Geçen haftaki yazımızda uzaya giden astronotların Dünyamız hakkındaki görüşlerinin nasıl değiştiğini anlatmaya çalışmıştık. Bu hafta ise uzaya gidememiş ancak uzaya gönderdikleri araçlarla Dünya’yı izleyen bilim adamlarının Dünyamıza bakış açılarını anlatmaya çalışacağız.
2015 yılının Eylül ayı idi. Sequoia Ulusal Parkı’nda 4 gün sürecek Karanlık Gökyüzü Festivali’ne davetliydim. Uluslararası Karanlık Gökyüzü Derneği (The International Dark-Sky Association) ve Riverside Astronomi Derneği’nin ortaklaşa düzenlediği bu festivalde 4 gün boyunca amatör astronomlar, uzaya giden astronotlar ve bilim adamları gündüzleri seminerler ve astro fotoğrafçılık dersleri veriyor, geceleri ise gökyüzü tanıtımı ve teleskoplardan galaksimizin değişik noktalarını gözlemleme ve fotoğraflarını çekme etkinlikleri düzenleniyordu. Bu gideceğim yer hakkında en ufak bir bilgim yoktu. Çadırımı ve tulumumu alıp, adresi GPS’e girip yola koyuldum. Normalde gideceğim yerleri önceden araştırır ve bilgi sahibi olur öyle yola çıkardım. Bu kez araştırma yapmaya fırsatım olmadı. Los Angeles’tan yaklaşık olarak 4 saat kadar kuzey doğuya doğru yol aldım. Sonra bir ulusal parkın giriş kapısına geldim. Girişte gideceğim yere 1 saat yolum olduğunu ve uçurumlara dikkat etmem gerektiğini söylediler.
Keskin virajlardan geçerek yavaş yavaş dağların tepesine doğru yol alıyordum. Zor bir yoldu. Zirveye yaklaştığımda birden mevsim değişiverdi. İnanılmaz yükseklikte ve genişlikte ağaçlar görmekteydim. Ağaçlar o kadar yüksek ve o kadar genişti ki arabanın camlarının görüş alanına sığmıyordu. Hemen kenara çekip dışarı çıktım. En az 70-80 metre uzunluğunda ve kökleri de bir ev kadar büyük Sequoia, bilimsel adıyla “Sequoiadendron giganteum” ağaçlarıyla tanışıyordum. Öyle devasalardı ki kökünü oyup içine iki odalı ev yapmışlar, bazılarının köklerinin içlerinden araba geçiyordu ve buna rağmen hala etraflarında ağacı ayakta tutacak kısımları vardı. Biraz daha ilerleyince Dünya’daki en büyük canlı General Sherman Ağacı’yla karşılaştım: 83 metre yükseklikte, 7.7 metre çapında, 1473 m³ hacminde ve 2700 yaşında. Yaklaşık 27 katlı bir apartmana karşılık gelen bir yükseklik. Öylesine büyüklerdi ki kendimi yanlarında karınca gibi küçücük, minicik, hatta yok hükmünde hissettim.
***
İşte uzay araçlarının Dünya’ya gönderdiği resimleri inceleyen bilim adamları da Dünya’yı Güneş ve Güneş’ten milyonlarca kat daha büyük yıldızlarla mukayese ettiklerinde, Dünya’nın karınca hükmünde bile olmadığını görüyor ve düşünüyorlar. Dolayısı ile karınca kadar hükmü olmayan Dünya’nın üstünde yaşayan insanların kendilerini büyük görmesi, böbürlenmesi, etrafındakileri hor ve hakir görmesi çok manasız kalıyor. Bunu en iyi gözetleyenlerden biri olan “Bostan ve Gülistan” isimli kitabın yazarı Sadi Şirazi “Güneşin bile bir zerre sayıldığı kâinatta, kendini büyük görmek, edebe uyar bir şey değil.” demiştir. Filozof Manly P. Hall “Mikroskop insana önemini gösterdi, teleskop ise önemsizliğini.”, Arthur C Clarke ise “Astronomi hiç bir şey yapmasa bile insanlara alçak gönüllü olmayı öğretiyor” demiştir.
