komedyenler herkesi bir araya getirme kabiliyetine sahipler. Gerginlikler ortaya çıktığında aralarındaki köprüleri ve morali gerçekten arttırıyorlar. Herkesin iyi geçinmesine yardım edebilecek birisinin olması, işlerini yapabilmeleri ve oraya güvenli bir şekilde geri dönmeleri için komedyenlerin katkısı çok büyük olacak.