***
Benim en favorilerimden birisi ise şüphesiz efsane bilim adamı Carl Sagan’dır. Kendisi Voyager uzay aracının üzerine monte edilen altın plağa Dünya’dan resimler, her dilden bir söz ve klasik müzikler koymuş. Bu kayıtlar içinde Türkçe bir cümle de var: “Sabah-ı Şerifleriniz hayrolsun”. İşte Voyager1 uzay aracı Satürn gezegeninden Dünya’ya doğru dönüp bir resim çekiyor. Carl Sagan bu resmi görünce Soluk Mavi Nokta isimli kitap yazıyor ve şu yorumu yapıyor:
“Şu noktaya tekrar bakın. Orası evimiz. O biziz. Sevdiğiniz ve tanıdığınız, adını duyduğunuz, yaşayan ve ölmüş olan herkes onun üzerinde bulunuyor. Tüm neşemizin ve kederimizin toplamı, binlerce birbirini yalanlayan din, ideoloji ve iktisat öğretisi; insanlık tarihi boyunca yaşayan her avcı ve toplayıcı, her kahraman ve korkak, her medeniyet kurucusu ve yıkıcısı, her kral ve çiftçi, her aşık çift, her anne ve baba, umut dolu çocuk, mucit, kâşif, ahlak hocası, yoz siyasetçi, her süperstar, her yüce önder, her aziz ve günahkâr onun üzerinde - bir günışığı huzmesinin üzerinde asılı duran o toz zerresinde.
Evrenin sonsuzluğu karşısında dünya çok küçük bir sahne. Bütün o generaller ve imparatorlar tarafından akıtılan kan nehirlerini düşünün, kazandıkları zaferle bir toz tanesinin bir anlık efendisi oldular. O zerrenin bir köşesinde oturanların başka bir köşesinden gelen ve kendilerine benzeyen başkaları tarafından uğradığı bitmez tükenmez eziyetleri düşünün, ne çok yanılgıya düştüler, birbirlerini öldürmek için ne kadar hevesliydiler, birbirlerinden ne kadar çok nefret ediyorlardı. Böbürlenmelerimiz, kendimize atfettiğimiz önem, evrende ayrıcalıklı bir konumumuz olduğu hakkındaki hezeyanımız, hepsi bu soluk ışık noktası tarafından yıkılıyor. Gezegenimiz, onu saran uzayın karanlığı içinde yalnız bir toz zerresi. Bu muazzam boşluk içindeki kaybolmuşluğumuzda, bizi bizden kurtarmak için yardım etmeye gelecek kimse yok. Dünya, üzerinde hayat barındırdığını bildiğimiz tek gezegen. En azından yakın gelecekte, gidebileceğimiz başka yer yok. Ziyaret edebiliriz, ama henüz yerleşemeyiz. Beğenin veya beğenmeyin, şu anda Dünya sığınabileceğimiz tek yer. Astronominin mütevazılaştırıcı ve kişilik kazandıran bir deneyim olduğu söylenir. Belki de insanın kibrinin ne kadar aptalca olduğunu bundan daha iyi gösteren bir fotoğraf yoktur. Bence, birbirimize daha iyi davranma sorumluluğumuzu vurguluyor, ve bu mavi noktaya, biricik yuvamıza.”
Tebrikler Koç Lisesi
Geçen hafta Los Angeles’ta gerçekleştirilen Uluslararası Uzay Geliştirme Konferansına katılıp, Ay’a inen astronotlardan Buzz Aldrin, Amerika’nın ilk uzay yürüyüşü yapan kadın astronotu Kathryn Sullivan ve ünlü bilim adamı ve Drake Denklemi’nin kurucusu Frank Drake ile tanışmıştım.
Frank Drake’in konuşmasını dinlemek üzere bir salona gidiyordum ki önümde Türkçe konuşan gençler gördüm. Bu gençler NASA ve National Space Society’nin organize ettiği Space Settlement Proje Yarışması’nda Dünya birincisi olmuşlar. Koç Lisesi 11. sınıf öğrencileri Ataberk Ayata, Burcu Risa Bigvava, Egemen Bostan, Eren Budur, Erkin Aşcı, Gül Nihan Şenol, Gün Bölükbaşı ve Nil Selen Aydın, Fizik öğretmenleri Mustafa Bozkurt’un danışmanlığında hazırladıkları Lazarus projesiyle katılmışlar.
Geçen yıllardan birinde Jüpiter gezegenine çok büyük bir göktaşı çarpmıştı. Etkisi ise 22 yıl boyunca her saniye bir atom bombası patlatmak kadardı. Bunu gören NASA Dünya’da da benzer bir durum olursa ne yaparız diye bir yarışma başlatmış. İşte bu yarışmaya katılan gençlerimizin projeleri 2 bölümden oluşuyor. Birincisini Dünya üzerinde değişik çöllere, diğerini ise Güneş ile Dünya arasındaki kütle çekim kuvvetinin birbirlerini dengelediği Lagrange 1 noktasına yerleştirip, insanların hayatlarını devam ettirmesini sağlamak üzere tasarlamışlar.
Bu başarılarından dolayı kendileriyle şahsım ve ülkem adına gurur duydum. Kendilerini tebrik ediyor ve başarılarının devamını diliyorum.